Gönderi

Tarık Tufan'ın son kitabı Düşerken... Yazarın en sevdiğim ve etkilendiğim kitabı oldu. Bir yolculuk romanı mı diyelim, bir arınma romanı mı, bir geçmişe yolculuk romanı mı bilmiyorum ama gerçekten kurgusuyla sizi ilk andan itibaren içine çeken kitap bir sonraki aşamayı merak ettirerek aklınızın sınırlarını da sık sık zorluyor ve özellikle en sonda o muhteşem tablo ile serüvene noktayı koyuyor ve ben o tablo ve yazarın kullandığı bir kaç kelimeden hareketle bir Maria Puder gördüm.Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sıyla benzerlikleri siz de hissettiniz mi bilemiyorum ama hem okumak için çok heyecan duyduğum kitabın bitmesini hiç istemedim. Bölümler arası geçişte bambaşka dünyaların kapısı aralıyorum ve bu kapılardan baktığımda aslında gördüğüm kısmına aldanıp yargılama yapmamam gerektiğini öğreniyorum... okudukça karakterler hakkındaki ön yargılarım değişiyor dışarıdan bakınca sadece gördüğümüz insanların iç dünyalarını neler yaşadıklarını bilemiyoruz ve yargılamak en kolayı oluyor hatta yargıladıkça kendimizi temize çıkarıyoruz.İnsanların geneli sadece gördükleri üzerine konuşuyor, peki ya göremedikleri, gördüklerinin arkasında yatan nedenler... Neden kimse bunlara hiç bakmak, bakmak istemiyor ki? İshak diyor ki: Gitmek derdine bir kez düşen için artık kalmak da yaradır. Jülide diyor ki: Biri beni anlayarak özgürleştirsin. İşte böyle karşılaşıyor İshak ile Jülide. İshak anlamaya meyilli Jülide gitmeye. Birbirini hiç tanımayan iki insan inanmak derdine çıkıyor yollara. İnanmanın da insan için temel bir ihtiyaç olduğunu görürken yazılacak ve üzerinde düşünülecek çok şeyin olduğu kitabı sindirmeye çekilip kahvemi yudumluyorum.
·
5 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.