Gönderi

Mevlana - Sufizm Mevlana ve Islam Sufizmine göre, her insanin yüreginde "sir" adi verilen bir sey saklidir. Bu sir, Yunus Emre'nin "Bir ben vardir, benden içerü" dedigi seydir. Bu sir her insana verilmez. Bu sirra ancak uzun çalabar ve lütuf sayesinde ulasilabilir. Hint felsefesi ve mistisizmi bu sirra "Yüce Benlik, Gerçek Benlik" ya da "Atma" adini vermistir. Klasik Yunan uygarliginda, Defli Tapinaginin girisinde yazili bulunan "Kendini Tani" ibaresinde kastedilen de, yürekte gizli bulunan bu sirri tanimaktir. Yoksa bildigimiz anlamda insanin kendi psikolojisini tanimasi degil. Tarih boyunca pek çok uygarlik, pek çok din, pek çok manevi ögreti ve felsefe, Musevilik ve Hristiyanligin Batini yönü ile Islam Sufizmi, hep bu içteki bilinmeyen beni bilinir kilmakla ugrasmistir. Aralamaya, anlamaya çalistigimiz, adi üstünde, bir sir. Bu sirra erenler var ama dilleri bagli. Bagli, çünkü bilinmeyeni biliyor hale geliyorlar ama bilinmeyeni, bilinmedigi için, anlatacak sözcük yok. Mevlana, belki de bunun için siir, raks, ve müzigi seçti anlatilamayani anlatabilmek için. Ama bütün bunlardan önce Efendimiz anlamina gelen Mevlana olmadan önce, Celaleddin-i Rumi olarak medresede ders, camide vaaz veren, eli öpülen, duasi alinan, saygideger kanaatkar bir sufi ve çok sevilen bir bilim adamiydi. Mevlana'ya göre insanin evrimi henüz tamamlanmamistir. Çünkü insan olgun, kâmil, mükemmel olmak üzere yaratilmistir. Insan-i Kâmil olmak, insanin iyi, ahlakli, yardimsever, sevgi dolu biri haline gelmesi demek degildir. Ego var oldugu sürece, bu niteliklere sahip oldugumuzu düsünmek tam anlamiyla kendini aldatmaktir. Zira ego, kendi bencil ve ivedi yararlarinin ötesini görmekten acizdir. Insan-i Kâmil olmak demek, bilinen olumlu olumsuz bütün duygu, düsünce, eylem ve aliskanliklarin, kisacasi, insan olmanin bir yana birakilip, yerini hiç taninmayan, hiç bilinmeyen, egodan farkli bir bilincin, olusumun, varligin, özün almasidir. Bu degisim insanin yüreginde gizli olan sirrin, yani ilahi atesin, isigin parlamasiyla baslar. Bu tam bir dönüsümdür. Zihnin kendisinde, beynin hücrelerinde ve bedenin atomlarinda bile kendini gösteren bir degisimdir. Vücudun hafifledigi, saydamlastigi, perdenin kalktigi, görüsün keskinlestigi, her seyi gören, bilen, ayni anda her yerde varolabilen bir varliga dönüsümdür bu. Kisacasi, insan bu dünyaya, bu evrene ait olmayan bir ruh yapisina sahiptir. Insanin gerçek benligini olusturan bu ruh, bu evrene baska bir alemden, ruhlar ve melekler aleminden derece derece inerek gelmis ve bu evrene, bu dünyaya ait olan beden elbisesini giyerek görünür olmustur. Buraya ait olmayan ruhi varligin ana yurdunu özlemesi çok dogaldir. Somut alemde kendini bedenle özdeslestiren insanin, mala, mülke, makama, söhrete ve saltanata duydugu özlemin arkasinda aslinda ayriligin verdigi hasret vardir. Bu ayrilik acisi bir gün benligi o kadar sarar, kucaklar ki, sikayetten feryat figan aglamaya baslar. Nasil aglamasin ki, ayrildigi yer Birligin, Yüce Allah'in katidir. Iste ney, asil vatanindan ayrilan bu ruhun sembolüdür. Mevlana'nin ünlü Mesnevi'si de bu yüzden "Dinle Neyden, nasil sikayet etmekte" diye baslar. Ney, yanik, içli sesiyle Rabbine, ayrildigi kamisliga kavusmanin özlemini dile getirir. Ruhun Tanri katini terk etmesinden sonra insan sekline girinceye kadar geçirdigi asamalar, kamisin kamisliktan koparilip ney sekline girinceye kadar geçirdigi asamalara benzer. Allah tek hücrelisinden, en karmasik yaratiga kadar, bütün varliklari kendinden yaratti ama sadece insana kendi ruhundan üfledi. Iste neye üflenen nefes, bunu ifade eder. Neyin içi bostur ancak ona üfleyen birinin nefesiyle ses çikarir. Neyin bir ucu açikken, öbür ucu müzisyenin agzindadir. Müzisyen eger Insan-i Kâmil olursa, açik uçtan duyulan ses, Tanri'nin sesi olur. Iste insan da bu ney gibi bir alettir. Ne zaman bir Insan-i Kamil'in, gerçek bir seyhin eline geçerse, o zaman insan gibi insan olur, nefsinden kurtularak bosalir. Tanri'nin sesi, Tanri'nin aynasi olur, yükselise geçip Rabbine kavusur. Yani evrimini tamamlar. Iste Sema töreni Islam Sufizminde Nur-u Muhammedi denen yüce ruhun yaratilip "Kün"-"ol" emriyle baslayan ve sonra da insan-i kamil olmaya dogru yükselisinin öyküsünü anlatir. Varligin baslangiçtaki birligine, yüce ve sinirsiz bosluguna dönüsümünü gerçeklestirmis olan Mevlana, 700 yil önce, Konya da kuyumcular çarsisinda güpegündüz, herkesin önünde semaya durmusken bütün sirlarin ortaya saçildigi bir patlama yasiyordu belki de. Mevlana dünyevi degerlerle nitelenen insanin hiçligini su birkaç kelime ile ne güzel ifade eder: "Hintli, Kipçak ve Rum ülkesinin halki ve Habesler! Hepsi de mezarlarinda tek, tipkisi renkte Ne de hos yatarlar" Mevlana için insan, yüreginde ilahi isigi tasidigi ve yüreginin aynasinda Tanri'yi yansitabilen bir varlik oldugu için degerlidir. "Sen ki o kutsal kitabin bir nüshasisin Yaratilistaki sanatin aynasisin Ne dilersen kendinden dile, kendinde bul, Ne ararsan, iste o sensin, sen!"
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.