Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

1724 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
21 günde okudu
Okunmadan Önce Bilinmesi Gereken Tarihi Gerçekler ve Naçizane İncelemem
Tarihi gerçeklerin üzerine kurgulanmış Victor Hugo’nun ve aynı zamanda Romantik akım romancılığının bu başyapıtın yazılması yazar tarafından 1830’larda tasarlansa da 1845’e dek yazılmamıştır. Kitabın gerçekliğe uygun olması için Hugo bizzat Toulon Hapishane’sine gitmiş oradaki mahkumların yaşam şartlarını gözlemleyerek notlar almıştır. Bu notlar (kanımca) karakterlerin psikolojik tahlillerinde kullanıldığı gibi doğrudan Javert adlı emniyet görevlisinin kaleminden “Hapishane Şartlarının İyileştirilmesi” başlığı altında öneriler şeklinde de kendine yer bulmuştur. (Bkz. II. Cilt sf:687 İş Bankası K. Y.) Jean Valjean adı ilk tasarlandığı sıralarda “Jean Tréjean olarak düşünülse de Hugo bu ismi sonradan (nedenini bilmediğimiz şekilde) değiştirmiştir. Valjean’ın hapishanedeki numarası 24601 ise 24/06/1801 tarihinin kısaltmasıdır. Yazar bu tarihin annesi ve babası tarafından tasarlandığı zamana denk düştüğüne inanmaktadır (ben de wikipedia’nın yalancısıyım). Victor Hugo’nun babası üst mevkilerden Bonapartçı bir askerdi. Erken yaşlarda babasının sık çıkan tayinleri nedeniyle İtalya ve İspanya’ya kadar birçok yeri gezmişti. Hugo bu gezilerden oldukça fazla şey öğrenmiştir. Diğer taraftan annesi koyu Katolik ve kralcıydı. Napolyon’un ordusunda görev yapan eşinin bu kadar gezmesini çocuğunun eğitimine bir engel olarak gördüğünden eşinden ayrılarak Paris’e yerleşti. Hugo annesinin etkisinde kaldığı bu edebiyat hayatının ilk dönemlerinde annesinin ideolojisini benimsese de düşünceleri zamanla değişti. Annesinin ölümüyle birlikte artık bir cumhuriyetçi olarak düşünce özgürlüğünü savunuyordu. Romanın yazılışına geri dönersek, Hugo Sefiller’i 17 yılda tamamlayabilmiştir. (1845-1862) Bu yıllar Louis Philippe, 2. Cumhuriyet Dönemi ve 2. İmparatorluk dönemini kapsamaktadır. Tarihi veriler araya bu kadar girmişken gelin romanı okurken size yardımcı olacak bilgilere biraz değinelim. Kolay anlaşılması adına madde madde özetliyorum: 14 Temmuz 1789: Bastille Hapishanesi basılır ve mahkumlar direnişçiler tarafından serbest bırakılır. 9 Temmuz 1789: Ulusal Kurucu Meclis kuruldu. 4 Ağustos 1789: Meclis üyeleri feodalizme ve üst kesimin ayrıcalıklarına son verdi. 1792-1799: Birinci Cumhuriyet ilan edildi. 1804-1814: Birinci Fransız İmparatorluğu dönemi başladı, başta Napolyon Bonapart var. *Meclis üyeleri siyasi çekişmeler ve bir takım siyasi nedenler dolayısıyla darbe yaptı. Darbenin başında Napolyon Bonapart vardı. Kendini Notre Dame kilisesinde imparator ilan etti ve ortaya çıkan Fransız düşüncesini tüm Avrupa kıtasına yaymak ve kıtayı fransızlaştırmak istedi. (bkz. Napolyon Savaşları) **Austerlitz Savaşı: Napolyon Bonapart gücünün zirvesindedir. Napolyon Savaşlarının ilkidir. Bu savaşta Bonapart’ın kullandığı taktik modern çağdaki savaşlarda kullanılmış en iyi taktik olarak kabul edilir. Napolyon güçlü Avusturya ve Rusya birliklerini aynı anda yenilgiye uğratarak zafer kazanmıştır. Bonapart zamanında birçok yerleşim birimine Köprülere caddelere Austerlitz ismi verilmiştir. (Kitapta Paris’te bulunan Austerlitz Köprüsü’nden sıkça bahseder.) ***Waterloo Savaşı: Bu savaş ayrıntılarıyla kitapta anlatılıyor. Biz sadece önbilgi olması açısından bu savaşın Napolyon’un sonu olduğunu, İngilizler başta olmak üzere diğer tüm Avrupa ülkeleriyle savaşa giren Napolyon Bonapart Fransa’sının büyük bir bozguna uğradığını söylemekle yetinelim. 1814-1830: Bourbon Restorasyonu Başta XVIII. Luis ve akabinde X.Charles var. *X. Charles ifade özgürlüğünü kısıtladı, gazeteleri sansürledi. Halkın 1789 ihtilali ile kazandıkları hakların kısıtlanmasıyla 1830’da ayaklanma meydana geldi. 1830-1848: Temmuz Devrimi (1830) ile X. Charles tahttan indirildi. Yerine Louis Philippe geldi. Bu kralla ilgili yeterince açıklama kitapta yine mevcut. Sadece, dönemin içişleri bakanı Guizot’un liberal muhafazakâr politikalarıyla ülkeyi yönettiğinden bahsetsek yeterli olur. 1848-1852: İkinci Cumhuriyet ilan edildi. 1852-1870: III. Napolyon İkinci İmparatorluğu ilan etti. *1852’den sonra Bonapart’ın yeğeni III. Napolyon kendini kral ilan etti. Başlangıçta III. Napolyon’un içişleri politikası oldukça başarılı olsa da Bonapart'ınki gibi felaket bir dış politika izlediğinden ülkedeki iyiye gidiş son buldu. **Bu dönemde birçok karşıt fikirli yazar ve düşünür Victor Hugo da dahil sürgüne yollandı. ***Victor Hugo III. Napolyon döneminin sonuna doğru çıkarılan af doğrultusunda ülkeye tekrar dönebilecekken kalmayı tercih etti ve Üçüncü Cumhuriyet ilan edilmeden vatanına geri dönmedi. ******İnceleme******* Kanımca Victor Hugo yaşlandıkça değişen ideolojisini yansıtan iki karakteri bu romana işlemiştir. *Birincisi Digne piskoposu Mösyö Bienvenu: Bir aristokrat çocuğu olan piskopos alenen desteklemese de kral yanlısı bir tutum izliyordu, ta ki G. adında cumhuriyet döneminde konvansiyon üyeliği yapmış bir adamın ölüm döşeğinde olduğunu öğrenip onun yardımına koşmaya gidene kadar. Fransa’daki din savaşlarından özellikle de Protestan Kıyımlarından konuşmaları ve Monsenyör Bienvenu ‘nun kraliyetçi düşüncelerinin kırılmaya başlamasını sağlamıştır. **İkinci kahramanımız ise Marius‘tur şüphesiz: Marius’un dedesi fanatik bir kralcıydı. Babası ise Napolyon’un ordusundaki bir albaydı. Marius annesi vefat ettiğinden, dedesi tarafından büyütülmüş, Bonapartçı babayı görmesine izin verilmemişti. Babası hakkında gerçekleri öğrenmesiyle dedesinin etkisinden kurtulmak adına birtakım girişimlerde bulunmuştur. Romantik romancılığın geleneklerinden olan kurgunun arasına öğretici metinler yerleştirme bu kitapta da kullanılmıştır. Yazar öncelikle Waterloo Savaşı’nın nasıl gerçekleştiğini ayrıntısıyla anlatır. Fakat metni kurguya yedirmeyi bilir ve en sonuna kurguyu koyarak aslında anlatılanın gerçeğe uygun olduğunu kanıtlama amacı güder. İkinci olarak Hugo “Petit Picpus” adındaki bir tarikat üzerinden kısa bir Katolik tarihi anlatmaya girişir. Burada oldukça fazla özel isimle okuyucuyu biraz sıksa da biraz sebatla okunana değecek kazanımlar elde edilebilir. Ayrıca Hugo Waterloo’da olduğu gibi bu bilgileri kurguda kullanmayı başaracaktır. Üçüncü olarak da Paris’teki alt yapı çalışmalarından bahsettiği bölüm örnek gösterilebilir. Burada şehir ve altyapısı ile ilgili oldukça güzel benzetmelerden ve arka planda kalmış tarihi gerçeklerden bahseder. (Bkz. Lağımların Tarihçesi II. Cilt sf. 613, Bruneseau sf.617, Bilinmeyen Ayrıntılar sf.620) Jean Valjean romanın akışında farklı isimlerle anılmıştır ve romanın başkahramanıdır. Hugo adeta Valjean’a verdiği her isimle onun karakterindeki bariz değişimleri okuyucuya belirtmeye çalışmıştır. *Jean Valjean bir köylüdür. Tarımla geçinir. Maddi zorluklar çektiğinden kitabın farklı bölümlerinde birtakım suçlar işler ve bu onun başının belaya girmesine sebep olur. Aslında bu isim onun eğitilmemiş doğasını ve içgüdülerini temsil etmektedir. Bu kimliğin yasaları çiğnemekte ustalaşmış kuvvetli fiziğini de barındırdığını ekleyelim. **Mösyö Madeiline ise piskoposla tanışan Jean Valjean’ın ondan etkilenip geliştirdiği bir üst benliğidir. Üst mevkideki entelektüel bir girişimcidir. Cahilliğini örtmek için bol bol kitap okur ve kendini insanlara yardım etmeye adar. Fakat Jean Valjean Madeiline ismini alınca asla Jean Valjean’lığını yitirmez. Aksine bu kimlik Jean Valjean kimliğinin üzerinde filizlenmiştir. ***Ultime Fauchelevent ise çocuğuna düşkün bir babadır. Onun için en büyük sevgi çocuk sevgisidir. Girişimcilikten elini eteğini çekmiştir. İnsanlara yardım etmeye devam eder. Burada adeta Mösyö Bienvenu olduğu söylenebilir. İyilik yapmak, vicdanının sesiyle hareket etmek için kendini tehlikeye atmaktan çekinmeyen bir ihtiyardır. *Şu yanılsamayı giderelim: Burada anlatıldığı gibi Jean Valjean’ın kişiliğindeki bu evirilme doğrusal olmamıştır. Oldukça doğal şekilde inişli çıkışlı bir ruhsal durum yazar tarafından başarıyla yaratıldığı söylenebilir. Kitabın ilerleyen bölümlerinde bile yer yer Jean Valjean özünü hatırlatacak davranışlarda bulunmuştur. Karakterin iç çatışmalarının anlatıldığı bölümlerde bu kimlik çatışması doyurucu şekilde kendine yer bulur. Victor Hugo Romantik romancılığın zirvesidir ve bunu sonuna kadar hak eder. Bu yüzden de Albert Camus, Fyodor Dostoyevski ve Charles Dickens gibi yazarları etkilemiştir. Özellikle Albert Camus ve Dostoyevski’yi işlediği kimlik çatışması ve ruh tahlilleriyle; Charles Dickens’ı ise kurguyu oluşturuş yapısıyla etkilediği savunulabilir. Romantizme zirveleri yaşatsa da yazar bu romanıyla eleştirilerin odağı da olmuştur. Natüralist, sembolist ve realist yazarlardan bazıları Sefiller’i Taine, “samimiyetsiz”; Gustave Flaubert, “Ne gerçek ne de yüce”; Baudelaire, “Yavan ve yakışıksız” bulmuşlardır. Özellikle eleştirilerin odağını 1789'daki ihtilalden sonra ortaya çıkan 1793 Terör Dönemi’nin anlatımındaki yetersizliğe dayandırmışlar, Hugo’yu gerçeği şeffaf şekilde anlatmamak ile suçlamışlardır. Hugo kendisine yapılan bu eleştirileri dikkate almış ve Sefiller’de değinmekten kaçındığı bu dönemi Doksan Üç adlı eserinde işlemiştir. Popülerliğinin azaldığı bir dönemde yayınlanan Hugo’nun bu son romanı ona son kez popülerliğin zirveleri tattırmıştır. Bir İdam Mahkumunun Son Günü, Deniz İşçileri ve Sefiller ile birlikte Doksan Üç romanı en çok bilinen eserlerindendir.
Sefiller (2 Cilt Takım)
Sefiller (2 Cilt Takım)Victor Hugo · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202187,2bin okunma
·
19 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.