Gönderi

Şeytan hiç insanlara görünmüş müdür? Şeytan insanlara görünür mü? Şeytanı gören insanlar var mıdır? Cevap: “Şüphesiz ki, şeytan size düşmandır; öyle ise (siz de) onu (kendinize) düşman edinin! O kendi taraftarlarını ancak alevli ateş ehlinden olsunlar diye çağırır.” (Fâtır Suresi, 6) Şeytan Allah'a (cc)başkaldırma cüretinde bulunan, son derece isyankâr, insanlara karşı büyük bir düşmanlık besleyen, insanları doğru yoldan alıkoymak için türlü çabalar harcayan bir varlıktır. Tarihin başından bu yana tüm insanları Allah'ın (cc) yolundan saptırmaya çalışmıştır. Şeytan kendi asli suretinin dışında, her yerde, her zaman değişik varlık ve şekillerde insanın karşısına çıkmış ve onlar tarafından görülmüştür. Şeytan cin taifesinden olduğu için onlar gibi muhtelif şekillere bürünerek bu madde âleminde görülebilirler. Hz. Peygamber (asm) bu hususta şöyle demiştir: “Cin taifesi üç kısımdır: Üçte birinin kanadı vardır, havada uçarlar. Üçte biri yılanlar, köpekler şeklindedirler. Üçte biri de göçebe olup, insanlarla beraber dolaşırlar." (Rumuz el e-hadis ) Bu hadisten de anlaşılacağı gibi şeytan, çeşitli suretlere bürünerek kedi, köpek, keçi ve yılan şekillerine girmiştir. Hatta Hz. Âdem (as) ile Havva’yı yılan şekline girerek aldatmıştır. Şeytanın bu şekilde, çeşitli suretlere girmesi kendi kudretinden olmayıp; bu hususta Cenâb-ı Hakk'ın kendisine verdiği kudret sayesindedir. Şeytan, ancak Hz. Peygamberin(asm) suretine ve O’nun (asm) vârisi olan, büyük veli zatların suretine giremez Şeytan, daha çok insan şeklinde özelliklede kötü insanların suretinde görünmüştür. Ancak Hz. Peygamberin(asm) suretine ve O’nun (asm) vârisi olan, büyük veli zatların suretine giremez. Allah Resulü(asm) şeytanın kendi kılığına giremeyeceğini şöyle ifade etmiştir : “Bir kimse beni rüyasında görse, gerçekten beni görmüş olur. Zira şeytan, benim kılığıma giremez.” Asırlar boyunca tüm insanları Allah'ın (cc) yolundan saptırmaya çalışan şeytan insanlığın gözde şahsiyetlerinden olan peygamberlere (as), onların takipçilerine, Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (asm), O’nun (asm) vârisi olan, sahabe ve büyük veli zatlara görünmüştür. Hatta şeytan bununla da kalmayıp kâfirlere ve müşriklere de görünerek, mübarek insanları Allah’ın (cc) yolunda saptırmak için, onlara yardımcı olmuştur. Şeytanın görünmesine dair rivayetlerin bir kısmı şöyledir: Peygamberlerin şeytanı görmelerine dair rivayetler: Hz. İsa (as) şeytanı uyandığında başucunda görmüş, onun malı olan kerpice tenezzül etmemiştir: Hz. İsa (as) yarım kerpici başının altına koymuş, yatıp uyumuştu. Uyanıp gözlerini açtığında İblis'i başında bekler buldu. Ona: "A melun başımda ne bekliyorsun?" diye sordu. İblis ona dedi ki: "Başının altına koyduğun benim kerpicim. Bütün dünya benim malım olduğuna göre, bu kerpiç parçası da benim malımdır demektir. Mademki malımı kullanıyorsun bana ortak oldun demektir." Hz. İsa (as) kerpici başının altından aldı, fırlatıp attı. Yeniden uyumaya niyetlendi. İblis de savuştu gitti. (Mantıku't Tayr, Feridüddin Atar) Hz. Süleyman diğer peygamberlerden farklı olarak şeytanlarla ve cinlerle görüşmüş, onlara hükmedip, emrinde çalıştırmıştır. Birtakım şeytanlar ve cinler Hz. Süleyman'ın(as) emrinde çalışmakta, ona çeşitli işlerde hizmet etmektedirler. Aralarında bina işleri, dalgıçlık gibi işlerde çalışanların bulunduğunu da Allah (cc), Kuran'da bildirmektedir: “Şeytanlardan da, onun için dalgıçlık yapanları ve bundan başka iş görenleri (emrine verdik.) Ve onları koruyanlar (biz) idik.” (Enbiya Suresi, 82) Allah (cc), Hz. Süleyman'ı(as) çeşitli vesilelerle desteklemiş, onun hâkimiyetini dünya üzerindeki hiç kimsenin yenilgiye uğratamayacağı şekilde kuvvetli kılmıştır. Ayetlerden Hz. Süleyman'ın (as)hizmetine verilmiş olan cin ve şeytanlar üzerinde çok büyük bir hâkimiyeti olduğu da anlaşılmaktadır: “Bunun üzerine rüzgârı ona boyun eğdirdik; onun emriyle istediği yere yumuşak olarak akıp giderdi. Her bina yapan ve dalgıçlık eden şeytanları (cinleri) de ve (zarar vermemeleri için) zincirler­le birbirlerine bağlı olan diğerlerini de (ona boyun eğdirdik).” (Sad Suresi, 36–38) Hz. Muhammed’in (asm) şeytanı görmesine dair rivayetler: Hz. Muhammed (asm) şeytanı görmüş onu yakalayıp, sonra serbest bırakmıştır. Ebu Hureyre’den: “Resulülah (asm): "Cinler den bir ifrit (şeytanın en şerlisi ve korkuncu) dün akşam namazımı bozmak için bana musallat oldu. Fakat Allah (cc)bana ona karşı bir imkân nasip etti. Hemen yakaladım. Hepiniz sabah gelip göresiniz diye onu mescide bir direğe bağlamak istedim. Fakat ona kardeşim Süleyman’ın (as): “Rabbim bana mağfiret buyur ve bana benden sonra hiç kimseye nasip olmayacak bir saltanat ihsan et! Şüphesiz ki Vehhâb (çok ihsan edici) olan ancak sensin!” (Sad, 35) diye yaptığı duayı hatırladım. Ve onu kovarak yanımdan uzaklaştırdım. Yine Ebu Derda’nın rivayetinde: “Kardeşimiz Süleyma’nın (as) duası olmasaydı sabaha kadar bağlı kalacak, Medineli çocuklar sabahleyin gelip onunla oynayacaklardı.” buyurdu. (Hayât’üs Sahabe) Hz. Süleyman (as) , şeytanları ve cinleri kendi emrinde çalıştırmış, onları hak dinin faydasına olacak işlerde kullanmıştır. Kimseye nasip olmayacak bir saltanata sahip olmuştur. Kuşkusuz bu onun Allah'ın(cc) üstün kullarından olduğunun ve duasının kabulünün açık bir göstergesidir. Şeytan, Allah’ın (cc) “Muhammed'e (asm) bir şekilde gidecek ve insanları nasıl aldattığını anlatacaksın. Sana ne sorulursa doğru cevap vereceksin” şeklindeki emri üzerine Hz. Muhammed’le (asm) görüşmüştür. İbni Abbas (ra) den naklen Muaz bin Cebel rivayet ediyor: Bir gün Resulüllah Efendimiz (asm) Hz. Eyyüb El-Ensarî'nin (ra) evinde ashabı ile sohbet ederlerken, dışarıdan: "Ya Resulüllah! Görülecek, halledilecek bir işim var. Halli için içeriye girmeme müsaade buyurur musunuz?" diye bir ses geldi. Bu sesi işiten Resulüllah Efendimiz (asm) ashaba dönerek: "Bu sesin sahibinin kim olduğunu biliyor musunuz?" "Allah ve Resulü en iyi bilendir. Sesin sahibinin kim olduğunu bilmiyoruz ya Resulullah!" dediler. Efendimiz (asm): "O, melûn İblîs'tir Allah'ın (cc)laneti O'nun üzerine olsun." buyurunca: Hz. Ömer (ra) hemen yerinden fırlayarak: "Ya Resûlullah! İzin veriniz. O'nu hemen öldüreyim." dedi. "Dur ya Ömer! Bilmez misin ki O'na belli bir vakte kadar mühlet verilmiştir. Buna kimse muktedir değildir. Öldürmeyi aklından çıkar." dedikten sonra şöyle buyurdu: "Kapıyı açın, gelsin. O, buraya gelmek için emir almıştır. Söyleyeceği sözleri iyice anlamaya çalışınız." Resulüllah’ın(asm) izni üzerine açılan kapıdan melun İblîs içeri girdi. Gözleri yukarı doğru açılmış, kafası büyük bir fil kafası gibi, şaşı, köse bir ihtiyar görünümünde idi. İblîs: "Selam sana ya Muhammedi Selam size ey Peygamber ashabı!" diye selam verdi. İblîs'in selamını kimse almadı. Peygamber (asm) Efendimiz: "Selam Allah'ındır ey mel'un! Buyurarak, bize niçin geldin ya laîn?" Diye sordu. İblis: Ben de buraya gelmekten çok rahatsız oldum. Allahü Teala'nın, bir melekle: “Habibim Muhammed'e (asm) zeliline bir şekilde gidecek ve insanları nasıl aldattığını anlatacaksın. Sana ne sorulursa doğru cevap vereceksin şeklindeki emri üzerine buraya geldim.” dedi. Bunun üzerine PeygamberimizEfendimiz (asm): "Ya mel'un! Söyle bakalım. İnsanlar arasında en çok sevmediğin kimdir?" diye sordu, İblîs: "Sensin ya Muhammedi" diye cevap verdi… Bundan sonra Hz. Muhammed (asm) ve İblis arasında epey uzun ve tafsilatlı bir konuşma geçer. Sahabelerin de şahit olduğu bu konuşmanın sonu şöyle biter: …İblis, bundan sonra Resulüllah Efendimiz'e (asm) kendi durumunu anlatmaya başladı: "Ya Muhammed, bir kimseyi delalete sürüklemek için elimde bir imkân yoktur. Ben, ancak vesvese veririm ve bir şeyi güzel gösteririm o kadar. Eğer delalete sürüklemek elimde olsay­dı." yeryüzünde: "Allah’tan başka ilah yoktur ve Mu­hammed(asm) Allah'ın (cc)resulüdür. Diyen herkesi, oruç tutanı ve namaz kı­lanı hiç bırakmazdım. Hepsini dalalete düşürürdüm. Nasıl ki, senin elinde de, hidayet nevin­den bir şey yoktur. Sen ancak Allah'ın(cc) resulüsün. Ve tebliğe memursun. Şayet hidayet elinde olsaydı; yeryüzün­de tek kâfir bırakmazdın." Sen, Allah'ın (cc)halkı üzerinde bir hüccetsin. Ben de, kendisi için ezelde şekavet yazılan kimselere bir sebebim. Said olan kimse, taa, ana karnında iken saiddir. Şaki olan da, yine ana karnında iken şakidir. Saadet ehli kılan Allah (cc). Şekavet ehli kılan da Allah’dır (cc). Bundan sonra, Resulullah Efendimiz(asm) şu iki ayet-i kerimeyi okudu: “Ancak Rabbinin merhamet buyurduğu kimse­ler müstesnâ. Zâten onları bunun için (rahmete ehil olan­ları rahmet, ihtilâfa ehil olanları ihtilâf için) yarattı. Böylece Rabbinin, “Celâlim hakkı için, Cehennemi bütün cinler­den ve insanlardan doldu­raca­ğım!” sözü tamâm oldu.” (Hud, 119) “Allah’ın, kendisi için takdîr ettiği bir şey(i ye­rine getirmek)te Peygambere herhangi bir zorluk yok­­tur. Bundan önce gelip geçen (peygamber)ler içinde Allah’ın kānûnu (böyle)dir. Allah’ın emri ise, mutlakā yerini bulan bir kaderdir.” (Ahzab, 38) Bundan sonra, Resulullah Efen­dimiz, (asm) İblis'e şöyle buyurdu: "Ya Ebamürre, acaba senin bir tevbe etmen ve Allah'a (cc) dönmen mümkün değil mi? Cennete girmene kefil olurum. Söz veririm." Bunun üzerine İblis şöyle dedi: "Ya Resulullah, iş verilen hükme göre oldu. Kararı yazan kalem de kurudu. Kıyamete kadar olacak işler olacaktır." Seni peygamberlerin efendisi kılan, cennet ehlinin hatibi eyleyen ve seni halkı içinden seçen ve halkı arasında bir gözde yapan, beni de şakilerin efendisi kılan ve cehennem ehlinin hatibi eyleyen Allah'tır (cc). Ve O (cc): Bütün noksan sıfatlardan münezzeh­tir. Ve İblis, cümlelerini şöyle tamamladı: "İşte. Bu söylediklerim, sana son sözümdür. Ve bütün söylediklerimi de doğru söyledim." (Muhyiddin-i Arabi, Şeceret'ül kevn, Şeytanın Hileleri)
·
65 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.