Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Ecdadımızın güzelliğine bakar mısınız!
1994 yılında Kahire'de tam kırk gün süren uluslararası bir yazma eser atölyesine katıldığımda, müsait vakitlerde Kahire'deki tarihi mekânları ziyaret ediyor, özellikle Osmanlı döneminden kalma eserleri görmeye çalışıyordum. İtiraf etmeliyim ki, gezdikçe Osmanlı dönemine ait eserlerin azlığı aklıma Arap milliyetçilerinin eleştirilerini getiriyor; bir gariplik olduğunu sezmeme karşın nedenlerini bilmediğimden olacak kendi kendime bile itiraftan çekiniyordum. Bu duygularla İstanbul'a döndükten yaklaşık üç ay sonra, Almanya'daki bir üniversitede sanat tarihi öğretim üyesi hanım bir profesörün İstanbul'daki bir mekanda, XVI. ve XVII. yüzyıllarda Kahire'deki mimari eserleri konu alan bir konferans vereceğine dair bir ilanı Edebiyat Fakültesi panolarında gördüm ve gittim. Profesör sözlerine "Kahire'ye giden İstanbullu bir Türk ilk elde Osmanlı eserlerini beklediği miktarda göremeyince ha yal kırıklığına uğrar." diyerek başladı ve bizzat yaşadığım halet-i ruhiyeyi tasvir etti. Bu tasvir dikkatimi daha da artırdı Konuşmacı anlattıkça hayretim daha da fazlalaştı; çünkü Kıpçak, Çerkes vb... döneme ait diye gezdiğim pek çok mimari eserin Osmanlı döneminde yapıldığını slaytlar eşliğinde öğrendim. Bunun nedeni ne idi? Osmanlı mimarları şehrin estetik manzarasını dikkate alarak, eserlerini bölgenin mimarisine uygun inşa ediyor; böylece, örnek olarak Tolunoğulları döneminden kalma bir mahallede çeşme yapıyorlarsa Tolunoğulları devri mimarisini; Kıpçak döneminden kalma bir bölgede cami yapıyorlarsa Kıpçak devri mimarisini kullanıyorlardı. Sunulan bilgi ve belgeler karşısında tüm dinleyiciler kulak kesilmiş dinlerken konuşmacı şu soruyu sordu: "Peki! Şehir olduğu gibi kalmıyor, genişliyor; genişleyen şehrin yeni bölümleri hangi mimariye göre inşa ediliyordu?" Yanıt bir o kadar çarpıcıydı: "Şehir hangi bölgeden genişliyorsa yeni inşa edilen eserlerin dış cepheleri o bölgenin mimarisine uygun yapılırken iç mimarisi Kahire'de kullanılmış tüm mimari tarzların senteziydi." Osmanlı mimarlarının bu şekildeki bir üslubu benimsemelerinin temel nedeni ne idi? Bu sorunun da cevabı oldukça dehşetengiz: "Süreklilik duyuşu". Değil miydi ki Yavuz Sultan Selim Kahire'ye girdiğinde "Dedem Hz. Yusuf'un ülkesini yönetmeye geldim." demişti. Süreklilik geriye doğrudur; çünkü ancak kadim takaddüm eder.
Sayfa 114 - KETEBE
·
1 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.