Gönderi

youtu.be/N05VRoSoiL4 Ben yamyamım albayım: Çiğ etten -insan etinden- midesi bozulan bir yamyam. Acıklı bir yamyam değil mi? İşte benim dramım albayım! Zaman her şeyi bozuyor albayım. Ona kendimi göstermek istedim ve sonra da acıklı görüntümü örtmek için meseleyi gürültüye getirmeğe çalıştım. Fakat hatırlamıyorum albayım., Allah kahretsin hatırlamıyorum. Bir takım bağırmalar, ağlamalar duyar gibiyim; bir öfkenin, sebepsiz bir öfkenin yükseldiğini görür gibiyim. Peki ne yaptım? Ne söyledim?“ Oturdu. "Beni tahrik etmiş olmalı. Bilmeden bir yere dokunmuş olmalı. Herhalde ben de kendimi korumadım. Hayır yalan! Korumuş olmalıyım. Her hareketimi hesaplamış olmalıyım. Küçük hesaplar yapmış olmalıyım. Kalbi çalıştıralım albayım; kalp hareketleri yapalım. Kalbe giden damarları genişletelim: İkialtı sekiz beş. Koşalım, durmadan koşalım. Herkes kendine bakmalı. Herkes kendini sever. Aziz varlığımızı koruyalım, aziz aklımızı koruyalım. Bizi, biz olduğumuz için sevmezler;sağlam olalım. Bizim oyunları bir arkadaşa okuyordum albayım; o günlerde bir kıza aşık olduğu için beni dinlerken uyukladı. Yalan albayım, böyle bir şey olmadı; fakat olabilirdi. Her an tetikte olalım. Kötü ihtimalleri bir bir düşünelim. Beyin jimnastiği yapalım. Birkötü ikikötü üçkötü dörtkötü. Şimdi hep birlikte nefes alalım. Koşalım albayım, durmadan koşalım. İtirazlarınızı dinlemiyorum albayım. Koşuyorum.” Koşarak odadan çıktı, merdivenlerden inerken düşüyordu. Hemen masanın başına geçti. Kaldığımız yerden devam edelim. Canavar ben değilim. Belki de canavarım. Son günlerini bu odada geçirmek zorunda kalan emekli bir canavar. Can sıkıcı anlarını hatırlayarak acıklı canavar sesleri çıkaran bir kara ejderi. Vuuu vuuu! Canavarın en kötü günleri hangisi? Canavar takvimine göre perşembeleri. Çünkü perşembeleri sevmem. O günleri hatırlamak istemem. Hangi ‘ogünleri’? Sevmem işte. Özellikle perşembe günleri pencereden bakıyorum: Gaz tenekeleri var, içlerine toprak doldurulmuş. Kim doldurmuş? Ben doldurdum. Karışık bir takım tohumlar ve çiçekler satan adama dedim ki: Bana bir çiçek ver. Arsız çiçeklerden verdi. Bilirsin işte: Begonya mı derler? Kırmızıdır, mat yapraklıdır, kötü boyanmış mahalle kadınları gibi bir çiçektir. Elimden bu kadarı geldi. Belki ayrıca, kuru akvaryum içinde solucan da beslemeliyim. Mide adelelerim kuvvetlenince onu da yaparım. Sen tabii, perşembe günleri ne olduğunu merak ediyorsun. Bu sözlerin sonunda esaslı bir itiraf bekliyorsun.Yok canım, beden eğitimi derslerinden nefret ederdim altı yıl boyunca her perşembe bu münasebetsiz ders vardı. İsmini bile yazmak istemem bir daha bu sıkıcı dersin. Öyle sözler ediyorum ki, ne ağlanır ne de gülünür bunlara değil mi? Bir zamanlar insanları güldürürdüm. Ne yapalım? Komedi aktörleri bile sonunda duygulu filimlerde oynamaya özenmiyorlar mı? Ben de kalabalık yerlerde ağlayan sarhoşlara döndüm. İnsan böylelerini görünce meyhane kapısını vurduğu gibi çıkar gider. Sevgi'nin bir akrabası vardı: Ergun gibi bir şeydi adı. Bak o gülmezdi sözlerime. Çünkü Selim Bey miydi neydi bir akraba vardı orada. Onun mirasına göz koyduğumuzu sanırdı bu Ergun. İnsanların adlarını da unutuyorum artık. Bir kız vardı, onun da adını unuttum; oysa aylarca dolaşmıştım bu kızla.Üstelik bir kere de ağlatmıştım onu. Fazla ağlamasına fırsat kalmadan kaçtım, kız benimle evlenmek istiyordu çünkü. Kalemi bıraktı. Bir kadını daha ağlatmıştın. O kimdi. Düşündü. Evet, yüzü yaralı bir kadındı. Anadolu'daydım albayım. Pokerde kaybetmiştim. Şöförle muhasebeciyi randevu evine götürecektim. Öyle söz vermiştim. Sonra nasıl oldu bilmiyorum, bir kamyonda gidiyorduk -artık olayların bazı kısımlarını hatırlamıyorum-şehre varınca onları randevu evine götürecektim. Kumar borcuydu. Oysa yol boyunca yemek paralarını da ben vermiştim. O sayılmamıştı. Otelde kalmıştık. Onlar horlamışlardı. Korkudan ve gürültüden uyuyamamıştım. Onları uyandırmak ve ben ömrümde hiç randevu evine gitmedim,demek istemiştim. Benim bu insanların içinde ne işim vardı? Onlardan nefret ediyordum. Bununla birlikte sanki onlara yaranmak istiyordum. Allah kahretsin, onlarla çok samimi bir görüntü içinde konuşuyordum. Bu adını unuttuğum kızı da anlattırmışlardı bana sonunda. Çok baskı yapmışlardı: Karılarıyla nasıl yattıklarına kadar bu konuda en ince ayrıntılara girmişlerdi. Bir şey söylemezsem çok ayıp olacaktı. İşte zora gelemiyordum.İşletme müdürü de kızını benimle evlendirmek istiyordu, ikide birde yemeğe çağırıyordu beni. Muhasebeci de kamyonda giderken sırtıma vurup duruyordu; sana şu kızı yapalım diyordu. Bana yapıyorlardı. Nazmi de yapmıştı: Behçet'in karısıyla ilişki kurduktan sonra bana da bir kadın yapmıştı. Bir gece, daha önce hiç gitmediğim bir evde birdenbire kadını yanımda bulmuştum. Burası kadının eviydi. Nazmi de Behçet'in karısıyla birlikte yatak odasındaydı. Kadın pantalon giymişti. Neden kumarda kaybettim? diye hırsla vurdu yumruğunu masaya. Neden o gece otelde horlayanları uyandırıp, adını şimdi unuttuğum kızla yattığım yalan! diye suratlarına bağırmadım? Neden pantalonlu kadını -çirkin ve ihtiyar olduğu halde- divanda öptüm? Sonra, Allah kahretsin, bu pantalon yüzünden bir şey yapamadım. Çünkü kadın nazlandı. Hay Allah! tabii ilk gece olmazdı, kadının da bir şerefi vardı. Neden Behçet'e de ihanet ettim? Nazmi, onun karısıyla yatak odasına gidince neden kaçıp gitmedim? Kadın, sevgilim,dedi. Rezalet. Annem yaşındaydı. Hayır, belki daha büyüktü. Pantalonu çıkarabilseydim mesele yoktu. Bile bile kötülük budur işte. İlk gece okşayacaksın, ikinci gece… Kadın sonra Nazmi ile ne haberler gönderdi? Büsbütün küçüldüm. Kadının kulağına da o gece Allah bilir, sevgilim filan da dedim. Nazmi, pantalon meselesine çok güldü. Aman Allahım! Demek ona da anlattım! Bir pantalon yüzünden küçüldüm. Hayır, küçüldüğüm halde, bir pantalon yüzünden… Aynı şey. Kendimi sattım, vermediler; ya da bunun gibi bir şey. Sonra ne oldu randevu evinde? Yüzü yaralı kadınla da yatamadım işte. Onlar oteldeydi horlamalarını sürdürüyorlardı. Erkenden çıktım, bir randevu evi buldum. Nasıl bulduğumu Allahtan hatırlamıyorum. Belki otel katibine sormak alçaklığını filan göstermişimdir. Kadının göğüsleri küçüktü, çok da uğraştı benimle, hayır yüzü yaralı değildi, yüzüne bant yapıştırmıştı, hayır böyle bir resmini vermişti, yıllarca cüzdanımda taşıdım, yalan,aylarca, belki de günlerce, ne uzatıyorsun? Cüzdanıma bir bakayım, olur mu canım? elbette yok işte, kadını ağlattım sonra, neden ağlattım? çünkü yatamadım, bir şey yapmam gerekiyordu ona, ben de ağlattım, o işi yapamadığıma göre, beni öptü ağlarken, evet, bir ıslaklık hatırlıyorum yüzümde, tuzlu bir ıslaklık, sonra o işi de yaptık, yattık yani, demek istiyorum ki tam değil, ben geldim yani sonunda, kadın benimle alay etmedi, birtanesi etmişti çünkü, onun için sevmezdim böyle yerleri kadını ağlatmıştım, çünkü sarhoştum, çünkü ne yaptığımı bilmiyordum, yalan, hayır doğru. Kadına söz vermiştim tekrar gelirim diye. Ben de sahte acımacının biriyim. Bu kadına hiç olmazsa bir kere daha gidebilirdim, belki ikinci seferde başarılı olurdum. Şimdi gitsem bulabilir miyim acaba? Polis kayıtları filan. İmkansız mı? Ne yapabilirdim? Elbette sonunda bir kadına gidecektim.İnsanlardan kaçamazdım. (Mektubu yazmağa devam etmeliyim). Bunları kime anlatmalı? Bilge'ye. Mektubu yazmalısın. İnsanlar bilmeli. Belki yarın ölürsün çünkü. Bunları hemen yazmalısın. Götürüp postaya atmalısın. Yolda giderken de kimseyle mesele çıkarmamalı. Kafamda, demek istiyorum. Fakat onlar ne meseleler çıkarıyorlar. Yolda karşıdan karşıya geçerken bile mesele çıkıyor: Otomobiller, insanı nefretle sıyırarak geçiyor. Önüne baksana, beni çiğneyecektin alçak! Araba uzaklaşıyor,işkence devam ediyor. Bana alçak diyemezsin. Otomobil gidiyor, kavga kalıyor. Kafama işkence ediyorlar. Sizi şikayet edeceğim. Adam pis pis gülüyor. Ne gülüyorsun? Ben sana gösteririm. İhtilal yapıyoruz, ben diktatör oluyorum. Ben karşıdan karşıya geçerken bana gülen şöförü, arabasıyla yanımdan hışım gibi geçen haini bulup getirin. Biz ihtilali bunun için yaptık. İşte seni yakaladım. Karşımda domuz gibi susup durma. Özür dile, yerlere kapan, bir şeyler söyle. Olmadı. Bilge'nin mektubunu göndermeli. Postahaneye gittik. Pul verir misiniz? Bozuk paranız yok mu? Olsaydı verirdik. Bozdurun gelin. Canım işim acele. İşiniz aceleyse bozuk parayla dolaşın. Bu durakta inecektim. Daha önce söyleseydiniz; bu tarafa bakmadınız ki. Posta memuruyla biletçiyi de yakalayın; hepsini birden kurşuna dizin. Önce bana getirin.Sorgu sual yok, götürün. Bir de şey vardı… Ne vardı efendimiz? Adam yolda gidiyordu, sert bir görünüşü vardı, bana çarpabilirdi. Çarptı mı efendimiz? Susun. Her ihtilalin bir başkanı olur, herkes onu dinler. Çarpsaydı elbette özür dilemeyecekti. Beni kızdırabilirdi. Ben öfkelenince sırıtabilirdi. İnsanlar her gün birbirlerine neler yapıyor. Her gün başkalarında görüyoruz da aman bize bulaşmasın diye susuyoruz bu kötülüklere. Adam benden kuvvetli olabilirdi, ben onun peşinden koşabilirdim, yakasına yapışabilirdim, beni itip yere düşürebilirdi. Onu da yakalayın. Gözüm görmesin yalnız. Bu sahneyle karşılaşabilecek kadar kuvvetli hissetmiyorum kendimi. Diktatörler hassas olur. Ben de kötü ihtimalleri düşünmekten hassaslaştım. Fakat sağlığımı da bu duyarlığıma borçluyum. Çünkü, insanın düşünceleri gerçekleşmez. Kötü şeyler düşünürsen kötü şeyler gerçekleşmez. Korktuğun her olaydan, başına gelmesinden ürktüğün her kötü raslantıdan kaçınmak için onu ayrıntılarıyla düşünürsün hemen. Ayrıntılarıyla düşünmek şart. Yoksa bir noktayı bile düşünmeyi unutsan o nokta başına gelir. Yalnız yaşayanlar her şeyi hesaba katmak zorundadır. Başka türlü korunamazlar. Başka türlü yaşayamazlar. Allahım neler düşünüyorum! Düşün oğlum Hikmet. Düşün ki bunlar başına gelmesin ha-ha. İyi şeyleri düşünmekten kaçın sadece. Onlar başına gelsin. Mesele bu kadar basit işte. Daha önce bunu neden akıl edemedim? Peki, insan düşüncesini durduramazsa ne olacak? Hiç durmadan kötü olayları düşün; iyi olayları düşünecek vaktin kalmasın. Bunu da kimseye söyleme, büyüsü bozulur sonra. Başıma kötü işler gelecek, başıma kötü şeyler gelecek. Bilge'yi bir daha göremeyeceğim, hiç göremeyeceğim. Bilge beni ne yapsın? Sevmiyor işte, sevmiyor sevmiyor. Mektup yarıda kaldı yahu, devam edelim: Kendimi iyi hissetmiyorum Bilge. Beni bir daha görmek isteyeceğini sanmıyorum. Kendimi suçlu hissediyorum. Doğduğum günden başlayan bir suç dizisi içindeyim. Seni görmek istemiyorum, seni görmek istemiyorum. Aynı olayları bir daha yaşayacak gücüm kalmadı. Beni unut -belki de unuttun- beni unut. Başıma gelecekleri düşünme. Ne yaptığımı, nasıl yaşadığımı merak etme. Sana anlatması zor. Sevmesini bilmeyenler, kaderlerine razı olmalıdırlar. Oluyorum. Eyvallah.İyi değilim, fakat üzüntülü de değilim bak gülüyorum: Ha ha. artık senin için bir yabancı olan H.H.H.(Ha-Ha Hikmet)
·
274 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.