Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

“Anladığım kadarıyla hepiniz yönlendirebiliyorsunuz,” dedi sessizce, “ama bunun benim için fazla anlamı yok.” En baştan açık konuşmak en iyisiydi. “Bir kadının yönlendirip yönlendirmemesine ne kadar aldırdığımı Adeleas ya da Vandene’e sorabilirsiniz.” Renaile Mat’in arkasındaki Tylin’e baktı, ama hitap ettiği kişi Kraliçe değildi. “Nynaeve Sedai,” dedi kuru kuru, “sanırım pazarlığınızda benim bu genç üstüpü toplayıcısını dinlemek zorunda kalmam yoktu. Ben...” “Başkaları ile yaptığınız lanet pazarlıklar benim umurumda bile değil, kumların kızı,” diye terslendi Mat. Demek ki siniri o kadar da kontrol altında değildi. Bir erkek ancak bir yere kadar dayanabilirdi. Arkasındaki kadınlardan inlemeler yükseldi. Yaklaşık bin sene önce, bir Deniz Halkı kadını bir Shiotan askerine kumların oğlu demiş, sonra kaburgalarına bir bıçak saplamıştı; anı şimdi Mat Cauthon’un kafasının içindeydi. Atha’an Miere arasında en kötü hakaret değildi, ama yakındı. Renaile’nin yüzü mosmor oldu; tıslayarak, gözleri öfkeyle irileşerek ayağa fırladı ve o aytaşı kakmalı hançeri savurdu. Mat hançer göğsüne ulaşmadan hançeri kadının elinden kaptı ve kadını sandalyesine geri itti. Gerçekten de hızlı elleri vardı. Öfkesine de hâkim olabiliyordu. Kaç kadın onu kukla gibi dans ettirebileceğini düşünürse düşünsün, olabiliyordu... “Beni dinle, seni sintine taşı.” Tamam; belki de olamıyordu. “Nynaeve ve Elayne’in sana ihtiyacı var, yoksa seni bırakırdım, gholam kemiklerini kırsın ve kalanları da Kara Ajah didiklesin. Eh, beni ilgilendirdiği kadarıyla, Kılıçların Efendisi benim ve benim kılıçlarım yalın.” Bunun tam olarak ne anlama geldiğine dair hiçbir fikri yoktu, yalnız bir zamanlar, “Kılıçlar yalınken Gemiler Hanımı bile Kılıçlar Efendisi’nin önünde eğilir,” diye bir deyim duymuştu. “Seninle benim aramdaki pazarlık şöyle. Sen Nynaeve ve Elayne’in istediği yere gidersin ve karşılığında ben de seni atların üzerine bohça gibi bağlayıp onların istediği yere sürüklemem!” Bu iş böyle yapılmazdı, Gemiler Hanımı’nın Rüzgârbulanı oradayken değil. Poposu kırık bir teknenin sintine temizleyicisi ile bile bu şekilde konuşulmazdı. Renaile, Mat’in elindeki hançere aldırmadan, çıplak elleri ile onun boğazına sarılmamak için gösterdiği çabayla titriyordu. “Işık altında, kabul edildi!” diye hırladı. Gözleri neredeyse yuvalarından fırlayacaktı. Ağzı sessizce oynarken yüzünden şaşkınlık ve inanmazlık geçti. Bu sefer inlemeler, rüzgârın perdeleri yırtıp götürmesi gibi geldi. “Kabul,” dedi Mat çabucak ve parmaklarını dudaklarına dokundurdu, sonra kadınınkilere bastırdı. Bir an sonra, Renaile de aynısını yaptı. Mat’in dudaklarına bastırdığı parmakları titriyordu. Mat hançeri uzattı ve kadın donuk donuk baktıktan sonra aldı onu. Hançer mücevherli kınına gitti. Biraz önce bir pazarlığı mühürlediğiniz birini öldürmek nazikçe sayılmazdı. En azından, anlaşmanın koşulları yerine getirilene kadar. Sandalyenin arkasındaki kadınlar arasında bir mırıltı dolaştı, yükseldi ve Renaile ellerini bir kez çırptı. Bu hem eğitim gören iki miçoyu, hem de Dalgahanımlarının Rüzgârbulanlarını susturdu. “Sanırım biraz önce bir ta’veren ile pazarlık yaptım,” dedi o serin, gür sesle. Bu kadın Aes Sedailere nasıl kendilerini çabucak toparlayabileceklerini öğretebilirdi. “Ama bir gün, Cauthon Efendi, Işık’ı memnun edecekse, sanırım benim için ipte yürüyeceksin.” Mat bunun ne anlama geldiğini bilmiyordu, yalnız kadın hiç hoş olmayan bir şeymiş gibi söylemişti. Mat en iyi reveransını yaptı. “Işık’ı memnun edecekse, her şey mümkündür,” diye mırıldandı. Gereken nezaketi göstermişti. Ama kadının gülümsemesi rahatsız edici ölçüde umutluydu. Odanın kalanına döndüğünde, Mat kafasında boynuzlar, sırtında kanatlar çıkarmış sanırdınız, “Başka itirazı olan var mı?” diye sordu alaylı bir sesle ve yanıt beklemedi. “Ben de olmadığını düşünmüştüm. Bu durumda, buradan epey uzakta bir yer seçmenizi tavsiye ederim. Eşyalarınızı toplar toplamaz yola çıkacağız.”
·
12 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.