Bir fincanın kahvenin, kırk yıl hatırı varmış.
Ben kırk yılı bilmem, on yılda bile olamadım.
Ne kahve kar etti, ne sohbet bahane!
İstasyonlar, terminaller, alanlar
Gidenleri geri getiremedi.
Bir fincan kahve içmiştik oysa!
Bir sabahın erkeninde, bir akşamın gecinde,
Bir yemek üstü, bir kuşluk, bir akşamüstü…
O kadar çok hatırı ilave ettik ki hayatımıza!
Biri olmazsa, birinin hatırı kalsın istedik.
Sonra aynalarla başımız derde girdi.
Aldatmaya başladı suretlerimizi,
Olmaz beyazlar ve kırışıklar derken!
Ne kahve kaldı, ne de bahane…
Sonunda karar verdim unutmaya,
En iyisi kendinle başbaşa yatakta,
Yorgan çoktan başının üstünde…
Dertlerinde, sıkıntılarında kahvenin hatırıda!
Dışarılarda ben varmıyım bilmem!
Birileri beni anarmı bilemem!
Sokaklar da izlerim, taşlarda kalmış mıdır!
Kaç mevsim yağmurları, onları yıkamış mıdır.
Ya gölgelerim, dar sokakların aydınlık yerlerinde,
Bir yerlere aksetmişmidir, hatrı kalsın dercesine!
Bir iz, bir ad, bir anı, kırk yılı çoktan geçtim.
Bir fincan kahve kıymetinde; bir hatırlama hatrı kalmış mıdır?
Nazan Şara Şatana