Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

1358 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
26 günde okudu
Kitapta bugün farklı bilim alanları olarak ayrılmış hemen her konuya dair bir şeyler yazılmış, hatta sanata dair de. Bildiği ne var ne yok anlatmaya çalışmış. Ancak ben burada sadece, bugün onun siyaset düşüncesine ve sosyolojiye yaptığı en önemli katkı olarak görülen konulardan bahsetmeye çalışacağım. İslam siyaset düşüncesindeki empirik yaklaşımın en önemli temsilcisi ibni Haldun olarak kabul edilir. (Toplumu düzenleyen ya da anlamaya yarayan kanun gibi genellemeler yapmaya çalıştığı için bilimsel diyenler de var.) Kendisi tarihçi gibi kabul edilebilir ama onun tarihi siyasetle iç içedir. Malikiler geleneği, özellikle Medine’deki kültürü çok önemsiyorlardı. İbni Haldun’un tarih vurgusunun kaynağı bu olabilir. 14.yy'da yaşayan Ibni Haldun, İslam’ın siyasi bir güç olarak gerilediği bir dönemde yaşadı, kültürel etkileri devam etse de ispanya’da Emeviler güçten düşmüştü, Asya’da ise Moğollar yüzünden devletler yıkılmıştı. Kendisi şehirdeki siyaset pratiğinin içinde de yer aldı, Bedevilerle de yaşadı. Bakış açısındaki realizm de bu deneyimlerden kaynaklandı diyebiliriz belki. Ama bir şekilde ondan sonra onun ekolünü ciddi biçimde takip eden pek olmadı (olduysa da bilinmiyor henüz.) Yüzyıllar sonra oryantalistler tarafından keşfedildiğinde gerçekten şaşırtıcı oldu, hala İbni Haldun modern bir figür müdür tartışması devam etmekte. (Ama bence Gibb’in dediği gibi, çok abartmaya da gerek yok, çalışmasının dayandığı aksiyomlar veya ilkeler, hemen hemen tüm Sünni hukukçuları ve sosyal filozoflarınkilerdir. Zaten Mukaddime’de de o kadar çok insana ismen atıf yapar ki bunu görmemek için kör olmak lazım.) Birkaç maddede özetlemek gerekirse İbni Haldun’un amacı yeni bir tarih anlayışı ortaya koymaktı. Ne olmalıdan ziyade ne oluyor'la ilgileniyordu (Rosenthal'a göre zaten İbni Haldun'dan önceki alimler halifeliğin ideal sistem olduğu konusunda hemfikirlerdi, onun için de bu sorunun cevabı netti.) Kişi bazlı değil yapısal analizler yapmaya çalıştı. Sosyopolitik fenomeni zamansal ve mekânsal bir bağlama oturtmaya çalıştı. Metafizik konularda spekülasyonlar kaçındı. Deneysel bir yaklaşım ve tümevarımcı bir akıl yürütme yolu izledi. Organik bir siyaset anlayışı, mekanik bir açıklama yöntemi vardır. Sosyal hayata dair kanun kıvamında genellemeler yapmıştır. Dinamik insan doğası ve toplum yapısı en fazla vurguladığı konudur belki de, değişim vardır ve gereklidir, bu yüzden ümran bir isim değil fiildir. İnsan da akıldan ziyade toplumsal yapıya göre yaşar. Şimdi biraz daha detaylı bakalım. İbni Haldun’a göre tarihi döngüsel olduğu için, tarihi bilmek, benzer durumlar yaşandığında bunu daha iyi anlamak, taklit etmek ya da sakınmak için gereklidir. Tarihin esas anlamı olayların nedenlerinin açıklamasıdır yani hakikate ulaşma girişimidir, bu yüzden hikmettir. Her olayın temel(essential) ve tesadüfi(accidential) nedenleri vardır. Temel nedenler aslen değişmezler ama farklı şekillerde görünürler, bu yüzden tesadüfi nedenler ayırt etmek zor olabilir. Eğer birisi olayın oraya geldiği şartları biliyorsa, bu onun bilgiyi eleştirel olarak incelerken gerçeği yalandan ayırt etmesine yardım eder. Peki hata genelde neden yapılır? Partizanlıktan, bazı kimselere aşırı güvenmekten, ümran'ın doğasına ait eksik bilgiden. Ama önemlisi değişimi fark etmemekten. Her şeyde sürekli bir değişim dönüşüm vardır, siyaset sürekli bir metamorfoz içindedir, bu değişim esastır ve merkezdir ama çok yavaş ve derin olduğundan fark etmek zordur. İnsan doğası/tabiatı ikiye ayrılır: evrensel ve özel. İnsan tabiatı ise hem doğuştan gelen hem de sonradan kazanılan nitelikleri içerir. Evrensel fıtrat, doğal yapısı ve mantıksal akıt yürütme gücüyle, insan iyi niteliklere kötülerden daha eğilimlidir. Ancak sonrasında insan çevresi tarafından şekillendirilir, özellikle içine doğduğu ümran/uygarlık neyse öyle olur. Ama nihayetinde ona iyi veya kötü ne verilirse kabul etmeye hazırdır. Kötülük insanın içindeki hayvani güçlerin sonucudur, bir insan oldukça iyiye yönelir. Ama insan alıştığı şeylerin, içine doğduğu adetlerin çocuğudur. Bu alışkanlıklar insanın doğal eğiliminin yerini alır. (Ve tabi insan doğası gereği politiktir. Anarşi insanlığı yok eder ve uygarlığı mahveder. Mülk/güç insanın doğal bir özelliğidir, insanların varlığını ve sosyal organizasyonu garantiler.) Ümran nedir? Ümran, ihtiyaçların karşılanması ve arkadaşlık yoldaşlık adına birlikte yaşamak, yan yana bir şehir ya da topluluk içinde barınmaktır. İnsan rasyonel fakültesini kullanarak sanatları ve kurumları çeşitlendirir ve geliştirir. Toplum geliştikçe, çeşitli sanat ve kurumlarla ilgili sosyal alışkanlıklar oluşur ve sosyal yaşamın çeşitli yönleri farklılaşır ve daha karmaşık hale gelir. Kültür bu alışkanlıklar, nesneler ve kurumlardır. Ümranları birbirinden ayıran kültür değil ekonomidir. Ümran (kültür, uygarlık, lebenswelt), isimden ziyade bir fiildir çünkü sürekli değişir. Sonu başına eklenmiş dinamik kendi kendine yeten bir organizmadır. İki safhası vardır: bedevilik ve hadarilik. Önce bedevilik gelir: daha basit bir hayat, nüfus az, tarım ve hayvancılık, basit iş bölümü, cesaret önemli bir özellik, asabiye güçlü, soy saftır, basit bir yönetim organizasyonu, gönüllü olarak kabul edilmiş informel kontrol, geleneklere katı bağlılık, asgari eğitim, yüksek ahlak ve dindarlık. Sonra hadarilik: daha gelişmiş bir hayat tarzı, nüfus yoğun ve fazla, ekonomide ticaret ve zanaat, kompleks işbölümü ve ihtisaslaşma, lüks ihtiyaçlar, daha zayıf bir asabiye, soyun karışması, rasyonelleşmis gelişmiş devlet aygıtı, şiddetin tekelleşmesi, sürekli değişim, resmi eğitim, ahlaki olarak şüpheli ve daha az dindar) Hadarilerdeki siyasi güç ve otoriteye mülk der İbni Haldun. Mülk, üstünlük ve zor ile yönetme gücüdür. Mülk tebaasını domine edenlere aittir; vergi toplar, seferler düzenler, sınırları korur ve ondan daha güçlüsü yoktur. Devlet(dawla) daha çok hanedan demektir, gücü elinde tutanlar. (Bugün kullandığımız anlamda state olarak devlet değil.) Devlet, tarihsel bir aktörün gücünün somutlaşmış halidir. Ümran madde, devlet ise bir formdur. (Aristotelesçi anlamda) Asabiye nedir? Öncesinde asabiye kendi kabileni haksız olsa bile desteklemek gibi bir anlama sahip olduğu için olumsuz düşünürüz. Ama İbni Haldun’un asabiye tanımı farklıdır: Toplulukta bulunan bir enerji kaynağıdır, medeniyet olmak için gereken motor gücüdür. Bu yüzden Almanca’ya Lebenskraft Fransızca’ya ise esprit de corpse olarak çevrilmiştir. Bu yüzden de Asabiye gereklidir, Asabiye kan temelli bir dayanışmadan fazlasıdır, kolektif eylem için şarttır. Asabiye olmadan devlet olmaz, bürokrasi olmaz, itaat olmaz. Rahata ve mülke sahip olan hadariler ve sahip olmayan bedeviler arasında bir kutuplaşma vardır. Bedeviler, hadari olmak ister çünkü daha rahattır ve insan doğası buna daha rahat bir hayata sahip olmaya eğilimlidir. Bedevilerin hadari olma isteğini olma sürecini şu şekilde özetleyebiliriz. Önce şehirdekilerin sahip olduğu rahatlığa, güce ve mülke sahip olmadıklarını fark etmeleri ve buna özenmeleri. Asabiyeleri yani kolektif politik bilinçleri yüksek olduğu için birlikte hareket ederler ve şehirlilerle çatışırlar. Bu çatışmalar yıllar hatta yüzyıllar sürebilir ve ilk başta yenilseler bile en sonunda bedeviler kazanırlar çünkü asabiyeleri güçlüdür ve mülkü ele geçirirler. Hadariler liderlerine de topluluklarına da kendilerini feda edecek kadar bağımlı değildir. Bedeviler gücü ele geçirdikten bir süre sonra değişirler; asabiyeleri zayıflar, rahata düşkün olurlar, ahlak ve dindarlıkları zayıflar. O zaman yeni bir bedevi grup gelir ve mülkü onlardan alır. Bu bir döngüdür. Zaten devlet de canlı bir organizma olduğu için doğar, büyür ve nihayet ölür, doğal bir süreçtir. Gücü elde ettikten sonraki ilk aşamada bedevilerin lideri bir bedevi gibi olmaya devam etmektedir. Kendisi için fazladan bir şey istemez, birlikte çalışırlar. Vergi toplar, askeri koruma sağlar. İkinci aşamada lider mülkün/gücün tamamını kendine alır, insanları üzerinde tam bir kontrol ve güç sahibi olur. Üçüncü aşamada mülkün meyvelerinin keyfine bakılır. Sanat bilim mimari gelişir. Dördüncü aşamada huzur ve muhafazakarlık gelir. Beşinci aşamada israf, güvensizlik, liyakatsizlik ortaya çıkar. Ve son gelir.
Mukaddime (2 Cilt Takım)
Mukaddime (2 Cilt Takım)İbn-i Haldun · İlgi Kültür Sanat Yayınları · 20181,247 okunma
·
83 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.