Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

192 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Varolmak mı daha zor yoksa onu keşfetmek mi? Belki de önce tanımını açığa çıkarmak gerekir. Evet, çünkü “dil” bunun için var. Peki dili kullanan varlık (nesne) bunu istiyor mu? İstemek… “İsteklerimiz kadar mı varız yoksa istemek için mi varız?” diye sorarsak varolmanın zorluğunu bir köşeye atıp bu kavramı keşfetme uğraşı içinde buluruz kendimizi; tabii istiyorsak eğer. O zaman varoluşu isteyerek anlayabiliyorsak istemeyen varlık var değil midir? ----------------------------------------------------------------- Erich Fromm’un öğretisinin bel kemiğini oluşturan ve düşünsel yolculuklarında yan koltuğuna oturttuğu “özgürlük” kavramı, artık sahip olunabilen bir olgu olmaktan çıkıp insanlığın olumsuzlanmasına ön ayak olan bir belirsizlik imgesine bürünmüştür. Bu düşüncenin temeli çok büyük bir ölçüde Karl Marx’ın yabancılaşma ve sosyo-ekonomik çöküş teorilerine dayanır. Kendi varlığının bilincinden, insan sevgisinden, aydınlanma fikrinden, bulunduğu sosyal ortam ve onu şekillendiren siyasal düzenin düzenbazlığından habersiz bir insan nasıl olur da özgürlük kelimesini layıkıyla dile getirir? Burada Bertrand Russell’in bir sözünü hatırlamakta fayda var: “Bir insan, bir şeyi ne kadar az biliyorsa o kadar şiddetle savunur.” (Din ile Bilim, Yapı Kredi Yayınları) Sanayi devrimiyle başlayan ve postmodernizm tartışmalarına kadar süren modern insanın tarihi, bir yabancılaşma ve özgürlüklerden kaçış sürecidir Fromm’a göre. Devletlerin aşırı tüketime teşvik etmeleri, ihtiyaç fazlası üretimin kontrolden çıkması, insanların önüne seçim yapmakta zorlanacağı sınırsız malzeme konulması, her teknolojik veya beslenmeye yönelik ürünlerin insanları daha bencil ve açgözlü birer hayvan haline getirmesi, Marksizm’in arkasına sığınmış sahte Rus ve Çin sosyalizmleri insanlığı günden güne daha hasta bireylere; daha doğrusu, daha hasta toplumlara çevirmektedir. Dolayısıyla insanlık günden güne geri dönülemez biçimde kendi türüne ve gezegenine (doğasına) yabancılaşmakta ve ekonomi, milliyetçilik ve din uğruna kan dökmektedir. “Atom bombası insanlığın en büyük hastalık belirtisidir.” der Fromm; “Nükleer silahlar da yaşayan bütün varlıkları ve doğayı ortadan kaldıracaktır.” Duyguları, düşünceleri bu karmaşık ortamda –kapitalist üretim tarzı da dahil- daha da belirsizleşen insan nasıl olur da kendisi için bulduğu yoldan güvenle gidebilir? Önümüze sunulan bu kadar fazla meta varken, amacımız paranın değerini daha da arttırmakken çoğulculuktan tekliğe giden yolu hayal güçlerimizde ararız. Çünkü insan toplumsaldır Erich Fromm’da ve bu yüzden toplumların ortak hedefleri vardır ama yalnızlaştığımız ölçüde doğadaki güçlerden korkar hale gelip hayatlarımızı o güçlere teslim edip tapınmaya başladık: “İnsan toplumsal duygularını devlete yansıtır. […] Toplumsal duygularını devlette cisimleştirdiği için, devlete ve simgelerine tapar. Kendi güç, akıl ve cesaret duygusunu liderlerine yansıtır ve bu liderleri kendisine idol yaparak onlara tapar.” (s.34) Bu yüzden dinlerin inananları sadece kendi tanrılarının tek olduğunu iddia ederek bir yarışa girerler. Tanrılar aslında insanların isteklerini yerine getirmek, onları rahat ettirmek ve karınlarını doyurmak için başvurulan birer nesne haline gelmiştir. “Kişi, arzularının, isteklerinin çeşitliliği karşısında ezilir; yaratılan nesneler ne kadar çoksa, uyanan arzular da o kadar çoktur; kendi içinde teklik fikrini inşa edemediği, kendini arzuların ve eylemlerin öznesi olarak deneyimleyemediği, bir benlik ya da ben kavramı belirleyemediği sürece, çaresiz bir arzu yumağı olup çıkardı.” Fromm, yoksulluğu da varsıllığı da reddeder. Çünkü varlıklı kimse istediğini alabilmek için sermayeye boyun eğer ama öbür yandan yoksul istese bile alamaz. Burada zenginin isteklerinin somutlaşması de en az yoksulun isteğinin çaresizliği kadar anlamsızdır. Sorun hazlarımızı gidermek için istemek midir yoksa isteklerimizin kısıtlığı/sınırsızlığı ölçüsünde mi kendimize bir yol çiziyoruz? Tüketim toplumunda ne kadar çok istersek o kadar zayıflıyor ve kendi doğamızı reddediyoruz. Dolayısıyla Fromm için “istemek” fiili artık nesneleşmiştir ve geri silinemez şekilde kafalarımıza sertçe kazınmaya çalışılmaktadır. İnsanlığın tek umudunun bilinçlenmek yani geçmişte fark edemediği şeyin bir farkındalığına varmak olduğuna inanan ve bunu insanlığa duyduğu o derin inançtan yeşerten Fromm’un nasıl hala hümanizme böylesine güvenebildiğini ve girişte bahsettiğimiz “İsteklerimiz kadar mı varız yoksa istemek için mi varız?” sorusunu merak edenler için sırada bekleyen bir kitap.
İnsan Olmak Üzerine
İnsan Olmak ÜzerineErich Fromm · Say Yayınları · 2018737 okunma
·
221 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.