Gönderi
Galiba insan ne kadar çok şeyi görmeyi unuttuğunu ancak kör olunca fark ediyor.
Hayatının on altı yılını bir psikiyatri kliniğinde geçiren Keun, buradan ayrıldıktan sonra minimal bir hayata adım atar. Weimar Cumhuriyeti'nin çoksatanlar listesinde yer alan feminist yazar yok olup gitmiştir artık. 20.yüzyılda çığır açan bir yazardır. Cinsiyet rollerini ele alan usta kalem, eleştiriye maruz kalır. "Nasyonel sosyalist Alman halkının ruhuna karşı","dejenere" ve "asfalt edebiyatı" olarak etiketlenerek sokaklarda kitapları yakılır. Diğer sürgüne gönderilen yazarlar listesinde de adını yazdırır. Sürgünden sonra intihar ettiği haberini yayınlatır ancak bu sadece bir kurmacadır; ülkesine geri dönmek içinSoyadını değiştirir ve ayrıldığı eşinin ismiyle sahte bir kimlikle yaşamını devam ettirir. (Yazarın hayat hikâyesine yer vermek istedim çünkü bu buhranlarla yaşamış kişiler her zaman odak noktam olmuştur)Gelelim kitaba;
Gencecik bir kız olan Doris, henüz yirmisine adım atmamış genç bir kızdır. Taşra kentinde yaşayan kahramanımız şehrin o şaşalı görünüşüne aldanıp, Berlin' e gitmeye karar verir. Ancak hayallerini süsleyen bu pırıltılı göz kamaştıran şehir hayal kırıklığına uğratır kendisini. Kendi benliğini Colleen Moore ile özelleştirmek isteyen Doris, hiçbir eğitimi olmadan yalancı ipekten elbisesiyle göz boyamaya çalışır ancak hüsrana uğrar.
Kimlik, özgürlük, eşitlik, ahlâkî, kurmaca ve günlük meseleleri... bir bir masaya yatırır. Özellikle siyasi ve toplumsal meseleler kendi zihin haritasında şekillenip, kendi yaşadığı sahte hayatı komikleştirir. Yaşadıklarını ve hissettiklerini kaleme alır; yazıyla kendisini bütünleştirir ve okuruna akıllardan silinemeyecek bir rota çizer.
Bence 20. yüzyıla damgasını vuran, kendi senaryosunu yazan bu yazarla tanışmanızı çok isterim.
"Karşındaki senin içinde bulunduğun durumda değilse, her şeyi seninle birlikte yaşamadıysa seni anlamıyor demektir."
·
145 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.