Tanrı karşısında silinmiş, kendi özünden uzaklaşmış, tasavvufçuların deyimi ile tanrıda yok olmuş bir ozan değildir.
Tanrıya inanmış bir kimse olarak, soru sormasını bilen, soracağı soruların ölçüsünü kavrayan bir ozandır Yunus Emre.
Kıl gibi köpri gerersin geç diyü
Gel seni sen tuzağumdan seç diyü
Kıl gibi köpriden adem mi geçer
Ya düşer ya tayanur yahut uçar
...
Terazi korsun hevaset dartmağa
Kasd idersin beni oda atmağa
Terezi ana gerek bakkal ola
Ya bazergan tâcir-ü attar ola
...
Hiç Yunus'tan değdi mi sana ziyan
Sen bilürsin âşikârâ vü-nihan
Bir avuç toprağa bunca kıyl-ü kal
Neye gerek ey Kerimi Zülcelâl
Yunus Emre bu şiirinde tanrıya şu soruları soruyor: (...)
"Kıldan ince köprü yapar da dersin ki: Ey kullarım gelin geçin. Oysa kıl gibi köprüden insan geçemez. Uçması, ya da düşmesi gerekir. Sonra köprü başkalarının kötülüğü için değil, iyiliği için yapılır. Senin köprün iyi bir köprü olmasa gerek.”
“Bir de kötülükleri tartmak için ölçeğin varmış. Bunu ancak bakkallar, bir de alış-verişle uğraşanlar yapar, sana yaraşmaz bunlar.“
(...) Oysa burada sıralananların çoğu Kur'anda geçen, ileri sürülen görüşlerdir. Softalık bunları aşırı ölçüde ileri götürmüş, çekilmez duruma düşürmüştür. Yoksa Kur'anda olmayan düşünceler ortaya atılmamıştır. Kur'an'da ne varsa softa onu söylemiş aşırılığa vardırmıştır.
(...)Yunus'un buradaki tutumu, davranışı iyiden iyiye Tanrıya karşıdır, tanrıda görülen, Tanrıya yakışmaz tutumların ortaya konuşudur.
Yunus Emre'nin şiirinde dilegelen ana düşünce, bütün eylemleri Tanrı eliyle yaratılmış bir insanın sorumlu tutulmayacağıdır, insan, ancak bağımsız davranışlarından, özgür eylemlerinden dolayı sorumlu tutulabilir. Bütün devinmeleri daha önceden, yaratıcı yüce bir güç eliyle belirlenmiş, sınırlanmış bir insan için suç sözünün kullanılması da yersizdir, anlamsızdır.