Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Arif Nihat Asya şiirleri AĞIT Ağlayın, parmakları nur Sularından kınalı kızlarım Ağlasın Meraga göklerinden Meraga'ya bakıp yıldızlarım Yollara Kürşadlar uzanmış ölü Ağlasın Akülke, ağlasın Sütgölü Yiğitlerim uyur gurbet ellerde Kimi Semerkant'ta bekler beni Kimi Caber'de Caber yok, Tiyanşan yok, Aral yok Ben nasıl varım? Ağla ey Tanrı dağlarıdan İndirilmiş Tanrım Şu yakın suların Kolu neden bükülmez Fırat niçin, Dicle niçin, Aras niçin Benden doğar, bana dökülmez? Ben ki ataeşle konuşurdum.selle konuşurdum İdil'le Tuna'yla Nil'le konuşurdum ''Sangaryos''u ''Sakarya'' yapan ''İkonyom''u ''Konya'' yapan Dille konuşurdum AĞRI Bir âbide istersen eğer, Ağrı'ya git! Yükseklerden gelen büyük çağrıya git! Çıkmışken yolcu, Ağrı'nın zirvesine, Dönmek ne demek? Kanatlanıp Tanrı'ya git! ALPARSLAN-II Torunlarım dört yana, kol kol, gitsin; Malazgird'den İstanbul'a yol gitsin! Gelip sana çarpan gücü, yavaştan Anlamazsa, haritadan sil, gitsin! Şehidlerim, Tanrı'ya, al al, gitsin, Yaralıma su verene bal gitsin! Taclarını bir şey sanan gururlar Tahtlı gelip, taclı gelip kul gitsin! Fakat, harb bu: kalmak da var, ölmek de; Esir olup kalmaktansa öl, gitsin! Şehidlerim uçmağa, al al, gitsin, Yaralıma su verene bal gitsin! Çekilirmiş gibi davran merkezde İki yandan sağ yürüsün, sol gitsin! Olsa da son saatin son dakkası, Senden aman dileyeni sal, gitsin! Şehidlerim, Allah'a, al al, gitsin, Yaralıma su verene bal gitsin! Ve gönlünden kopup, bize bir yaprak, Bir tomurcuk gönderene gül gitsin. Düğünlerde tadı gelsin barışın: Kızlarıma duvak gitsin, tel gitsin! Şehidlerim Huzura, al al, gitsin, Yaralıma su verene bal gitsin! ANNE İlk kundağın Ben oldum, yavrum; İlk oyuncağın Ben oldum. Acı nedir Tatlı nedir... bilmezdin Dilin damağın Ben oldum. Elinin ermediği Dilinin dönmediği Çağlarda, yavrum Kolun kanadın Ben oldum Dilin dudağın Ben oldum. Belki kıskanırlar diye Gördüklerini Sakladım gözlerden Gülücüklerini... Tülün duvağın Ben oldum! Artık isterlerse adımı Söylemesinler bana 'Onun Annesi' diyorlar... Bu yeter sevgilim bu yeter bana! Bir dediğini iki Etmiyeyim diye öyle çırpındım ki Ve seni öyle sevdim sana O kadar ısındım ki Usanmadım, yorulmadım, çekinmedim Gün oldu kırdın... İncinmedim; İlk oyuncağın Ben oldum.. Yavrum Son oyuncağın Ben oldum... Layık değildim Layık gördüler Annen oldum yavrum Annen oldum! AYAK İZLERİ Varlığından şu güzel ülkeyi kurtarsak da; Adımından kalan izler, lekedir toprakta! BALIKLIGÖL Senin ey gönül, siyah balıklarına Yem atar yolcular, gelip, burdan Ver derinden bakanların gözüne Görünür bir beyaz balık, nurdan. BAŞÖRTÜSÜ Ne demekmiş “Yasak! ” İşiniz mi kalmadı Yapacak? Ne diye karışırsınız Saçımıza-başımıza, Bizi oyuncağınız mı sandınız Bakıp yaşımıza? Sebebini anlatamayacağınız Çocukça bir devrin hevesinden Karşınızdaki en güzel portreleri Mahrum ettiniz çerçevesinden! Kim demiş, ki: “Başörtüsüydü o! ” Başımızın -renk renk- Süsüydü o! Altında saçlarımız, Arkadan, ne hoş sarkardı; Kimimizde -örgü örgü- sarmaşıklaşır... Kimimizde, su olup akardı! Şu, bu nâmına “Yasak! ” demiş Bulundunuz, tezelden; Ne olurdu, anlasaydınız biraz da, Güzellikten, güzelden! Siz, bizden değilsiniz, Tanımıyoruz hiç birinizi, Çekin başımızdan Ellerinizi! Bir gericilik tutturmuşsunuz; Gericilik değil, Türk'ün köy modasıdır bu... Üstelik, ninemizin başımızda Taşıdığımız hatırasıdır bu! Dediniz: “Çıkacak başınızdan Başörtünüz! ” Alın -öyleyse- onunla Yüzünüzü örtünüz! BAYRAK Ey,mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü, Kızkardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü! Işık ışık, dalga dalga bayrağım, Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım. Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım. Seni selamlamadan uçan kuşun yuvasını bozacağım. Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder... Gölgende bana da, bana da yer ver ! Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar. Yurda ay yıldızın ışığı yeter. Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün. Kızıllığında ısındık, Dağlardan çöllere düşürdüğü gün. Gölgene sığındık. Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalan; Barışın güvercini, savaşın kartalı... Yüksek yerlerde açan çiçeğim; Senin altında doğdum, Senin dibinde öleceğim. Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim: Yer yüzünde yer beğen ! Nereye dikilmek istersen, Söyle, seni oraya dikeyim ! BİR BAYRAK RÜZGAR BEKLİYOR! Bi ri var bekliyor. Ve bir göğüs, nefes almak için; Rüzğar bekliyor. Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye; Yattığı toprak belli, Tuttuğu bayrak belli, Kim demiş meçhul asker diye? Destanını yapmış,kasideye kanmış. Bir el ki;ahretten uzanmış, Edeple gelip birer birer öpsün diye faniler! Öpelim temizse dudaklarımız, Fakat basmasın toprağa temiz değilse ayaklarımız. Rüzğarını kesmesin gövdeler Sesinden yüksek çıkmasın nutuklar,kasideler. Geri gitsin alkışlar geri, Geri gitsin ellerin yapma çiçekleri! Ona oğullardan,analardan dilekler yeter, Yazın sarı,kışın beyaz çiçekler yeter! Söyledi söyleyenler demin, Gel süngülü yiğit alkışlasınlar Şimdi sen söyle söz senin. Şehitler tepesi boş değil, Toprağını kahramanlar bekliyor! Ve bir bayrak dalgalanmak için; Rüzğar bekliyor! Destanı öksüz ,sükutu derin meçhul askerin; Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye Yattığı toprak belli, Tuttuğu bayrak belli, Kim demiş meçhul asker diye?... ÇOCUK VE AĞAÇ Çocuk, çok sevdi ağacı... Verirdi ona, her kış Çiçekleri olaydı! Ağaç, çok sevdi çoçuğu... Öperdi altın saçlarından Dudakları olaydı! Ve ona öptürmek için, Eğilirdi yerlere kadar; Yanakları olaydı! Dökerdi önüne hepsini Gümüşten, altından, sedeften Oyuncakları olaydı! Ve çoçuk gittikten sonra, Böyle kalır mıydı ağaç? Ne olurdu onunda Bacakları olaydı, Ayakları olaydı! DAĞLAR Çekmece'den Maltepe'den ileri Gitmemiş Sâdâbâd çelebileri Alem tepesine Alemdağ derler... Böyle bilmiş böyle yazmış eserler. Dağlar var karanlık, dağlar var beyaz. Korka korka eteğinden öper yaz; Ağrıdağ, Babadağ, Gâvurdağ, Ilgaz Kubbelerdir...dolaşır, aşılmaz. Tendürük'te, Kop'ta Palandöken'de Kurtların payı var gelip geçende... Ki alırlar vermek istemesen de! Dağlar var, tahtından inmeyen sultan Dağlar var, yapılmış bundan, buluttan... Dağlar var ki Bingöl, Binboğa, Süphan, Medetsiz'ler, Mor'lar, Nur'lar, Yıldız'lar; Karalar, Kızıllar, Bozlar, yağızlar... Karla dolar 'İmdat' diyen ağızlar; Yollar kesen, haraç alan dağlar var. Bolkarda çamların sakızı damlar... Ve bir yıldız düşer, tutuşur çamlar... Bir kızıl şehrâyin olur akşamlar... Tacı olan, tahtı olan dağlar var. Tüter Sarıçiçek, burcu burcudur, Akşamlar ya mor, ya turuncudur. Ve kışın dünyanın öbür ucudur... Sarkarken Cudinin karları dal dal Bağdaş kuradursun yollara Karhal! 'Ferman padişahın, dağlar bizimdir;' Dedi yerde bir kurt, gökte bir kartal. Dönmez misiniz ey yolda kalanlar; Yolcular, garipler, garip çobanlar; Allahü ekberde tekbir alanlar? Ovalar, konaklar, yollar aşırı Birbirini selamlayan dağlar var. Dağlar var, batının yangınında kor... Dağlar var; adları Nemrut, Balahor... Kayışdağ kim, alemdağ kim oluyor? Lakin ufukları görünce yoksul Dağ yerine kubbe yapmış İstanbul; Kurşun şamdanlarda mumlar fildişi... Ki pırıltıları sularda pul pul. DAĞLARA Doruk beyaz, dere mavi; Etekler, yeşil çuhadan.. Dağlar, koskoca dünyayı İkiye böler ortadan... Ki nesi kalır dünyanın Dağları çeksen aradan? Kartal, süzülür yuvadan; Yuvası vardır kayadan. Dağlarda kartopu diye Birbirine ay atan Kızlar... ki dudakları al... Alları, değil boyadan. Dağ uykulariyle mahmur Yüzlerini, gün doğmadan, Seyrederler, ya suyun ya Ayın tuttuğu aynadan. Yaratırken şu dünyayı Yeri, göğüyle yaradan, Dağı sahiden yaratmış, Geri kalanı şakadan! Kurtlarına helâl olsun Ne alırlarsa ovadan! DUA Biz,kısık sesleriz... minareleri, Sen,ezansız bırakma Allahım! Ya çağır şurda bal yapanlarını, Ya kovansız bırakma Allahım! Mahyasızdır minareler... göğü de, Kehkeşansız bırakma Allahım! Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allahım! Bize güç ver... cihad meydanını, Pehlivansız bırakma Allahım! Kahraman bekleyen yığınlarını, Kahramansız bırakma Allah'ım! Bilelim hasma karşı koymasını,Bizi cansız bırakma Allah'ım! Yarının yollarında yılları da, Ramazansız bırakma Allah'ım! Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü, Ya çobansız bırakma Allah'ım! Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız; Ve vatansız bırakma Allah'ım! Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allah'ım! GERİCİ Tarihlere, destanlara yol bulabilsem Hiç durmadan düşünmeden geri giderim... Buna şaşma ki geçmişte yaşamayı ben, Gelecekte yaşamaya tercih ederim. GÜZELLİK Hastalık, sevgisizlik, öksüzlük... Neler geçirdim ben! Çıkabilseydi bir, 'güzel' diyecek Güzelleşirdim ben! HİSSE Onlar, almakta parsadan hisse... Bize kalmakta kıssadan hisse! İKİZLER Biz böyle bir gün için gelişmiş ikizleriz; Boyundan öpme çürür, öpülecek bizleriz İNANMAK Bardaktan seni içmek Seni teneffüs etmek havada... Dolaşmak, dolaşmak sana dönmek Seni bulmak yuvada... Yolumuzda aylar, yıllar Basamak basamak... Basamakların çıkamadığı yere Kanatlarınla çıkmak... Boşaltmak takvimden günleri Günlerin üstünden yollara bakmak Rüzgarla esmek, sularla akmak... Baharı yollamak yollara Alıkoymak bir nisanın tadını... Dışarda herkes gibi seslenmek sana Ve koynunda söylemek asıl adını... İnanmak, inanmak, inanmak Ninnilerinle uyuyup, türkülerinle uyanmak... KANATLAR Yaşamaktan mı yorgunum,bilmem Seni günlerce beklemekten mi? Yine yoldan geyik geyik sekişin Gün sönerken mi,ay batarken mi? Söyle: Memnun musun uzaklarda Yuvan aydın gönülcüğün şen mi? Yine kalsın mı, dizlerimde başın Yine koynumda can çekişsen mi... Kim sorar, ey hayat, kim düşünür Ki vakit geç mi yoksa erken mi? Söyle: Memnun musun uzaklarda Yuvan aydın gönülcüğün şen mi? Gökte kanatlar bizimdi... bilmezdik Bu hafiflik kanat mı yelken mi; Anlamaz, anlamazdık Allahım Böyle yekpare can mıyız ten mi? Söyle: Memnun musun uzaklarda Yuvan aydın gönülcüğün şen mi? Bilemem: Gizli gizli'gel'dediğin Başka bir aşina mıdır, ben mi; Kadehinden mi sarhoşum hala Kadahlerinden mi? Söyle memnunmusun uzaklarda Yuvan aydın gönülcüğün şen mi? KATİL Sende bilirsinki, iki kurşunla; Bana kolay kolay gelmezdi ölüm. İstedimki sana 'kaatil' desinler: Bunun'çin öldüm. KUBBELER Dün başlar seferber, eller seferber; Kurşun eritildi, mermer çekildi. Bunlar, bu kubbeler, bu minareler Akçayla olacak işler değildi. Böyle bir gemide yendi suyu NUH. Ve bu yelkenlerde kanatlandı RUH. Taşıtıp kalyonla pırlanta, inci Abide haline koydu sevinci Gergefle işleyip bir inci sultan Ki çiçek verirdi saksıya koysan, Bulabildinse ey yolcu yerini Hepsinin alnında altından bir ay. Seyret İstanbulun camilerini Minare minare, kubbe kubbe say! Açılır masmavi burda gökyüzü, Gümüşten sütunlar üstünde durur... Kimin gölgesi dinlenir yerde, Kiminin beyazı sulara vurur. Allaha giden yol buralardadır, Kapılar açılır şerefelerden, Burdan uğurlanır mubarek aylar, Bayram burda başlar arifelerden. Mihraplar, kemerler, kubbeler yapmış, Sultanı, çerisi, piri, veziri, Nesilden nesile götürsün diye Kanatlar üstünde şanlı Tekbiri. Nice başbuğların açtığı yerde: Biri yardan geçmiş,öteki serden, Yolcular gidiyor yarına doğru, Kafile kafile bu köprülerden. Kuşun uçuş, gülün açış saati, Tanrının fermanı yüce kubbede Duyulur uyanık Fatihin 'Uyan!' Dediği uzaktan Sultan Ahmede. Diken dikmiş, yakan yakmış mumunu, Şamdanlar şamdanlar, ulu şamdanlar. Ki aydınlığıyla, asırlar boyu Yolunu bulurdu yolda kalanlar. Burda kubbe, kemer ve mihrap olmuş, O kıvrak şekli ki serhadde yaydı; Atlas bayrakların dalgalarında Rüzgarla öpüşen ince bir aydı. Kimi yıkanırdı şadırvanlarda Tekbire HU HU katıyor kimi; Beyazıt önünden güvercinlerin İncidir yemi... Söyleyin ey nazlı haber kuşları: Tuna boylarından müjde geldi mi? Uzaklarda kırık minarelerden Gökte bir kapıyı vurur leylekler; Bir gün açılacak o büyük kapı Ve kanatlar yere inmeyecekler. Taraf taraf, kol kol şu yamaçlardan Açtıkça fetihler tarihi Türkün Kubbeler erecek bir gün murada Ve minareler dal verecek bir gün. Geçerken altından bu loş kemerin Menekşe menekşe gül güldür içi.. Kapanmaz kapısı Allah evinin Ki beş vakit gürül gürüldür içi. Çinliler çinliler taze çinliler: Boyası göz nuru, fırçası kirpik... Ey sanat ' Kuruyan dallarımıza Bir yeşil yaprak ver ' demeye geldik. Biri hattın; biri mermerin, tuncun, Kurşunun sırrını aramış bulmuş; Yesari elinde 'Lafza-i Celal' Sinan'da kubbeyle minare olmuş. İşte bir kubbe ki söyler saati... Yolcu ilk, dalgalar son cemaati, Mavidir çinisi, yenidir adı; Mermerini sisler karartamadı. Şahzade, Laleli, Haseki Sultan... Hepsinin üstünde Süleymaniye... Süleymaniyeden, Ayasofyadan Yollar iner dal dal Yenicamiye. Yelken yelken, seren seren geiler; Yamaçta, kıyıda, yolda Camiler, Bu Horasan, mermer kurşun dağları Omuzunda taşıdığı çağları. Taşıyacak daha çağlar boyunca Ve yer çekmeyecek, yere koyunca. Yolları arkada bırakan hızla; Kanatlarımızla, atlarımızla Aşarken toprağı, taşı, denizi Bu kurşun memeler emzirdi bizi. Böyle bir gemide, yendi suyu Nuh... Ve bu yelkenlerde, kanatlandı Ruh... KUBBE-İ HADRA Kimi, boşlukta sızar asude; Kimi, bekler gecelerden seheri.. Farkı yoktur gecenin gündüzden, Ne çıkar yanmasa ufkun feneri Tunç taslarda içerler kaderi Bu ecel şerbetinin bekrileri. Kim bilir, belki giden yolcuların Bu sefer son seferi Sisli gözlerde cihetler silinir, Kimsenin kimseden olmaz haberi Ne semavatı görürler, ne yeri Bu ecel şerbetinin bekrileri. İçlerinden biri vardır ki aba Bilerek sırtına çekmiş kederi Yolda lakin onu dimdik yürütür Belde imanının altın kemeri Gecenin, gölgelerin şaheseri Bu ecel şerbetinin bekrileri. Seslenir da’veti bir meçhulün; Bir nida der: İleri! Ki nihayet bir ilahi gecenin Kapısından süzülürler içeri Ve aşarlar o karanlık kemeri Bu ecel şerbetinin bekrileri MARŞ Gök mavi, başak sarışın... Tadı ne güzel barışın. Karları ılık olacak Yarın yuvalarda kışın. On altı yaş kucağına Koşabilir yirmi yaşın Kanatları üzerinde Aşkın, dileğin, alkışın. Gök mavi, başak sarışın... Tadı ne güzel barışın! Fakat senin on savaşa Değer, ey yurt, bir karışın! MAVİ Kayıklarla kayıkçılar Dalgıçlarla balıkçılar Bilirsin:ne ister,deniz! Kendini bu isteklerin: Yelkenlerin küreklerin Altına seriver, deniz! Balıkların,kandillerin Ne varsa olsun ellerin Bana mavini ver deniz! MİSAFİRLER 'Tanrı misafiriyiz.' deyip kondular Tanrı'm! Benim evimi senin evin sandılar, Tanrı'm!
532 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.