Gönderi

556 syf.
·
Not rated
·
Read in 60 days
Kitabı okuduğum süreç boyunca modern insanın yüzüne taktığı maskenin maden işçilerinde olmaması sebebiyle sık sık merhum Jung’u andım. Kadınların toplumdaki yeri, kendilerini algılayış biçimleri, her türlü ihtiyacın hoyratça karşılanıyor oluşu, toplumun çok önemser gözüktüğü ikiyüzlü kuralların işçi mahallesinde geçerli olamayışı, bir oda evde onca insanın dip dibe yatıp kalkması, aynı küvette yıkanması, çocukların yük olarak görünüşü ve tüm bunlara rağmen bir parça ekmek bulmanın bile çoğu zaman mümkün olmayışı hem son derece üzücü hem de maalesef rahatsız ediciydi. Belki de yüzleşmek zorunda kalışımdandır. Çok uzatmadan değinmek istediğim birkaç mesele var. Öncelikle yaşları küçücük olan üç arkadaş var: Jeanlin, Lydia, Bebert. Bu üçlünün ilişkisini okurken diktatörlüğü, baskıyı aslında doğayı izliyor oluşumuz çok ilginç hissettirdi bana. Yaşlarının ufak oluşunun kattığı ilkelliğin içinde hayvansı duygular geziniyor ve böylece bizim yüzümüze de maden işçilerinin insana özgü şeylerden ne kadar da uzak bırakıldıkları çarpılmış oluyor. Diğer değinmek istediğim mesele de devrim sırasında bakkal Maigrat’ın kadınlar tarafından katledildiği anlar. Dehşetle anımsayacağıma ve kolay kolay unutamayacağıma eminim. Kadınların onurunu ömrü boyunca ayaklar altına alan bir adamın bu şekilde katledilişi içimi ferahlattığı kadar insanların cinnet anını yüzüme çarptığından bir nebze ürktüğüm de doğrudur. Bu insanları zamanında eğitmeyi akıllarından bile geçirmemelerine rağmen eğitimsiz ve aç kalmış maden işçileri bütünüyle ilkel duygularıyla hareket edince onları aşağılayan ve horgören kentsoyluları ve sözde asilleri de her daim öz çirkinlikleriyle hatırlayacağım. Beni asıl ürküten şey de burada devreye giriyor zaten, maden işçilerindense çirkin olarak bahsettiğim kentsoyluların hislerinin bana daha tanıdık gelmesiydi. Çünkü hiçbir zaman ölesiye aç bırakılmadım, hayvan gibi çalıştırılmadım ve mal gibi görülmedim. Bu sebeple açlığın ve hayvan yerine konmanın kişi de ne türden bir iz bıraktığına dair yalnızca fikrim var, oysa saldırıdan korkmak ve güvenli evine sığınıp kargaşanın bitmesini beklemek bana çok daha tanıdık ve yakinen hissettiğim duygular. Belki de sık sık bu türden yüzleşmeler yaşadığım için kitaba rahatsız edici diyorum. Yani rahatsız edici derken diken üstünde olmaktan bahsediyorum. Eminim siz de sık sık böyle hissedeceksiniz çünkü taktığımız maskeler açık ediliyor sanki (Jung’a selamlar). Bir de başkarakterimiz Etienne’nin yaşadıklar var. Onun içsel sıkıntıları sanki okuyucununkiyle çok benzer yani benimkiyle öyleydi en azından. Çünkü onun da kitabın sonunda kendini ait hissettiği sınıf kentsoylu sınıfı oluyor. Nasılını merak ediyorsanız kitabı okuyunuz. Ettiene’in kimliğinin oluşmasını adım adım görüyoruz. Kusurlarıyla, güzellikleriyle… Bir de içinde bulunduğu aşk üçgeninin son ana kadar onu bırakmayışı ve biricik narin sevdiceği Catherine’nin acı dolu hayatını merakla okuyoruz. Daha çok şeyler anlatırım ama boşboğazlık etmek istemiyorum. Yalnızca bilinsin ki kitap bir ideolojiyi, insanı ve sınıfları, öyle güzel bütünleştirmiş ki akıp gider, okursunuz. Bazı yerlerde dikte bilgilerin oluşu bazı kimseleri sıkabilir ancak ilginiz varsa seve seve okunur. Özellikle Gazap Üzümleri'ne veya Orhan Kemal'in kitaplarına alışkınsanız aşina olduğunuz bir kurgu okuyacaksınız demektir. Haberiniz olsun. Sağlıcakla kalın.
Germinal
GerminalEmile Zola · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 201911k okunma
·
7 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.