Gönderi

Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki : Ahkâmı eskimeyecek olan Kur`ân-ı Mübîn, âyât-ı elfâziyyedir. Âyât-ı enfüsiyye ise, nefsindekilerdir. Nefsin kitâbını oku, vücûdun nasıl halk olunmuş? Çünkü onda kudretullahı göreceksin. Bir adam tabîb olup, doktor olup da, Allah'ı inkâr etse, şaşılır o adama. Buna imkân yokdur. İmkânsızdır! Vücûd teşekkülâtı, öyle bir kitâb ki, vücûdun zâhirde küçük görünüyor ama kâinâtdan büyük. Bu kâinât büyük görünür ama bu, zâhirdedir, bâtında insandan küçükdür. Kâinâtda ne varsa, Hakk Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri, insanda onu halk etmişdir. Kabe'sini, Kudüs'ünü, Medîne'sini, Mekke'sini, Sidretü'l-Müntehâ'sını, Arş'ını, Kürsü'sünü hepsini, insan vücûdunda Allah halk eyledi. Kâinâtda ne varsa, insan vücûdu ona zübde olmuşdur. Bir de âyât-ı âfâkiyye var. İşte güneş nasıl semâya yükseldi? Mevsimler, geceler, günler, aylar, dağlar, hayvanlar, iki ayaklı yürüyenler, dört ayaklı yürüyenler, kırk ayaklı yürüyenler, uçanlar, acâib, acâib. İnsnaların idrâkinin tartamayacağı, aklın mîzânının ölçemeyeceği, bir takım kudret ü kuvvet. İnsan bunu gördüğü vakit, mutlakâ Hakk'ı bunun üzerinde görecekdir. Görmemesi imkânsız! Meğer ki kör ola. Baş gözünden bahs etmedim. Nice baş gözleri kapalı, kalb gözleri açık olanlar, Hakk'ı gördüler. Ama kalb gözü kapalı olup, baş gözü açık olanlar, Hakk'ı görmediler. Onun için Cenâb-ı Hakk Kur`ân-ı Mübîn'inde, Habîb-i Hudâ, Şefî'-i Rûz-i Cezâ, Sevgili Peygamberimiz, Resûl-i Ekrem aleyhi's-salâtü ve's-selâma, "Habîbim, sana bkıyorlar ammâ seni göremiyorlar" diyor. Çünkü bakmak başka, görmek başka. Okumak başka, anlamak başka. Her okuyan anlamadı ama mutlakâ okuyan anladı. Âyât-ı âfâkiyye, işte semâvâtdaki yıldızlar, ecrâm-ı semâ, milyonlarca, milyarlarca yıldız. Ne kaleme girer, ne kitâba girer. Ve milyonlarca seneden beri. İbn Arabî'ye göre, iki milyar üç yüz milyon sene ve küsurâtı da var, kâinâtın yaradılışı. Öyle on bin senelik değil. Zâten kâinât on bin senelik diyenler, bunu İsrâiliyatdan almışlar. Şimdi çocuklar arkeoloji okuyorlar, bakıyorlar, beş milyon senelik bir kafa çıkıyor, hattâ on milyon senelik bir kafa çıkıyor, yâhud elli milyon senelik bir eşyâ çıkıyor. Demek ki on bin sene değil. Hazret-i Şeyh-i Ekber keşfiyyâtla, iki milyar üç yüz on dokuz milyon sene olduğunu, küsurâtı da var, haber veriyor. Onun için bakıyorsun çocuğun îmânı sarsılıyor. Çünkü on bin sene meselesi Tevrat'a göredir. Kur`ân-ı Kerîm'deki "dâll bi işâretihî"ye göre İbn Arabî anlamış ve bunu vaz' etmişdir, anladığını ortaya koymuşdur. İşte milyonlarca seneden beri semâda yıldızlar dönüyor. Manzûmeden bir tânesi çıkarılsa kâinât durur. Birbirine öyle bağlamış Allahu Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri. Dur, şaş, gözlerini yum, tekrar bak, tekrar tefekkür et, zekân duracak, akıl duracakdır. Bu, milyonlarca seneden beri böyle devâm etmekde. Ne kudretullah bu! Bu ne azîm bir şey! Bu ne muazzam bir şey! Bu muazzam kâinâtı yaradan Allah'ın büyüklüğünü düşün! Kudretini, kuvvetini, heybetini, satvetini, cemâlini, celâlini, rahmâniyyetini düşün bir defa, tefekkür eyle! O vakit acz ile kafanı secdeye koyacaksın, yani Rabbü'l-âlemîn'e secde edeceksin. Çünkü nefislerini unutanlar Allah'ı unutdular. Allah'ı unutanlar nefislerini unuttular. Kim ki Hakk'ı bildi, nefsini bildi. Nefsini bilen de Hakk'ı bildi. Nefsi bilmek de iki kısımdır. Bir, nefsin aczini bilmek vardır. Bir de, hâmil olduğun esrâr-ı ilâhîye vâkıf olman vardır. Meselâ fânîyiz, bir Bâkî'ye ihtiyâcımız var. Acız, bir Rezzâk'a ihtiyâcımız var. Mağlûbuz, bir Gâlib'e ihtiyâcımız var. Bu, acz ile Hakk'ı bilmek, nefsi bilmekdir. Bir de, hâmil olduğun bir şey var, sende bir emânetullah var, hâmil olduğun bir esrâr-ı ilâhî var. Senden içeri bir sen var. Yani semâvât ve arza sığmayan Allah Celle Celâluhû Hazretleri, senin kalbine, bâhusûs, Resûl-i Ekrem'i sevenlerin kalbine tecellî etmişdir. O kalb, Kabe'den a'lâ olmuşdur, âlî olmuşdur. Bir de âyât-ı enfüsiyye var. Vücûdundaki eşyâyı düşün. Gözün nasıl halk olunmuş? Bebekleri ufak, bir iğne ucu kadar ama kâinâtı görüyorsun. Yüz bin sene Allah'a secde etsen, alnın secdede çürüse, o kadar da oruç tutsan, bu kadar da Hakk'ın rızâsını elde edecek ameller işlesen, acabâ bir kere bakdığın vakit, semâdaki yıldızları ve güneşi görmenin hakkını bu ibâdetle Allah'a ödeyebilir misin? Soruyorum sana! Ödeyemezsin. Bu kadar bir su parçasına, bütün kâinâtı nakş etmiş Allah Celle Celâluhû Hazretleri. Düşün! Ağzın üzerinde burun, çok fazla durmayacağım, niçin acabâ öyle olmuş? Ve hiç modeli yokken bu halk olunmuş. Modeli yok, biçimi yok, halk olunmuş. Ne kudret bu! İnsandan güzel bir şey de yok kâinâtda. Her şey insan için halk olunmuş, insandan güzel yok. Allah peygamberleri insanlardan ba's etmiş ve sevgililerini insanlardan seçmişdir, insanoğlundan. Çok kıymetli. "ve lekad kerremnâ benî âdem", benî âdem mükerrem kılındı, yüceltildi, yükseltildi. Ama eğer nerden geldi, nereye gitdi, niçin geldi, niçin gitdi, bakdı görmedi, yâhud gördü ibret almadı, beyni var düşünmedi, zannetdi ki, "ve ye'külü ve yetemetteu ve yülhihimü'l-emelü fe sevfe ta'lemûn", bu hayâtı yalnız yemek-içmek ve emel beslemek zannetdi. Hayâtı bu zannetdi, yemek-içmek, zevk ü safâ bir de emeller beslemek. Böyle yapanlar yani hilkatini aramayanlar, "Yakın zamanda görecek" diyor Hazret-i Allah. Onun için hilkatini arayacaksın. Sûret-i mevhûma bakma âdem-i ma'nâya gel Harf libâsı içre pinhân nokta-i zîbâya gel Sırr-ı Hakk'ı ister isen gitme yabâna sakın Âyîne-i insânı oku mazhar-ı kübrâya gel Mekteb-i irfân içinde "men aref" dersin oku Serseri gezme özün bil ârif ol Mevlâ'ya gel
·
29 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.