Gönderi

Orta Doğu'lu Yahudiler, Müslümanları kurtarıcı gibi karşılamıştı. Her şeyden önce hürriyetleri daha fazlaydı, Kudüs’te istedikleri şekilde ibadet edebiliyor, İslâm idaresi altında, Asya'da, Mısır’da ve Ispanya'da büyük bir refaha kavuşabiliyorlardı. Halbuki Hıristi­yan idaresi altındayken bu refahı akıllarından bile ge­çiremezlerdi. Batı _Asya Hıristiyanlarına gelince, bun­lar da Arabistan dışında, dinlerinin emrettiği şeyleri rahatça yerine getirebiliyordu. Suriye, Hicrî III. yüz yıla kadar çoğunlukla Hıristiyan kaldı. Memun zama­nında (813—833), İslâm dünyasında on bir bin Hıristi­yan kilisesinden bahsedildiğine şahit olmaktayız. Aynı şekilde yüzlece sinagog ve ateş tapınağı vardı. Hıristûyanlar bayramlarını açıkça ve büyük bir hürriyet içinde kutlardı. Hıristiyan hacıları her türlü emniyet için­ de Filistin'deki kutsal yerleri ziyaret edebiliyordu. Haçlılar XII. yüzyılda Orta Doğu'da büyük mikyasta Hıristiyan buldular. Bu mıntıkadaki Hıristiyan cema­ati günümüzde de varlığını devam ettirmektedir. Ehli Bid'atten sayıldıkları için İstanbul, Antakya, Kudüs ve lskenedrive'deki patrikler tarafından zülme uğrayan bir kısım Hıristiyanlar Müslüman kanunları altında tam bir hürriyet ve emniyet içinde varlıklarını devam ettirme imkânı buldular. IX. yüzyılda Antakya'nın Müslüman valisi, Hıristiyanlann birbirleriyle vuruşma­larını önlemek için özel bir muhafız teşkilâtı kurdu. Manastırlar Emevîlerin idaresinde gelişti; Müslüman­lar, keşişlerin tarım alanında çalışmalanna üzüm ye­tiştirmedeki merak ve hünerlerine hayrandı. Seyahat­leri sırasında, Hıristiyan manastırlarının serin köşele­rinde dinlenmekten hoşlanıyorlardı. Bir devirde, iki cemaat arasındaki yakınlık o dereceye geldi ki, Hıristiyanlar, göğüslerinde haç olduğu halde, camiye gidip, oradaki Müslüman dostlarıyla rahatça sohbet edebi­liyordu. Müslümanlar İdarî işlerde sayısız Hıristiyan memur kullanıyorlardı. Bunlar bazan oldukça önemli mevkilere de yükseliyor, bazı Müslümanların hallerin­den şikâyet etmesine sebep oluyordu. Aziz Jean Da- mascene'in babası Sergius, Abdülmâlik'in maliye nazı­rıydı; Rum kilisesinin son Pederlerinden biri olan .Tean'ın kendisi de Şam'ı idare eden meclise başkanlık etmişti. Kısacası Doğu Hıristiyanlan, Müslümanları, Bizans kilisesine çoktan tercih ediyordu. İlk asırlardaki Müslümanların takip ettiği bu mü­samaha siyaseti sayesinde yahut bu siyaset yüzünden, yeni din, Asya, Mısır ve Kuzey Afrika’daki Yahudi ve putperestlerin olduğu kadar Hıristiyanların da çoğu­nu kendi saflarına aldı. Hakim ırkın dinine girmenin bir çok faydası vardı: Harp esirleri Müslüman dinine girerek sünnet oldu mu, kölelikten kurtuluyordu. Böylece Müslüman olmayan halkın çoğu Kur’ân dinini kabul etti. Aynı topraklarda Helenizm, bin yıl boyunca kökleşememiş; Roma'nın silâhları, yerlilerin mane­vî itikatlarını yıkamamış; Bizans Ortodoksluğu isyan­lara sebep olmuştu. Halbuki Müslümanlık, halkı, ken­di dinine sokma gayretine girmeden kazanmış, pek çokları kendi isteğiyle, inanarak ve sadakatle İslâm'ı tercih etmişti. İslâm dini Çin'den, Endonezya'dan, Hindistan'dan tutun da İran, Suriye, Arabistan ve ni­hayet Fas ve Ispanya'ya kadar sayısız insanı etkilemiş, onların muhayyilelerine hitap ederek kendi tarafına çekmişti. Onların maneviyatını kuvvetlendiriyor, ha­yatlarına mânâ, ruhlarına teselli edici ümit ve gurur veriyordu. Bugün bu sayede dört yüz milyon insan, her türlü siyasî bölünmeye rağmen, tek bir vücut halinde iftiharla Müslüman olduğunu söylemektedir.
··
52 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.