Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

128 syf.
·
Puan vermedi
·
6 saatte okudu
Onunla kütüphane raflarında dolaşıyor ve bazı sorulara cevap arıyorsunuz. Kadın- erkek eşitsizliğini daha çok kadının edebiyattaki yeri çerçevesinde ele alarak geçmişte ve şu anda yaşayan kadınlardan bahsediyor çokça. Birçok soruya cevap arıyor; kadın yazarların neden erkek yazarlardan az olduğu, bir cinsiyet bu kadar refah sahibiyken diğerinin neden bu kadar fakir olduğu, fakirliğin edebiyat üzerindeki etkisi, onların kendi isimleriyle değil erkek isimleriyle kitap yayınlamaya iten baskının ne olduğu, erkeklerin kadınları nasıl değersiz gördüğü burada tabii ki bütün erkekler aynı şekilde görülmemekte yalnızca kadını aşağı bir varlık olarak gören erkeklere bir eleştiri söz konusu hatta yer yer ağır eleştiriler bulunuyor. Kitap için, “kadın ve edebiyat” üzerine yazılmıştır diyebiliriz. Geçmişten kadına bugünün yerini açıkça görerek neden kadınların sosyal hayata tam olarak dahil olmadıklarını -olamadıklarını- edebiyatta neden pasif kaldıklarını, onları böyle bir geri çekilmişliğe ve yoksulluğa iten nedenleri, kütüphaneye alınmayan bir kadının anlatımından dinliyoruz. Evet, kütüphaneye alınmayan. Peki ama neden? Çünkü o zamanlarda İngiltere’de “kadınlar” kütüphanelere bir öğretim üyesiyle beraber ya da bir tavsiye mektubuyla gelmeleri halinde alınabiliyorlardı. Bir kadının bilgiyi edinmesinin önünde bile büyük bir engel vardı. Kadın bu kadar değersiz görülüyordu. Kadın entelektüel bir iş ile uğraşamazdı bunlar için yetersizdi. “Dünya, kadınlara erkeklere dediği gibi ‘istersen yaz, benim için fark etmez’ demiyordu. Dünya, bunun yerine kaba kaba gülerek ‘yazmak mı’ diyordu. Yazmak senin ne işine yarıyor ki?” (Sayfa 89) Şu hayatta önce “kendine ait bir oda kurmalı, devamı gelir’’ sözü beni oldukça düşündürdü. Kitabın da isminin buradan geldiği “kendine ait bir oda” kavramını aslında bir metafor olarak düşünmek gerekiyor. Toplumsal cinsiyet meselesi, ataerkil bir düzenin varlığı, eğitimdeki eşitsizlikler, kadınların tarihte yer alamayışı ya da kadınların tarihinin silikliği, edebiyatta erkek egemenliği vb. Bütün sorunların sonu buraya çıkıyor. Bir kadının özgürleşebilmesi fikirlerini açıkça ortaya koyabilmesi, kendi ayakları üzerinde başka birini ihtiyaç duymadan yaşayabilmesi ve potansiyelini açığa çıkarabilmesi için kendine ait bir odasının bulunmalıdır. Kadının ev işlerinin yoğunluğundan kaçacak bir sığınağının olması gerektiğini söylüyor aslında. Boş zaman yaratma koşuluna da olanak sağlayacak olan oda aslında kadının kendisini özgür hissedebileceği tek dört duvar arası olarak tasarlanmış. Eser, 90 yıl önce yazılıyor ve bundan 100 yıl sonra kadınların lehine olumlu gelişmeler olacağını umut ediyor. Kadınların artık korunan cins konumundan çıkacağını ve bir amanlar sahip olamadıkları tüm faaliyet alanlarında rol hakkına sahip olacaklarını söylüyor. Şartlar o dönemdekinden çok daha iyi olsa da -tüm bunları yazarken aynı zamanda kitapta o dönemin İngilteresi üzerinden kadın-erkek eşitliğine değinildiğini de unutmamak lazım- günümüz toplumlarında da toplumsal cinsiyet kalıp yargılarının varlığını görmezden gelemeyiz. Cinsiyet kalıp yargıları, hem kadınların hem de erkeklerin davranışlarını sınırlandırır; bu gereklere uyulmaması çok dikkat çekicidir ve genellikle olumsuz karşılanır. Kadın, yemek yapmak, temizlik, çocukların bakımı gibi bitmek tükenmek bilmeyen işlere sahiptir. Bu işlerin arasında kadının tam anlamıyla potansiyeli açığa çıkarıp yaratıcı olması söz konusu değildir. “…tüm yemekler pişirilmiş, tabak çanak yıkanmış, çocuklar okula gönderilip dünyaya açılmışlardır. Geriye kalan hiçbir şey yoktur. Her şey yok olmuştur.” Kitabı 2020’ de okumama rağmen her cümlesini günümüzde buldum. Günümüzde de maalesef ki toplumsal cinsiyet kalıp yargıları varlığını sürdürüyor. Kadına çocuk bakıcısı, yalnızca ev işlerinden ve kocasının memnuniyetinden sorumlu bir bakışla bakılıyor. Kitapta ataerkil toplum yapısını da açıkça görmekteyiz. Baba baskısı, toplum baskısı, bir erkeğin eşini dövmesini erkeğe tanınan bir hak olarak görülmesi gayet normal karşılanıyor. Ataerkil toplumlarda otorite erkeğin elindedir. Düzeni erkek kurar ve temelde erkeğin üstünlüğü vardır. Hakimiyet erkeklerindir. Erkekler kadınlardan daha çok saygıyı ve değer görmeyi hak ediyordur. Bu erkek üstünlüğü ilkesi etrafında, toplumun kültürü, adetleri, inancı ve mitolojisi, anaerkil düzenli toplumunkinden farklı bir biçim oluşturur. “Güç para ve nüfuz erkeklerin elindeydi. Hem gazetenin sahibi hem yazı işleri müdürü hem de onun yardımcısı erkekti. Hem dışişleri bakanı hem de yargıç erkekti. Erkekler hem kriket oyuncusuydu hem yarış atlarına hem de yatlara sahipti.” (Sayfa 57) Kendimize belli başlı şeyleri dayatıyoruz sürekli isteyerek ya da istemeyerek, bilincinde olarak ya da olmayarak, gözlerimizle duyup kulaklarımızla görerek… Kadınlık ne olduğuyla değil ne olması gerektiğiyle tanımlanıyor ve erkeklik ise yine ne olduğuyla değil ne olmadığıyla tanımlanıyor. Çünkü biz olduğunu kabullenmeyi değil ötekileştirmeyi daha uygun görüyoruz. Rollerimizin dışına çıkabilmeyi başarırsak bu durumun üstesinden gelebiliriz ve belki dayatılan sınırları ve dikenli telleri aşabiliriz. Sınırlar insanlığın doğduğu anda var olan şeyler değil sonuçta bu sınırları bizler belirliyoruz. Kadın erkek arasındaki farklılıklar en belirgin evlilik ilişkilerinde ortaya çıkıyor. Kadının hizmet ettiği, aile ve kariyer arasında seçim yapmasının istendiği ve hatta beklendiği ilişkiler... Sonuç olarak kadınlar, kocaları ve çocuklarının ihtiyaçları için kendi ihtiyaçlarını feda edebilme durumuyla yüz yüze geliyor. Hem kendimizi hem de etrafımızda olan biteni anlamaya çalışmak zorundayız. İnsanlığa saygı duyduğumuz kadar bireyselliğe “ben’’liğe de saygı duymalıyız.
Kendine Ait Bir Oda
Kendine Ait Bir OdaVirginia Woolf · Remzi Kitabevi · 201637,8bin okunma
·
98 görüntüleme
İbrahim okurunun profil resmi
Okuduğum en güzel ve en kapsamlı incelemelerden biri diyebilirim. Kitabı geçen yıl okumuştum tekrarlamış gibi oldum. Kitabi okurken benim de dikkatimi çeken hususlardan biri kitap 100 yıl önceki İngiltere'yi anlatmasına rağmen, kadınlarla ilgili günümüzde de hâlâ değişmeyen şeylerin olması. Koca bir asırda bile kadınlara yönelik bazı bakış açılarının ve hareketlerin değişmemiş olması.
İrem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim öncelikle, aslında daha uzun bir incelemeydi birkaç noktayı burada paylaşmak istedim.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.