İnsanlar Değişmedi!
İnsanlar şehre geldi, kendini şehre yakıştıramadı ya da şehirliler onları kendine yakıştıramadı. Sonra şehrin kuytusuna, çöp yığınlarının ve fabrikaların oralara "kondu" kurdular. Görevliler yıktı. Her defasında daha kötü bir malzemeden ve daha küçük olarak tam otuz yedi defa kurdular. Görevliler de yıktı.
İnsanlar değişmedi!
Kar yağdı, rüzgar esti, çatılar uçtu, bebekler öldü, görevliler gelmez oldu.
İnsanlar değişmedi!
Çöpleri kararak geçindiler.Kimini sattılar kimini evlerine taşıdılar. Zamanla erkekler bu işi kadın ve çocuklara bıraktı, kendileri başka iş arayıp ya da arar gibi yapıp bulamadı.
İnsanlar değişmedi!
Fabrikalar, bunları niye ucuz işlere dönüştürmüyoruz, dediler: Dönüştürdüler. Kabadayılar, neden arsa parsellemiyoruz , dediler: Parsellediler. Siyasiler neden garanti oy yapmıyoruz, dediler: Yaptılar.
İnsanlar değişmedi!
Yani zihinsel olarak...
Yoksa kılıkları değişti; evleri, eşyaları değişti. Okul geldi, kahve geldi, kumar geldi, sinema bile geldi. Bol bol cami geldi, hoca geldi...
İşlerine gelince pek de unutkandılar. Bugün bir türbe uydurup adak adıyorlar, yarın o türbeyi burunlayıp unuttuyorlardı. Ara sıra kendi içlerinden birine ermiş muamelesi yapıyor sonra modasını geçirtip başkasına koşuyorlardı. Bir kadının kötü yola düşmesi için ellerinden geleni yapıp sonra hiç payları yokmuş gibi linç ediyorlardı.
Fabrikalarda karın tokluğuna çalışıp en kalitesiz ürünleri üretiyorlardı. Sonra bu ürünleri yine en çok kendileri alıyorlardı. Niye? Çünkü ucuzdu.
Yani yoksulluk ve cahillik hep baki kaldı.
Sevemedim ben bu insanları. Huzursuz oldum. Belki bana "hatırlatıldıkları"için... Bir ışık bekledim durdum. Bir şey olsa da değişselerdi. Ama boşuna... O kadar da dirençliler ki... Onların bir de kendini dışarı göstermeyen , kendinden olmayanlara samimi olmayan bir yanı var biliyorum. Fakat yazar, bu samimiyeti bir şekilde yakalamış.
Yani, bu kitabı okumaya meyli olan sevgili
okurlar,
hikaye bildik,
insanlar tanıdık!
AMA
Kurgu ve dil, alışılmadık. İnanılmaz güzel.
İlk dikkatimi çeken şey: Eserin "di"li geçmiş zaman ile anlatılması. Bu durum çok hoşuma gitti. Çünkü yazarın bütün olaylara son derece hakim olduğu duygusunu yarattı, gerçekliği arttırdı ve okuru daha çok içine çekti. İsminde bir "masal" vurgusu var buna rağmen "miş"li geçmiş zaman tercih edilmemesi çok iyi olmuştu.
Çok karakter var. Her biri de kendine has. Birer ikişer sayfa ile bize selam verip gidiyorlar. Bu da zamanın hızlı geçtiğini hatırlatırcasına kitabın temposunu arttırıyor.
Öne çıkan bir karakter olmaması bütünlük hissini arttırırken dikkatleri insanlara değil "durumun kendisine" çekiyor.
Sözcük seçimleri, cümlelerin bir destanın dizeleri gibi ardı sıra akması mükemmel. Türkçe kelime kullanmaya özen gösterildiği görülüyor. "Çelpeşik", "koğulaşmak" gibi kendi yöremde kullanılan ama başka insanlarda ve kitaplarda sık karşılaşmadığım kelimeler kullanılmış.
Ve bütün bu anlatılanları katlanılabilir kılan şey: Mizah, tam ayarında.
Ya, 144 sayfada sayamayacağım kadar meselenin irdelenebilmesi!..
Çok başarılı buldum eseri. Bence en az "Sevgili Arsız Ölüm" kadar etkileyici. Bu yüzden az bilinmesi üzücü.
Eserde zaman ve mekan belirsiz. Ama ben sanki Seyrantepe, Kağıthane, Sanayi Mahallesi bölgesi anlatılıyor gibi sezdim. O bölgeyi tanıma fırsatım olmuştu. Bölgenin yapısı kitapla oldukça benzeşiyordu.
Kitap hakkında henüz tam okuma yapamadım. Daha beni şaşırtacak bir sürü şey çıkacaktır.
Kafamda oturtamadığım bir şey vardı: Eserin adı. "Berci" ve "Kristin" eser özelinde kadınlara has kavramlar. Çöp başlangıç ve mekan ( Belki de gizli kahraman). Masal ironi. Yani neden ilk iki kelime ile "kadın" vurgulanmış çözemedim. Çünkü ben kadının öne çıkarıldığını sanmıyorum kitapta.
Kendine has bir konumu olacak her zaman benim edebiyat dünyamda. Tüm okurlara tavsiye ederim.