Gönderi

Ankara Neden Başkent Oldu?
Ankaradaki Meclis'in meclis sistemi olarak konvansiyonel ihtilâl meclislerinden önemli farkı vardı. Meclis üyeleri içerisinde muhalif gruplar vardı. Bu muhalif gruplar sadece sol veya muhafazakâr değildi aynı zamanda Enver Paşa'yı tutan Ittihatçı militan grup vardı. Mustafa Kemal Paşanın asıl uğraştığı takımda bunlardı. Bunların amacı Türkiye sınırlarının ötesinde olduğu bilinen Enver'in Türkiye'ye girmesi ve etrafındaki grubu toplamadıydı. Açıkçası Sakarya Meydan Muharebesi kazanılana kadar da bu karaltı devam etmiştir. Meclisteki muhalif gruplar içinde cumhuriyetçi eğilimlere karşı olanlarda vardı. Hilafet ve hatta saltanatın muhafazasını düşünüyorlardı. Nitekim hilafetin kaldırılması Istiklâl Savaşı kumandanlarının bazılarını karşı karşıya getirdi. Özellikle Erzurumdan gelen Müdafaa-i Hukuk grubu Mustafa Kemal, Ismet ve diğer milliyetçilerin karşısında muhafazakâr düşüncelere sahipti. Raif Hoca bu grubun başını çekenlerdendi. Ileri de Lazistan Mebusu Mehmed Sudi de böyle böyle bir düşünceye katıldı. Bu grup ancak 1924 Meclisinde tasfiyeye uğramıştır. Milli Mücadeleyi yürüten grupların içerisinde bir insicam olmasa da muhalefetin zaman zaman savaşın idaresini ve alınması gereken zecri kararları bile güçlüğe soktuğu bilinmektedir. Dolayısıyla Istiklâl Savaşı döneminde ki meclis tarihte umulmayacak kadar erken demokrasi deneyimi vermiş sayılmalıdır. (Syf.: 196) Tüm organizasyon için Ankara'nın seçilmesi tesadüf değildi. Bir defa Ankara hem Erzurumdan hem Sivastan hemde Kayseriden daha örgütlüydü, zengindi. 19.yüzyılda tiftik ve tahıl ticareti konusunda büyük atılım yapmıştı. Demiryolu hattındaydı ki bu hattın Ankara'ya gelmesi için yerel tüccarlar tarafında yardımlar yapılmıştı. Demiryolu, Ankara'ya ciddi bir katkı sağlamıştı. Unutmamalı, Kayserinin de istediği demiryolu oraya ulaşamamış ancak hususi bir mekanizmayla Kayseri tüccarının imalatını Ankaraya kervanla taşıyıp oradan itibaren tenzilatla sevki sağlanmış ve ancak Cumhuriyet döneminde şebekeye bağlanmıştı. (Syf.: 197) Ankara 15. ve 16.yüzyıllarda 20 bin nüfuslu bir şehirdi;bir önemli vilayetin, Tanzimat sonrası deyişiyle vilayetin başkentiydi. Bugünküne ilave olarak Kayseri ve Bozok dediğimiz Yozgat sancağı da eyalete bağlıydı. Romadan beri Galatya eyaletinin başkenti Ancrya olarak önemli bir askerî merkezdi. Ünlü Galatya Krallığı'nda yani Keltlerin istilasıyla kurulan bu coğrafyada da zamanla Yunanca hakim oldu. Ama gene de isimlerde, adetlerde Galat-Kelt kültürü yaşanmıştır. Bizans dediğimiz Orta Çağ Roması, topladığı her taşı, hatta eski dönemin sanat eseri parçalarını dahi Ankara Kalesini inşa etmek için kullandı. Şehir devamlı istila tehditi altındaydı. Doğrusu Selçuklu döneminde de aynı şey yapıldı. Nitekim Timur'un orduları da şehri kuşattı ama şehri şehirliler savundu. Ankara ahilerini oluşturan lonca mensubları bir kardeşlik dayanışması içinde hem şehri yönetiyorlardı hemde birbirleriyle çatıştıkları görülmezdi Timur'un ordularına bile dayanmayı başarabilmişlerdi. (Syf.:199) İlginç bir şehirdi:gayr-ı müslümlerden hemen her cemaat vardı. Ankara Yahudileri özgün bir zümreydi. Hattâ şehrin narh listelerinde uzak bir bölgeye has olan zeytinyağı görülür çünkü Yahudi ailesinin "koşer" yemek yasaklarından kurtulup istediği yemeği tatlısı, tuzlusu, etlisi ve yağlısıyla yapabilmek için çıkış yolu zeytinyağıdır. Şehrin Ermeni tüccarları tiftik ticaretine karışmış, halk manifaktürle belini doğrultmuştu. Ankara 17.asrın sonuna kadar kumaş ihraç merkeziydi. Romalı imparator Caralla'nın hamamlarının kalıntılarının yanında, Polonyalısından Ingilizine kadar yabancı tüccar kabirlerine rastlanır. Topkapı Sarayında düzenlediğimiz "Kremlin Hazineleri" sergisinde bütün piskopos ve çar ornatları içinde Ankara sofu azametle yerini alıyordu. Isveç'in piskoposları bile Ankara sofusundan cüppe giyerlerdi. 19. asır boyunca Taşhan, bugünse Inkılâb Müzesi olan Ittihat Terakki Kulübü gibi binalar inşa edilmişti. Milli Mücadele hükümetinin buralara yerleşeceği açıktı. Nitekim güneydeki Istasyon binası, Keçiören - Kalaba yolunda ki Ziraat Mektebi, gene o civarda ki Sarıkışla, vilayet konağı başta olmak üzere devlet daireleri ve bazı okullar Ankara hükümetinin yerleşim yeri oldu. (Syf.: 200) "Ankara nasıl başkent oldu?" sorusunun cevabı halen kolay verilmiyor ama galiba bir husus açık: Izmır stratejik bakımdan pek olumsuz yerdeydi; 1920 başlarında Istanbul ve Konya'daki muhalefetten ise ya hoşlanılmamış yada çekinilmişti. Zafer Ankara'da kazanılmıştı ve galiba bu şehrin başkent olmasına Istiklâl Savaşı kumandanlarından çok evvel etraftaki bürokrasi karar vermiş ve telkine başlamıştı. Doğrusu Ankara'da bunu hak etmişti. Özetleyecek olursak; Milli Mücadele döneminde Ankara'nın tarifi herkesi yanıltıyor. Başkentimiz, geçen asırda Anadolu'nun en Avrupaî şehriydi. 19 ve 20. asırda ticari bakımdan pek çok Anadolu şehirlerine göre dış dünya ile çok fazla teması vardı. Avrupalı doktorlar, konsolosluklar, yabancı okullar, Ermeni ve Katolik cemaatiyle zengin tiftik tüccarları buradaydı. Şehir, iş ve girişim kabiliyeti olan insanlarla doluydu. Bu şehir bu özellikleri nedeniyle Istiklâl Savaşı'nın direniş merkezi olmaya kendisi aday oldu. Diğer şehirlere gelince Erzurum Kongresi, bizim bildiğimizden daha az delegeyle toplandı, Sivasta çok kalabalık yoktu. Orada Mustafa Kemal Paşayı sıcak karşıladılar ama Sivas uzaktı, bir merkez olamazdı. Mustafa Kemal Paşayı en büyük destekle karşılayanlar Ankaralılardı. (Syf.:201)
Sayfa 196Kitabı okudu
·
32 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.