Gönderi

383 syf.
10/10 puan verdi
"Sanatta devrimci tavır" ve Fakir Baykurt
"Sanatta devrimci tavır, hayatı değiştirme tavrıdır. Kitaplarımız, bize ün sağlamaktan yada kalıcı olmaktan önce, toplumu devrim yönünde etkilemek içindir. Hayatı değiştirme amacına yönelmemiş bir sanat, insanın bilinçlenmesine ve birleşmesine yardım edemez." Tırpan'ın Ön Söz'ünün ilk paragrafı bu şekildedir. Fakir Baykurt'u tanıyanlar için bu birkaç cümle onun bütün eserlerini okuma isteğini doğurur. Tanımayanlar için en azından merak uyandıracak bir şeyler yazmak da tanıyanların önemli bir ödevidir. Sanatta devrimci tavır salt okumalar yapmakla elde edilemez. Bu eserledeki düşünceleri yaymakla, başkalarına bu eserleri okutmakla ve başkalarından bu devrimci düşünceleri duymakla elde edilir. En önemli olan durum ise metinlerde işlenen sömürü durumunu ortadan kaldırmak için yazarın açtığı yolda yürüyebilmek ve o yola yoldaşlar bulmaktadır. Tırpan'ın daha önce okuduğum Fakir Baykurt eserlerinden ayrılan çok önemli bir yönü var: Diğer eserleri genel bir güçlü-zayıf ilişkisini ele alırken bu eser Anadolu kadınının değişmez denilen yazgısını ele almıştır. Bu açıdan çok ama çok önemli bir kitaptır. Fakir Baykurt'un kısasa kısas dediği romandır bu. Bertolt Brecht'in dediği gibi: Ya hep beraber ya da hiçbirimiz. Kurtulmak yok tek başına Yumruktan ve zincirden. Ya hep beraber ya da hiçbirimiz. Ya hep beraber ya hiçbirimiz.. Brecht'in bu sözlerini bu eserde çocuk gelinlerin, kadınların dayanışmasını ele alarak işliyor Fakir Baykurt. Hiçbir yerli yazar bu kadar keskin bir kız kardeşlik duygusunu bir romanda işlememiştir kanaatimce. Şimdi Ön Söz'ün ikinci paragrafını yazmanın zamanı geldi. " Bakıyorum, bazı arkadaşlar, kendini asan kızların öyküsünü yazıyorlar. Kızı, istemediği birine vermiş oluyorlar. Kurtulamayınca asıyor o da kendini. Eski öyküler de böyleydi. Ve hep böyle gidiyor. Bence bu, sanatta devrimci bir tavır olamaz. Bir ulusun da bu kızlar gibi davrandığını düşünelim, ne olur sonuç? Böyle olsak biz Ulusal Kurtuluş Savaşına giremezdik. Vietnam halkı, saldırgan Amerika'ya direnemezdi.." Kendini asan kızların öyküsünü yazmak, yeni kızların kendilerini asmalarına vesile olmak değil midir? Geçen günlerde Mehtap Ceyran'ın Mevsim Yas kitabını okudum. Batman'da bir dönem arka arkaya intihar eden genç kızların öyküsünü de işlemişti yazar. Erkek egemenliğine daha fazla katlanamayan, baba dayağını daha fazla yemek istemeyen, annelerinin bu erkek egemenliğine olan boyun eğişlerini daha fazla görmek istemeyen genç kızların peş peşe intihar edişlerini yazmıştı sayfalarına.. Medea mitosundan yola çıkarak "Kuma" konusunu işleyen Güngör Dilmen Anadolu Kadınının bin yıllık suskunluğunu işlemişti. Üstüne kuma getirilecek olan Zehra bu düzene bir dur demek adına bizi bir beklenti içine sokacaktı. Kadınlar ona şöyle diyeceklerdi: "Bugün bir şeyler olacak öyleyse. Bin, bin yıldır Anadolu kadınının sustuğu çığlık belki senin yüreğinden fışkırır." Zehra bir şeyi başardı. Erkek egemenliğinin kadınları cinsel bir obje olarak ele almasına seyirci olmadı. Ama Zehra bu düzeni değiştirmek adına değil kendini kurtarmak adına bir eylemde bulundu. O yüzden Anadolu kadınının sustuğu çığlık Zehra'nın yüreğinde fışkırmadı. O çığlık sonuna kadar Fakir Baykurt'un Tırpan eserindeki 13 yaşındaki çocuk gelin olan Dürü'nün yüreğinde fışkırdı. Öyle bir çığlık ki duyması gereken kadınların, çocuk gelinlerin unutamayacağı türden bir çığlık oldu. Şimdi Ön Söz'ün son kısmına gelelim: "Hem ne suçu var da kızlar kendilerini asıyorlar? Suçlu kim? Suçlu, bu duruma düşen kızlar mı? Vietnam halkı mı? Ezilen Üçüncü Dünya halkları mı? Bu nokta iyi hesaplanmalı, suçlu kim ise, öldürücü gücümüz onun, onların üstüne yönelmelidir. Tırpan'ı bu düşünceyle yazdım..." Bu düşünceyle yazılan bir eser ne kadar etkili sonuçlar yaratır bir düşünsenize? Keşke bir imkanımız olsa da tüm köylü kızlara bu eseri okutabilsek. Değişmez denilen kara yazının kimin kaleminden çıktığını gösterebilsek. Yoksulların, genç kızların birleşmesi gerektiğini öğretebilsek. Ayrı düşen her genç kızın varsıllara yem düşeceğini anlatabilsek. Bu düzene karşı yürütülecek tek mücadelenin kolektif bir mücadele olduğunu ve bu mücadelede genç kızların intiharı diye bir şeyin söz konusu olmadığının altını çizebilir hale gelebilsek... Büyük devrimcilerimiz var bizim. Köy Enstitülerini kuran aydın kişiler gibi. İsmail Hakkı Tonguç gibi. Tonguç Canlandırılacak Köy adlı eserinde şöyle bir cümle geçmektedir. "Köy hastalıklı ise memleket de hastalıklı demektir." Memleket hastalıklı lakin köyden uzakta olanlar bu hastalık onlara sirayet etmesin diye koca koca gökdelenler diktiler. Geniş sınırlar çizdiler. Güvenlik önlemlerini arttırdılar. Kendilerine Özel korumalar sağladılar. Saraylar yaptılar. Zırhlı araçlar temin ettiler. Ama yine de kendilerini bu hastalıktan kurtaramayacaklar, seçim günlerinde en hastalıklı köylere gidecekler, sanayileşme uğraşlarını devam ettirmek için bu hastalığı kendi hastalıkları olarak görecekler. Ama bu hastalığın ezelden beri devam ettiğini bilecek ve işlerine geldiği için devam ettirmeye de istekli olacaklardır. Fakir Baykurt'un her eserinde üzerinde durduğu cahillik konusu köylerde dermanı olmayan bir hastalık şeklinde vücut bulmuştur. Çünkü köy çocukları şehirli ağalara köle olmak için yetiştirildiğinden bu cahilliğin kökünü kazımak pek de kolay olmayacaktır. 1970 yılında Fakir Baykurt'un yazdığı kitaplar hangi olayları aktarıyorsa günümüzde de benzer olaylar gelişmeye devam ediyor. Fakir Baykurt köy çocukları okusun diye okullar açılsın diye diretiyor tek çarenin zihinleri aydınlatmak olduğunu savunuyordu. Şimdi ise nicelik olarak fazla olan okulların niteliksiz eğitimleri ile yetiştirdikleri cahil nesillerin nasıl düzeltileceğini konuşuyoruz. Şartlar değişiyor, insanlık gelişiyor, teknoloji ilerliyor ona göre de otorite cahilliği çağa uyarlıyor. Ne kadar acı, ne kadar üzüntü verici bir durum bu. Fakir Baykurt köylü kız çocuklarının okutulması, erken evlendirilmemesi için mücadele eden bir kişiydi. Şimdi sözde zorunlu eğitim ile çoğu yerde okuma yazma sorunumuz sona erdi. Lakin Anadolu kadınları ve kızları için değişen ne oldu diye sorarsak cevabın çok a şey olduğunu görürüz. Her okur Fakir Baykurt eserlerinde ısrarla üzerinde durulan bir konuyu görecektir. "Cinler" "Cinci Hocalar" vs. Orta sınıf insanlar için bu durum okunup geçilen bir bölümdür. Ama bu durumu yaşayan, duyan, iliklerine kadar hisseden deliren veya delirtilen köylü insanlar için hiç de okunup geçilecek bir mesele değildir. Daha birkaç ay önce köye gittiğim bir hafta sonu bize gelen bir misafirin anlattığı içine cin kaçan kız hikayesini dinledim. Şu tiyatro o kadar iyi işliyor ki yıllardır yaptığım okumalar, savunduğum düşünceleri bir kenara bırakıp hikayeyi sonuna kadar dinlemiş olduğumu fark ettim. O kadar inanılan bir dava ki köy yerlerinden söküp atmanın kolay olacağını sanmıyorum. Tabii cinler tarafından hamile kalan kız çocuklarının aslında bir akrabasi tarafından tecavüze uğradığını da sonradan öğrendik, erkekler tarafından dayak yiye yiye delirtilen kadınların içine kaçan cinler tarafından delirmiş olduğunu söyleyenleri sonradan okuduk. Yapılan ahlaksızlıkları örtmek adına cahil bir ortamda ele geçirilen en büyük fırsat cinler bunlardan kolay kolay vazgeçer mi yurdum insanı? Romanın ana mekanı Ankara'ya yakın Gökçimen köyüdür. Köyün en önemli özelliği genç kızlarının çok güzel oluşudur. Ve bu güzel kızlar bir bir varsıl erkekler tarafından genç yaşta elde edilmeye çalışılıyor. Musdu denilen 50-60 yaşları arasında bir zenginin 13 yaşındaki Dürü 'yü elde etme hikayesinin etrafında gelişir kitap. Gelenek diye asırlardır hem toplumsal hem dinsel desteklerle bu millete yutturulan bir konuyu işler yazar. Kız çocuğunun bedeni gelişim sürecine başladığı vakit bir mal olarak alışverişe konu olmasını. Yani 13 yaşındaki Dürü ve onun gibi olan Anadolu kızlarının evlilik yazgısını işler yazarımız. Kitabın farklı yerlerinde imam nikahlı çocuk evlilikleri onaylayan dini buyrukları kullanan kişiler yer alır. Örnek vermek gerekirse: "Hazreti Peygamberimizin kadim lafı: "Kız kısmı on üçünde çocuk doğurur!" "Oğlu olan everecek, kızı olan gelin edecek! Bu dünya böyle!.." dedi İt Omar'ınki. "Allah'ın buyruğu böyle!.." "Hazreti Peygamberimiz, on üçüne basan kız ya erde, ya evde buyurmamış mı? Bu on beşinde filan." Ya da atalar sözüne gelirsek: "Zaten ne demişler, kız evladı on üçüne bastı mı, ya erdedir, ya evde.." Ne değişti? Hâlâ 13 yaşındaki kız çocuğu çocuk doğurur diyenler var. youtu.be/hVK7Q48PKrs youtu.be/5eLwYu-0Guc Ne değişti? Erkek kendi ihtiyaçlarına göre kadın bedenini dizayn etmeye devam ediyor mu etmiyor mu? Ne değişti din, kitap, peygamber diyerek çocuk bedenleri istismara uğramaya devam ediyor mu etmiyor mu? Böyle din buyrukları kullanılarak kaç tane genç kız yaşarken ölüme sürüklendi? Ben kız çocuklarının istismarına yol açan herhangi bir dini öğretiyi kabul etmiyorum. Bilimin bu kadar geliştiği bir çağda çocukluk dönemlerinin, kişilik gelişimlerinin kritik dönemlerinin ortaya çıkarıldığı bu çağda 13 yaşına basan kız çocuğunu hâlâ kadın olarak gören ve onu cinsel bir obje olarak görmekte ısrarcı davranan dini alet ederek istismar boyutuna varan bu görüşlerin tümünü reddediyorum. Fakir Baykurt bu eserinde gösterdiği kurtuluş yolu dolayısıyla eleştiri almıştır. Çünkü bu yol diğer yazarların yazdıklarının aksine o genç kızlar için kurtuluş umudu taşıyan bir yoldu. Bu yolda intihar yok demiştik. Dürü istemediği birine varmak yerine intiharı da düşündü elbet bu yerlere kadar götürür bizi yazar. Sonrasında metindeki kilit kurtarıcı yaşlı Uluguş çıkacak devrimci sanatı icra etmeye başlayacaktır. Kız çocuğunun kaderini kuşağı para dolu göbekli ağalara değil kendi elleriyle belirlemeleri için yönetmen koltuğuna oturacaktır. İşte Uluguş kitabın sonuna dogru yaklaşık üç sayfalık öyle bir söylev çekecek ki Dürü'ye finalde yaptırmak istediğinin son hazırlığını tamamlamış olacaktır. Sizi bu söylevden biraz uzun olan şu parçayı okumaya davet ediyorum. Kitabın gerisini ve Uluguşun başlattığı direniş mücadelesini okumak için de Tırpan eserini bir an önce edinmenizi tavsiye ederim. Fakir Baykurt'un olduğu yerde umut var, mücadele var, eğitim var, kız çocuklarının yaşaması var... Kendilerini asarak ya da erken evlendirilerek öldürülüşü ise asla yok ... "Dürü'm, göküşüm, dorumumm, yanığım, anam! Seni görünce benim kanlarım ılıyor derim sana. Sen bir zaman tutturdun kendimi asacağım! Sen kendinii asacaksın da ne olacak derim sana! İyi işit bu sözümü, iyi belle, gün kalmıyor Dürü'cüğüm derim sana! Karakızın Haçça astı da nee oldu, Koca Korkmaz'ın Ümmü astı da ne oldu? Kendini asan kız yelleree, sellere karışıp gidiyor derim sana: Hayın düşmanlar da bildiklerinden kalmıyorlar derim sana. Ovadan esen, gökten yağan, yerden biten akılları onlar toplamış da bize topraklı tahıllar mı kalmış derim sanaa! Biz kendimizi asacağımıza, onlara birer iş yapalım, şu dünyada işlerinin iyisine benzesin derim sana. Bizim elimiz taş tutmayı, demir tutmayı, tüfek tutmayı bilmez mi derim sana! Sen şimdi gözel Dürü'mm, ama gönüllü, ama gönülsüz, varıp gideceksin o deşilesiye! Gitmesenn de götürecekler! Bu dağların içinde çaresizsin. Elin kolun kısa; evlerin köylerin içinden köleden ayırdın yok. Bu yüzden zorlan götüreceklerr seni derim sana. Gideceksin de nasıl duracaksın o zindankalenin içinde derim sana. Bir gün değil, beş gün değil, on beş gün değil! Koca bir ömrü nasıl kömür edeceksin derim sana. Nasıl gireceksin o deşilesinin koynuna da, sabahlaraca kalacaksın derim sana. Takma damaklı ağzıyla, o fişek kapçıklarıyla seni öptüğü zaman, senin gözel dilini ağzının içine aldığı zaman, iğrenmeden, kusmadan, kabaran gönlünü nasıl bastıracaksın, kendini nasıl susturacaksın derim sana. Sen bir çiğdem çiçeği idin! Taşların dibinde bitmiş idin! Seni tutup kopardılar! Koparıp bu zindana getirdiler! Bu deşilesinin eline verdiler! Bu deşilesi seni koklamağa mehel mi derim sana! Bu dünyada hangi kız kocasız kalmış da sen kalacaktın hey Dürü'm? Bu herkesin dengini bulabileceği kadar geniş dünyada sen de bir dengine varaydın da, dengin kör, topal olaydı! Malı davarı, parası, naylon yağmurluğu olmayaydı! Evinde hasırı çulu olmayaydı! İki el bir baş için değil mi? Sırt sırta verirdiniz! Gün kazanır gün yerdiniz! Ne yapacaksın bu deşilesinin ateş düşesi konağında? Köpek yeyesi malının sana ne faydası var, senin kanın ona kaynamadıktan sonra? Bacadan eniyor ayvanın dalı, gözel ne yapacaksın bu kadar malı, işte görünüyor dünyanın hali... derim sana! Seni getirip bu deşilesiyle kul ettiler. Senin ömrün kömür oldu. Senden arkada daha ne kızlar var! Onların da olacağı sen gibi! Çevremizi çaresizlik çevirmiş! Zalim varsıllar altınla, urbayla bağlamış elimizi kolumuzu. Belki onların olacağı senden bin beter. Sen kendini düşündün, meramına erdin, eermedin.İnsan bu dünyada bir kendini mi düşünür? Senin ömrün zindan! Senin ömrün işte bu Topak Soyulcan! Senin ömrün körüğün önünde kömür! Senden sonra küçük bacın Evşen var. Sarı'nın Sultan var. Hasibe var. Zakey var. Naciye var. Keziban var. Onlar serçe sürüsü gibi senin için çırpındı. Sen onları düşünmeyecek misin derim sana! Onlar varsıllığına güveniyorsa, biz de yoksulluğumuza güvenelim. Onlar açıkgöz de biz kör müyüz gııı, derim sana!" Ve kapanış alıntısı: "Haksızlık haksızlıktır kızım. İsterse baban olsun, yapanı ezeceksin!"
Tırpan
TırpanFakir Baykurt · Remzi Kitabevi · 19721,356 okunma
··
359 views
Sultannn okurunun profil resmi
Emeğine sağlık. Okuyacağım bir kitap olduğu için incelemeyi sabırsızlıkla bekliyordum. Fakir Baykurt, kızlar kurtulsun diye kaç yıl önce kitaplar yazıp, çalışmalar yaparken günümüzde, kız çocuklarının en verimli çağı 12 - 17 yaştır diyen zihniyetlerin olması ne acı. Bu zihniyeti taşıyanlar, Köy Enstitülerinin kapanması için uğraşanlardır. Gelişen toplum işlerine gelmedi. Bu düşüncede olan insanlar olduğu sürece, kız çocukları ezilmeye, küçük yaşta evlendirilmeye devam edecek. Toplumumuzda değişen bir şey olmayacak ve çileyi yine kadınlar çekecek.
Adem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Hocam. Dediğiniz gibi bu kötü düşüncelere sahip insanlar olduğu sürece olan kadınlara olacak. Tabii Fakir Baykurt'un örneğini verdiği gibi kadınlar bilinçlenip güçlendirse işler değişebilir.
1 next answer
Gönül. okurunun profil resmi
Beklediğim inceleme gelmiş. Her cümlesi için elinize sağlık:)
1 previous answer
Adem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Bilge Hocam :) beklediğiniz gibi olmuşsa ne mutlu bana
10 next answer
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
İsmail okurunun profil resmi
Bence bu bir inceleme değil makaledir.
Adem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim. Beğenmiş olmanıza sevindim İsmail Bey.
2 next answer
Neşe okurunun profil resmi
Adem, dün okudum incelemeni. Yorum için vaktim olmadı.☺️ Bu kitabı herkes okusun isterim. Umarım incelemen çok kişiye ulaşır ve okunması için vesile olur. Doğrusu kitabın da yazarın da hakkını vermişsin. “İşte inceleme dediğin böyle olur” diye düşündüm bitirince. İncelemelerin hiç bitmesin, ellerin dert görmesin.😘
Adem okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim güzel yorumunuz için. Beğenmiş olmanıza sevindim Hocam. :)
Barış okurunun profil resmi
13 yaşındaki kizlara göz koyanlar, ailelerini her türlü baskı altına alarak sahip olmayı düşleyenler,
Fakir Baykurt
Fakir Baykurt
'un
Yılanların Öcü
Yılanların Öcü
romanını fazla cinsel içerikli bulduğu için mahkum etmişler. Kişi kendinden bilirmiş işi. Bence de herkes okumalı Tirpan'i. Güzel inceleme için teşekkür ederiz.
Adem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim yorumunuz için. Yürüttükleri karanlık zihniyetleri ifşa eden her yazar hedef noktasına alındı zaten. Ama Fakir Baykurt hâlâ okunuyor her zaman da önemli bir değer olarak kalacak.
Yeşim okurunun profil resmi
Eline, emeğine sağlık Adem 🌼
Adem okurunun profil resmi
Çok teşekkür ederim.
12 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.