Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

123 syf.
·
Puan vermedi
·
20 günde okudu
Dil Kültür İlişkisi
Aklıma gelen şu soruların cevabını çok merak ediyorum açıkçası: Dil nasıl çeşitlendi? İnsan aklı ve mantığı bir olduğu halde dil neden çeşitlilikler gösteriyor, bunun sebebi tam olarak nedir? Hemen hemen her ulusun kendine öz bir dil ruhu ve biçimi var. Dil duygusu ortak lakin sesler ve birleşim şekilleri farklılaştıkça yeni diller meydana gelmiştir. Ses ayrılıkları arttırıyor, alfabeyi bu sesler oluşturuyor. Günümüze kadar çok farklı alfabeler kullanıldı ve hala kullanılmakta. Dili konuşan uluslar farklılaştıkça dilin kullanım durumları da farklılaşır. Bundandır ki bazı dillerde akrabalık bildiren kelime sayısı daha fazlayken kimi dillerde de mesela çiçek isimleri daha fazla çeşitlilik gösterebiliyor. Kullanım ve coğrafya dili çok fazla etkiler. Düşünceler dile getirilirken de yoktan sözcük yaratılmaz eski sözcükler değiştirilerek başka biçimlere sokularak yeni ses biçimleri ortaya çıkar. Sözcük ve kavram ilişkisi kurulurken insan zihninin öznel bir tutum sergilediği bir gerçek. Örneğin bir kelebeğin söylenilmesinde hep aynı kavramı düşünür ama her bir sözcüğe başka bir tasarım yükleriz. Dilin kökeni ile ilgili iki farklı görüş öne sürülüyor bunlardan ilki dil Tanrı’nın insana bir armağanıdır diğeri ise dilin insan tarafından bulunduğu görüşüdür. Her iki görüşte de sözcükler göstergedir. Ancak şunu söylemek gerekir ki sözcükler ilk başlarda tasarımların göstergesi olmamıştır duygusal kökenli bir durum söz konusudur yani duygulanımları ifade etmek için doğmuştur. Duyumlar zorunlu ve doğal olan bir şeydir. İnsanın çok çeşitli duyumları vardır ve insandan insana değişir. Karşılıklı anlaşmayı sağlamak için çeşitli sesler gelişir ve üretilir buradan da çeşitli söz ve dil tipleri doğar. Dilin kökeni ile ilgili bir diğer görüş de Herder’ in görüşüdür o dilin zorunlu olarak insanın iç doğasından çıkmış olduğuna inanır. Dili bir yandan tinsel bir eylem öbür yandan ise organik bir ses olarak görür. Elbette ki herkesin çok farklı görüşleri var bu konuda. Dil ve düşünce ilişkisi içerisinde akla gelen ilk soru dil mi düşünceden önce gelir düşünce mi dilden önce gelir sorusu oluyor. Düşüncelerimiz ancak dil içinde geçer, dille parlaklık kazanır, dille gerçekleşirler. Düşünce ile dil aynı şeydir diyebiliriz. Bunlar sürekli iç içe ve devinim halindedirler. Ancak kuşkusuz hiçbir düşünce bir dile bağlı değildir sadece onun sayesinde dile getirilme imkânı bulur. Bütün düşünceler belli bir dile bağlı değildir ondan sıyrılır. Ama insan mutlaka bir dille düşünür. ‘’Dilsiz sözsüz akıl yoktur.’’ Humboldt ‘a göre ise dil bir iç gereksinimden doğmuştur. İnsanın doğasında olan bir şeydir. O insanın insanla ilişkisinde ve insanın toplumla olan ilişkisinde dili incelemiştir. Dilin ve insanın varlıkları birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Ona göre dil olmadan insan da olmuyor. Düşünüldüğü zaman gerçekten de insan ve dilin birbirleri içinde var olduklarını görebiliriz. Biri olmadan diğeri düşünülemez. ‘’ Dil düşünceyi tamamlayan, düşünceyi yaratan bir şeydir. Ancak dilini oluşturan yükselten bir toplum gerçek bir düşünce etkinliği gösterebilir.’’ Dil, sosyal bir varlık ve belirli toplumların anlaşma aracı olarak tanımlanınca da bir ulusu ulus yapan ögelerin basında gelir. Çünkü̈, bir toplumun ulus niteliğini kazanabilmesi, her şeyden önce o ulusa özgü̈ bir dilin varlığı iledir. Dil bir ulusun duygu ve düşünce tarzı, tarihi ve toplum hayatı ile birlikte yürüdüğünden, ulus varlığının bir damgası ve o ulusun ayrılmaz bir parçasıdır. Aynı zamanda o ulusun sosyal yapısının ve ruhunun gerçek bir aynasıdır. Kendisi de o toplumun içinde bulunduğu tarihî ve sosyal şartlar altında değişir ve gelişir. Toplumdaki her türlü̈ değişme ve gelişmenin de aracı olduğundan, bir ulusun genel kültür seviyesi ile de yakından ilişkilidir. Dil de insanların bu birlikte yaşamalarını sağlayan temel yapı taşıdır. Çünkü toplumu oluşturan bireyler toplumu oluşturan bütün ögeleri dil sayesinde işleyerek nesilden nesile aktarmaktadır. Dil ve toplum birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Çünkü diller toplumların ruhsal özellikleri sonucu oluşurlar ve belli sınırlar içinde ilerlerler. İnsan topluluklarını en doğru anlamanın yolu yine dili anlamaktan geçer (Akarsu, 1998: 45.).
Dil - Kültür  Bağlantısı
Dil - Kültür BağlantısıBedia Akarsu · Remzi Kitabevi · 198424 okunma
·
57 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.