Gönderi

Eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda en ileri ülke olan İsveç, içinde cinsiyete dair hiç bir uyaranın bulunmadığı, her çocuğun ayni renk ve tarz giyinip aynı oyuncaklarla oynadıkları öncü okulları kurdu bile.77 Cinsiyetsiz okullar, Avrupa toplumundan bile “yeni bir tarikat”m dünyaya dayatılması eleştirisi ile karşılandı.73 Sözleşme savunucularının, Yapı Kredi Yayınları'nın Kız Çocuk Hakları Bildirgesi ve Erkek Çocuk Hakları Bildirgesi isimli kitaplarından haberdar olmadığını da düşünemeyiz. Kitaplarda; Kız ve erkek olmanın hiçbir kalıba sokulmaması gerektiği, İsteyenin istediği hayatı yaşayabileceği, Zevklerin ve yaşamın tartışmaya kapalı olduğu gibi mesajlar yer alıyor. Söz konusu kitaplar, sosyal medyada eleştirilince yayından ve satıştan kaldırıldı. İsveç modeline ne kadar da benziyor: İsveç’te okul öncesi eğitim veren cinsiyetsiz okullarda kız ve erkeklerin ayrı oyuncakları ve oyun alanları bulunmuyor. Aynı anda, aynı oyuncaklarla oynayan çocukların herhangi bir cinsiyete “zorlayarak” bir eğilimi olmaması amaçlanmış. Bu iki okulun ismi Nicolaigarden ve Egalia. Egalia, Latince’de eşitlik anlamına gelen bir kelime. Okulda “çocukların belirli cinsiyet sınırları içerisine hapsedilmediği” dile getirilirken, çocuklara kız yahut erkek olduklarına dair herhangi bir ifadeyle hitap edilmiyor. Okulun temel prensiplerinden biri, kızlara kız, oğlanlara oğlan dememek! Bunun yerine “arkadaş” veya “çocuk” diyorlar. Çocuklar daha çok isimleriyle çağrılırken, cinsiyet ihtiva etmeyen Türkçede “o” anlamına gelen “hen” zamiri de kullanılmakta. Okulda kullanılan kitaplarda sadece klasik anne-babaya değil, eşcinsel çiftlere de yer veriliyor.79 Bu tarz okulların yakın dönemde Türkiye’de de açılması taleplerinin reddi hâlinde AB kriterleri ve AİHM ne diyecek? Bu sorunun cevabını İs' tanbul Sözleşmesi savunucularının vermesi gerekiyor. Soruyu, “Çocukları kim koruyacak?” diye de sorabiliriz: KAOSGL Dergisi’nin 154. sayısında dosya konusu “çocuk" idi. Çocuk olmak, çocuk hakları gibi konuların yer aldığı dergide LGBT’li çocuk ve gençlerin deneyimlerine yer verildi. Ailenin “antisosyal bir kurum” olduğu fikri üzerinden toplumsal sınıf ve cinsiyet rolleri eleştirildi. Çocukların cinsiyet haklarından ve cinsel tercihteki özgürlüklerinden bahsedildi. Derginin çizimleri Tarlabaşı Toplum Merkezi’ne katılan çocuklara ait. Merkez uzun zamandır çocuk hakları üzerine yürüttüğü çalışmalarda LGBT’yi de işliyor.80 Bugün “Onur Yürüyüşleri” adıyla 8-10 yaşındaki küçücük çocuklar “cinsel obje” gibi giydirilerek dünyanın en “medeni” şehirlerinin caddelerinde yürütülüyor, dans ettiriliyor. Bir LGBT grubu tarafından “süper özgürlük” diye paylaşılmış 8 yaşında bir başka erkek çocuğu. Çocuk videoda şunları söylüyor: “Bence herkes istediği her şeyi yapabilir. Eğer aileniz bundan rahatsızsa yeni bir aile bulursunuz. Arkadaşlarınız rahatsızsa yeni arkadaşlar bulursunuz.” 8 yaşında bir çocuk bunları “özgürlük kavramı” üzerine yaptığı engin araştırmaları neticesinde söylemiyor. Bunlar çocuğa ezberletilmiş. Hasta aileleri ya da LGBT dernekleri aracılığı ile verilen eğitimlerde. 8 yaşında kadın görünümüne girmiş erkek çocuğunun ELLE Sponsorluğunda servis edilip 10 milyon görüntülenme alması artık “normal” bir durum. Bunu eleştirmek “homofobik gericilik” oluyor!8ı İstanbul Sözleşmesine eleştiri getirmek de bu çevreler tarafından “homofobik gericilik’le suçlanıyor. Sayısız örnekle çoğaltılabilecek bu rezaleti görmezden gelerek “komplo teorisi” diye anmaya devam mı edeceğiz? Ben etmiyo. rum ve soruyorum: Çocukları kim koruyacak?32 Tüm bunlar Toplumsal cinsiyet eşitliği ve bunu güvenceye alan İstanbul Sözleşmesinin bir gereği/uygulaması hâline gelirse ne olacak? Şimdi Sözleşme karşıtlarını homofobik/transfobik gericilikle damgalayanlar, bu sapkınlıklara izin verilmemesini, engellenmesini AİHM’e taşıdıklarında çıkacak sonucu bugünden öngörebiliyoruz. Feminist veya eşcinsel olmadıkları hâlde Sözleşmeyi savunanlar da sonucu Öngörebiliyorlar mı?
·
56 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.