Gönderi

Bölgedeki köylerin çoğu orman kıyısında, orman içinde kurulmuştu. Özellikle Sivas iline hudut olan Dumanlı dağlarına yaslanmış köylerimiz gürgen, çam, meşe ormanları ile çevrili idi. Ekilir toprakların azlığı, nüfusun gittikçe artması gözle görülür hızda orman bozumunu getiriyordu. Köylere giderken atımın üstünde hemen her gün görürdüm, habire ağaç diplerler, tarla açarlardı. Bazan bir iki ay önce orman olan bir düzlüğü şimdi tarla haline getirilmiş ekin ekilmiş bulurdum. Üzülüyordum bu işe. Ben ki yolun kıyısındaki ağaçlardan atıma dokunmak için küçük kamçı kesemezdim, yazık olur diye. Öyle bir ağaç sevgim vardı. Köylüler ise baltalarla, kazmalarla saldırıyorlardı ormana. Durmadan azaltıyorlardı. Yeşil giysili orman bakım memurları, cakalı orman mühendisleri önleyemiyordu bu gidişi. Halk arasında türlü söylentiler dolaşırdı üstelik. Rüşvetler, paralar, ziyafetler… Yoksul köylüler sık sık mahkemelere düşerdi. Bir eşek yükü kaçak odun için aylarca gider gelirlerdi. Oysa kentli kereste tüccarlar, kamyonlarla ya da Tozanlı çayının coşkun aktığı aylarda su üstünde sürdürerek yüzlerce ton keresteyi indirirlerdi kente. Bu konuda da söylentiler çıkardı. Aynı alım belgesiyle önce ırmaktan indirtti, sonra kamyonlarla bir daha taşıttı. Ya da falanca bey elli ton kereste işlemi yaptırdı, aylardır çeke çeke bitiremedi. Hangi elli ton, iki yüz elli tondan az gittiyse ben adam değilim… Nasıl saptayacaksın, hiç anlaşılmazdı işin iç yüzü. Bizler sadece şunu görürdük, ormancılar da bizim gibi devlet memuruydu ama bizim rüyamızda göremeyeceğimiz denli para harcarlardı. Kentin en lüks lokantasının önünden ne zaman geçsek, pencerelerden görürdük, içerde birileriyle kafa çekerlerdi. Olan ormana oluyordu elbet. Dumanlı ormanları hızla eriyordu.
·
10 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.