Gönderi

ANLATICI: Hürmüzümüz, altıncı kocasını da şimdilik böylece atlattı ama, gün ola harman ola. Ve günlerden bir güüün. Hürmüzün berber kocası tonton Hasan Efendi, dükkanında harıl harıl çalışıp Hürmüz’ümüze ekmek parası kazanırken… DOKTOR: Demek öyle Hasan Efendi. BERBER: Öyle ki öyle doktor beyim. N’aparsın, ortalık ateş pahası. Ekmeğin okkası otuz paraya çıktı, kömür otuz beş para, soğan iki metelik, etin sütün yanına varılmıyor, ucunu bir araya getiremiyoruz işte. DOKTOR: Çoluk çocuk da var tabii. BERBER: Çocuk ne gezer. Bir hatuncuğum var, ona bile güç bakıyorum. El kapılarında çalışıyor. Ama, iyi yer buldu haa. Koskoca paşa konağı. Dört bir yanda güldür güldür çini sobalar yanıyormuş. Etsiz yemek piştiği yokmuş konakta. Bizim karı fıstık gibi oldu orada. DOKTOR: Allah sahibine bağışlasın. BERBER: Gel gör ki doktor beyim, kötü bir tarafı var bu işin. Paşanın büyük hanım huylu bir karı. Akşamları ille de bizim hatun onun odasında yatacakmış. Evlat etmiş benimkini. DOKTOR: Aa, ya sen? BERBER: Haftada bir gelir eve. N’aparsın, fıkaralık. DOKTOR: Haftada bir. İyi ama, sen henüz genç adamsın Hasan Efendi. BERBER: Sorma doktor beyim, sorma. Ben o haftada bire bile razıyım ama… DOKTOR: Senin bir derdin var Hasan Efendi. BERBER: Söylenmez doktor beyim, söylenmez. Hoş doktordan da gizli olmaz a…O haftada biri de bulamadık daha. DOKTOR: Ha? BERBER: Hatunu alalı üç ay oldu. Toplasan on iki hafta. Karı bana tutkun, ben ona. İlle velakin her hafta bir aksilik. Anlayacağın, dünya evine giremedik daha. DOKTOR: Aman Hasan Efendi, nasıl iş o? BERBER: Öyle bir iş işte. Hatun toy mu toy. Horozdan kaçan dedikleri cinsten. Bir türlü kendime alıştırıp…Anlamadım ki, büyü mü var nedir? Baba Cafer’e git okun diyorum hatuna, ondan da utanırım diyor. Hocadan bile utanıyor. DOKTOR: Bak hele, evlenmenin böylesi de varmış demek ki. BERBER: Aman doktor beyim, sen sen ol, evlenmeye kalktığında gözü açılmadık karı alma. DOKTOR: Aman Hasan Efendi… BERBER: Vallaha alma. Varsın acık..şey’lenmiş olsun, yeter ki kocasının da gönlünü etsin. DOKTOR: Çok hoş adamsın Hasan Efendi. Evlenmeye kalkarsam bu sözünü aklımdan çıkarmayacağım. BERBER: E sizin de vaktiniz geldi artık doktor beyim. DOKTOR: Valide de o fikirde Hasan Efendi. Paşa babam sizlere ömür olalı evlen de evlen diye tutturur anacığım, hakkı da var. BERBER: E ne durursun a güzel beyim? DOKTOR: Zamane kötü Hasan Efendi. Şimdiki kızlara güven olur mu? Ummadığın kızın oynaşı var. Biz biraz mutaassıp aileyiz, Allah korusun, öylesine çatarsak, validenin yüreğine iner, ben de katil olurum Allah bilir. BERBER: Yok canım, yok canım…(Traş biter.) Sıhhatler olsun doktor beyim. DOKTOR: Eyvallah Hasan Efendi. BERBER: Uğurlar olsun efendim. (Doktor ayağa kalkıp gitmeye hazırlanırken Hürmüz girmiştir, dükkana bakar ve doktoru görüp beğenir.) HÜRMÜZ: Allah, bu da kim be! BERBER: Güle güle doktor bey, yine buyurun doktor bey. HÜRMÜZ: Doktor da doktor ha! Şu endama bak, bir içim su. Aaah, ah, şöyle bir koca bulamadım gitti. Ay keşke görmeseydim. BERBER: Hürmüz, iki gözümün nuru. HÜRMÜZ: Özledim ayol kocacığım. Mısır çarşısına büyük hanıma kına almaya çıktım, benimki dükkanı açmıştır dedim uğradım Hasan’ım. BERBER: Ah ne iyi ettin Hürmüz’üm. Bu Hasan’ın kurban olsun sana. HÜRMÜZ: Hürmüz’ün de sana kurban olsun. Fırçanı tarağını yiyeyim senin. BERBER: Halin hatrın, keyfin yerinde ya. HÜRMÜZ: Hasretinden başka derdim yok kocacığım, yalnız… BERBER: Hürmüz’üm bir derdin var senin. HÜRMÜZ: I ıh, hiçbir derdim yok. BERBER: Valla var. Yoksa konakta mı bir laf ettiler? HÜRMÜZ: Hayır, gözümün içine bakıyorlar. BERBER: Hastalandın yine yoksa? HÜRMÜZ: Hayıır, turp gibiyim. BERBER: Aman Allah, hatunuma nazarlar değdi besbelli. HÜRMÜZ: Hasaaann. BERBER: Hürmüüüzz. HÜRMÜZ: Hasan..ben bir altın bilezik gördüm. BERBER: Neredee? HÜRMÜZ: Kuyumcularda. BERBER: Eey, gördünse ne olmuş ki? HÜRMÜZ: Onu alamazsam ölürüm ben Hasan. Konaktaki bütün kızların bileziği var, bir benim yok. Kalfa kadın alay ediyor benimle, kapı gibi kocası var bir bileziği yok diyor. BERBER: Bak edepsiz karıya. HÜRMÜZ: Ben de dedim ki, kocama söylersem bir dediğimi iki etmez, n’olacak, etsin de iki Reşat altını. BERBER: Aman Hürmüz, bende iki Reşat ne gezer? HÜRMÜZ: Aaa, kocacığım, ben seni para için üzer miyim, bir Reşat kendim biriktirdim, bir de sen verirsin iki. BERBER: Ama Hürmüz, bende bir altın yok ki. HÜRMÜZ: Bulursun. BERBER: Bulamam. HÜRMÜZ: Bulursun. BERBER: Bulamam. HÜRMÜZ: BU-LUR-SUN! BERBER: Bulurum. HÜRMÜZ: Oh benim aslanım, haydi, çabuk. Yoksa Salı akşamı gelmem bak. BERBER: Az bekle. Sarraf Morduhay’dan ödünç alıp geleyim. (Berber çıkar.) HÜRMÜZ: Bu iş oldu. Hallaç’ım da sadakor ferace vaadetti. Bekçi’de iş yoktur zavallı, ama sarhoş Ömer hapiste olmasa eli açıktır keratanın…Ay, neydi o doktor be! Kurabiye gibi oğlan. Çıtır çıtır ye. MEMO: Başüstüne komiser bey, hemen koşar giderim komiser bey, sen heç merak etme komiser… (Memo Hürmüz’e çarpar.) HÜRMÜZ: Ay! MEMO: Destur de hatun…ula Hürmüz. HÜRMÜZ: Memoom, aslan kocam benim. Ay ne kadar göreceğim gelmişti. MEMO: Ula Hürmüz, sabah sabah daha şefkat sökmeden ne ararsın çarşılarda ha? HÜRMÜZ: Şey, paşa efendinin usturalarını şu berbere getirdim bilesin diye. MEMO: Ula o berber sana yan bakarsa kan çıkar ha. HÜRMÜZ: İlahi Memo’m. Benim elimin ucunu senden başka kim görür acaba. Sen bu Hürmüz’ünü bilmez misin? MEMO: Elini yüzünü yiyem ben senin. HÜRMÜZ: Çarşamba günü olsun da ye inşallah. MEMO: Haa, Hürmüz..bu Çarşamba yuh. Muhafız paşa izinleri kaldırmış. HÜRMÜZ: Aaa, istemem, dayanamam ben sana. MEMO: Hapishanada isyan çıkmış, gardiyanı gebertmişler, kaçmışlar. Karakollara emir çıkmış, kuş uçmasın diye nazır paşa başkomiser de beni çağırdı, bir pat çektim. (Selam verir.) Memo dedi, böyle günde senin bileğin lazım bana dedi, görem seni koş evdeki odunları baltala dedi. Görsen Hürmüz, her bir odunu nah bu kadar bu kadar yarmışam. HÜRMÜZ: Ama gündüz gel bari eve. MEMO: Yuuu, vazfe var vazfe. Muavin beyin evine su taşınacak, başkatip beyin kömürü bitmiş alınacak, pulisin çizmesi delinmiş pençe olacak, kaymakam beyin oğlu eşşekle gezdirilecek, devletin işi biter mi Hürmüz. Vazfe bu vazfe. HÜRMÜZ: Ne büyük adamsın Memo, senlen iftahar ediyorum. MEMO: He et ya. Aman bana müsaade Hürmüz, mektupçu beyin oğli ha bugün daş mektebe başliy. Onu götürem ha. HÜRMÜZ: Canım, devletin ne kadar mühim işi varsa sen mi göreceksin Memo? MEMO: Vazfe, vazfee. Vatan millet hizmet bekler, pedişahım çuk yaşa, işte bu kadar. HÜRMÜZ: Sen de çok yaşa Memo’m. (Memo çıkar Berber girer.) BERBER: Hürmüz’üm, al. HÜRMÜZ: Ay vallaha utandırdın beni. Acelesi neydi kocacım, eh bana müsaade. Allah usturana kuvvet, kesene bereket versin, benim nonoş adamım. BERBER: Salıya geleceksin değil mi? HÜRMÜZ: Hangi Salı gelmedim adamım? BERBER: Hem de… HÜRMÜZ: Sus çapkın, ayıp ayıp. ANLATICI: Hürmüz’ümüzün bir de hallaç kocası var demiştik. Bu tatlı adamcık kızımızın pek ayağına dolaşmaz. Çünkü dükkanı Lüleburgaz’dadır. Ancak ayda bir kere, o da mevsim elverişli ise saç sakal bir traş olur, hamamını yapar ve iki sepete tepeleme yayık yağı, dut pestili, muhacir sucuğu vesaire gibi Hürmüz’ün sevdiği nevaleyi doldurur, kesesine de bir altıncık koyar ve yaylıya atlayıp İstanbul’daki hanımcığına gelir. Adı Hallaç Rüstem Ağa’dır. Rüstem Ağa’nın Lüleburgaz’da da bir hanımı ve iki çocuğu olduğunu bu arada unutmayalım. Hem bu hanım oldukça eli maşalılardandır. Adı Havva imiş. Havva geliyor dendi mi Hallaç Rüstem Ağa’nın korkudan abdesti bozulurmuş. Ve Allah korusun, bir gün Havva Hanım, kocasının kendisine bir ortak edindiğini öğrenecek olsa kıyametler kopar imiş…İşte bizim Rüstem Ağa.
·
143 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.