Gönderi

204 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
‘Onun suçu ne? Onu öldürmüş olsam da benim suçum ne? Suçum ne?’ . 1877-1878 Osmanlı- Rus Savaşı, daha çok bildiğimiz adıyla 93 Harbi. Çetin bir savaş ve Osmanlı’nın hezimete uğraması. Tuna’nın karşısından dinliyoruz bu savaşı. Garşin anlatıyor. Ve şöyle diyor aslında: ‘öldürdüğümüz kimdi? Öldürdüklerimizi neden öldürdük’ ve yukarıdaki dizelerle somutlaşıyor hisleri. İşlenen suç ve bunun tonlarca ağırlığı altında kalmak. ‘Olması gereken oldu’ deyip sıyrılabilir miyiz işin içinden? Yaşandı ve bitti, iki taraf da ‘acı’ kayıplar verdi, sanki ‘tatlı’ bir kayıp varmış gibi. . Çehov’un öncülü olarak görünen, erken yaşta bu dünyaya veda eden Vsevolod Mihayloviç Garşin ile tanışmam oldukça kanlı oldu (ki Garşin annesine bir mektubunda kandan nefret ettiğini ancak her yerin kanla kaplı olduğunu söylüyordu). Kendisi pasifizme inanırken bir yandan da savaşın içinde buluyor kendini. Tanık olduklarını da kalemine boşaltıyor. Bu kitaptaki dokuz öykü de savaşın ayrı bir yanını yüzümüze vuruyor. Dokuz öykü direkt olmasa da birbirine de bağlı.. En çok etkilendiğim ise Dört Gün oluyor.. Vurulan bir asker düşünün, ormanda yalnız başına kalıyor, biraz ötesinde öldürdüğü Türk asker yatıyor. Zaman ağır ağır akıyor, önce ölmek istemiyor – çabalıyor, sonra savaştıklarıyla yüzleşmekten korkuyor ve son nokta: ölümü arzuluyor. O dört gün öyle duru anlatılırken nasıl bu kadar can yakıcı olabilir? Savaşmamış, bugüne kadar yara almamış olan ben, neden gözlerimin dolmasına engel olamıyorum? Acı dediğimizin dili yok çünkü. Birbirini tanımayan çocukların birbirini öldürmesinin manası olmadığı gibi… Zweig’ın Mecburiyet’inde de bunu duyumsamıştım. Frantz filminin o siyah beyazlığında da.. Kimleri öldürüyoruz? Neden ölüyoruz? Geride kalanlar, gelecekten çalınanlar ne olacak? Velhasıl sadece 93 Harbi’ni değil, tüm geçmiş savaşları ve olası savaşları sorgulatan öyküler bunlar. Silahları değil- stratejileri ve coğrafyanın kaderini değil; bizzat savaşan bedenleri düşündüren öyküler.. . Kitaptaki öyküler kadar kapak resmi de etkiledi beni. İlya Repin’in Garşin portresi. Garşin’in bakışlarındaki yorgunluk, kitapları arasında masadan güç almaya çalışırcasına duruşu.. Öyküleriyle bile şekillendirebilirdim bu yüzü.. (aklıma The Pianist’teki Adrien Brody performansını getirdi ayrıca..) Esra Arı’nın akıcı çevirisiyle.. Ve Garşin’i dilimizle buluşturan için Ketebe’nin özenli çalışmasıyla..
Kızıl Çiçek
Kızıl ÇiçekVsevolod Garshin · Ketebe Yayınları · 202045 okunma
·
87 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.