Sanki içimden geçenleri okumuş gibi, müfettiş bana,
- Sen kalk! dedi.
Sevinçle fırladım. Sonradan bana arkadaşların söylediğine göre, müfettiş,
-Kaç yaşındasın? diye sormuş.
Ben heyecandan soruyu anlayamadığım için, Amerika’nın keşfini soruyor sandım,
- 1492 efendim! diye bağırdım.
Şaşkınlıktan gözleri büyüyen müfettiş,
- Neee? Kaç yaşındasın? diye bidaha sordu.
Ben de doğru cevap verdiğimi sanarak,
- 1492 efendim! diye daha yüksek sesle bağırdım.
Müfettiş,
- İstanbul’u kim fethetti? diye sormuş.
Ben ezberlediğim cevap sırasına göre,
- Babam, dedim.
Müfettişin, soruların sırasını değiştireceğini önceden hiç düşünmemiştim.
Müfettiş ayağını yere vurup bağırdı:
- İstanbul’u kim fethetti, diye soruyorum!
- Babam, efendim.
- Senin baban kim?
- Mimar Sinan.
- Agzından çıkanı duymuyor musun oğlum? Babanı soruyorum, Mimar Sinan diyorsun.
İşte ancak o zaman kırdığım potu anlayabildim. Ama heyecandan, müfettişin de bağırmasından öyle şaşırmıştım ki, bitürlü kendimi toparlayamıyordum.
- Peki, Mimar Sinan ne yaptı?
Artık büsbütün şaşırmıştım. O şaşkınlıkla,
- İstanbul’u fethetti efendim, diye bağırdım.
- Kim?
Sözde yanlışımı düzeltmek için,
- Mimar Süleyman... dedim.
- Süleymaniye Camisi’ni kim yaptı öyleyse?
- Sultan Sinan Fatih...
Kelimeleri birbirine karıştırdığımı sezinliyordum ama artık toparlanamıyordum.
Müfettiş öyle kızmıştı ki, kızgınlıkla o da şaşırıp,
- Oğlum, dedi. Amerika’yı yapan Mimar Sultan Mehmet’tir, Süleymaniye Camisi’ni de keşfeden Fatih Sinan’dır.
Çocuklar kendilerini tutamayıp kıkırdayarak gülüşmeye başlayınca, müfettiş yanlış söylediğini anladı. Yanlışını düzeltmek istedi:
- Yani Sinaniye Camisi’ni Mimar Süleyman yaptı, Fatih’i Mimar Sultan Mehmet fethetti demek istiyorum.
Yine yanlış söylediğini anlayıp,
- Beni de şaşırttın be çocuk!, dedi.