'Romanti(zm)k kurgu, reali(zm)st süjet ve sentimental(izm) mezmun' diyerek özetleyebileceğim bir hikâye okudum.
Hikâye (modern hikâye) diyorum çünkü roman eşittir betimleme. Betimlemesiz roman -örnekleri varsa dâhi- benim nazarımda roman "statüsü" kazanamaz. Başlangıçtaki betimlemesi roman okumaya başladığımız fikrini veriyor ancak devamı gelmiyor. Başlangıcı roman olan hikaye nitelemesiyle de hakkını teslim etmiş olayım. "Zehra" hikayesine "Suphi" hikayesi demek isterdim fakat "format" buna müsaade etmeyecektir. Eğer ki, yazar bu eserini novella formatında yazmış olsaydı eserin ismi kesinlikle "Suphi" olurdu.
"Zehra"yı okumadan önce, Shakespeare'den "Hırçın Kız"ı okudum. Ondan da önce Zweig'den "Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat"i okumuştum. Sırada ise Çehov'un "Üç Yıl"ı var. Bazı tesadüfler oldukça ilginçtir; sanki görünmez bir "kurgu" veya kader söz konusudur. Araştırmadım, sırf bir tesadüf olarak arka arkaya okuduğum ( ve yarın okumaya başlayacağım "Üç Yıl") bu eserler öyle ya da böyle kadın konusuna, onun hırçınlığına, kıskançlığına, ve yine onun dramına ve psikolojisine temas ediyordur. Fakat, ne de güzel tesadüf oldu! - diye çok sevindim.
Eseri okuduğunuzda sizler de şahid olacaksınız ki, Zehra yerine daha çok Suphi karakterini okumuş oluyoruz. Önce Zehra olmakla ve Zehra'yı anlama maksadıyla, olay örgüsünde yazar, Suphi'yi, farklı mizaç ve karakterde iki diğer... (Spoiler).
Maalesef!
Giderken bir soru bırakayım hiç olmazsa: Erkekler kadınları yazmaya, anlatmaya ve irdelemeye niye bu kadar meraklılar? Benim için yazılmamış hikaye de budur. Kadını, kadın kaleminden okumayı isterdim. Varsa kitap önerilerinizi alayım.
Güncel bir eserdir, ihtiyacımızdır, okumanızı tavsiye ederim.