Gönderi

233 syf.
9/10 puan verdi
·
Read in 23 days
Zizek'in, sinema ve edebiyat ağırlıklı olmak üzere popüler kültür ürünlerini analize tutarak Lacancı teoriye yaptığı bu girişte, arzu, dürtü, müstehcen yasa, bakış(gaze), sinthome, Gerçek gibi kavramlara ağırlık verilir. Özellikle bakış(gaze)'ı Hitchcock filmlerinden hareketle yorumlar Zizek. Lacan'ın 11. Seminerde söylediklerini de göz önüne alınca bakış'ın oluşum mekanizması benim için hala netlik kazanmadı, onun ne olduğundan ziyade nasıl olduğunu/oluştuğunu kavrayamadığımdan üzerine yazmayı ileri okumalardan umuyorum. Şimdilik aşağıda 20. Seminer Encore'deki şemayı ele almakla yetinicem, ek olarak kitaptaki filmleri not olarak bırakıyorum. Lacan'ın 20. semineri Encore'deki şeması >> (i.imgyukle.com/2020/07/19/SO0H...) Zizek kitabının yedinci bölümünde "Nesne Var Nesne Var" başlığı altında, dürtü ve arzu nesnesi dışında psikanalizdeki bir başka nesneyi tanımlar; küçük Gerçek nesnesi. Dürtü ve arzu nesneleri? Arzuyu, doğduğu yer olan ihtiyaç-talep ikilisinden hatırlayacak olursak o, talepten ihtiyacın çıkarılmasıyla artık kalandır. Talebin karşılayamadığı koşulsuz aşk beklentisinin, geride özneye bıraktığı şey olan arzu, metonimik, diyalektik bir harekettir. Bu nedenle öznenin arzu ettiği nesne her zaman başka bir nesnedir. Arzu, özneyi, nesnesine kavuşmaya, onu ele geçirmeye, onunla birleşmeye ve tatmine sevk eder ki bu mümkün değildir. Ve bu mümkün değillik noktasında dürtüye dönebiliriz çünkü (her) dürtü ancak bir kısmi dürtü olduğu gibi yine kısmi bir tatmin getirir. Dürtü, arzunun içine daldığı diyalektik ağdan uzak bu diyalektik harekete direnen taleptir. Dürtü arzunun aksine inatçıdır, "mekanik bir ısrardır". Bir hedefe/nesneye varmaktan ziyade onun etrafındaki yolu turlar, nesneyi tavaf eder. Dürtü, arzu gibi mitsel bir birleşmeyle nitelenemez, tek amacı/isteği, nesnenin etrafındaki yörüngeyi tekrarlayabilmektir, başladığı yere geri dönebilmektir. Fakat burada Freud'un dürtü (trieb) ve içgüdü (instinkt) kavramları arasındaki ayrımını hatırlamak gerekebilir. İçgüdü, daha ziyade doğuştan gelen kısmen sabit bir ilişkiyi ima eder ancak dürtünün biyolojiyle bir bağı yoktur, o tamamen simgesele aittir, kültürün bir yaratımıdır ve tabi dürtü kendi döngüsel hareketiyle jouissance'ın bir boyutunu temsil eder. Dürtü ve arzuya değindikten sonra Zizek’in bu ilk iki nesne türüne göre daha ilginç olarak bahsettiği gerçek parçasına şema üzerinnden bakalım. Üçüncü nesne olan bu "küçük Gerçek parçası" doğanın, öznenin arzularına, yaşamına, fantazilerine olan kayıtsızlığını, olan bitenin absürdüğünü temsil ettiği kadar bu anlamsızlığa katlanabilmeyi de mümkün kılar. 20. seminerdeki şemaya baktığımızda gördüğümüz şey üçgenin ortasında J ile gösterilen jouissance'a, öznenin haritalandığı borromeo düğümün üç başarısızlık noktasından/nesnesinden karşı koyuşudur. Şemada üçgenin kenarlarını oluşturan vektörler, örneğin S---->G vektörü, "simgeselin Gerçek'leşmesi" olarak okunur ve vektörün yolu üstünde konumlanan "a" (objet petit a) da buradaki başarısızlığı ve onu cisimleştiren nesneyi belirtir. Simgeselin Gerçek'i temsil etmedeki başarısızlığı olan objet petit a, özne için saf bir hiç'tir. a, simgeseldeki boşluğun oradaki cevapsızlığın yani negatifin pozitif bir sunumudur ve imgesel bütünlüğe ihanet eder. Arzunun sebebidir, eylemin hareket noktasıdır ancak kendi içinde kayıtsız bir hiçtir. Gerçek'teki delik, öznenin fantazisini bocaladığı boş bir perdedir. Bu birinci tür nesne olan arzu nesnesi olarak okunabilir. G---->İ vektörüne bakalım, yolumuzun üzerindeki başarısızlık noktamız "büyük fi"(bunu "O/" olarak işaretlicem), çocuğun anneye atfettiği simgesel fallustur, ki bunun gerçeklikte hiçbir dayanağı yoktur O/, na-mavcut gösterilenin gösterenidir. Zizek yazılarında O/ için "bizi bir şeyi yüce saymaya yönelten nesnedir" der. Önemsiz herhangi bir nesne aşkın anlam ve amacıyla simgesele yardım eden imgesel fallik nesnenenin dikkat çekici, büyüleyici ve tatmin edici cazibesini üstüne alır. Ve psikanalizdeki ikinci nesne olan dürtü nesnesi olarak okunabilir, yani mide bulandırıcı jouissance'ı cisimleştiren imgedir. İ---->S vektörüne bakalım, bu kez ki başarısızlık noktamız çizik Öteki'dir ([S(A/) olarak işaretlicem]. Simgesel, içeriksiz bir farklılıklar dokusudur ve onun anlam gösterisini onaylayacak hiçbir şey yoktur. S(A/), gerçeğin küçük bir parçasıdır, hakikattir, "hepsi olmayan" dır. İmgesel simgesel ve Gerçek'in birbiriyle olan bu ilişkilernden gelen başarısızlık nesneleri, ortadaki Jouissance'a karşı koymanın üç yoludur ve bu da bizim gerçeklik alanımızı oluşturur. Jouissance, bizim kastrasyonda ödediğimiz bedeldir ancak bizi hem iten hem çeken bir özü vardır. Peki böylesine bir anlayıştan geriye ne tür bir özne kalır? Bu uzun alıntıyla bitirelim: - Lacan'a göre Freud, "akıldışı dürtülerin kurbanı" şeklinde, Lebensphilosophie*'ye özgü bir insan imgesi önermez hiçbir şekilde; Aydınlanma'nın temel jestini koşulsuz benimser: Geleneğin dışsal otoritesini reddeder ve özneyi boş, biçimsel bir negatif özilişki noktasına indirger. Sorun şudur ki kendi kendinin güneşi olarak "kendisi etrafında dönen" bu özerk özne kendinde "kendinden fazla bir şey"le, merkezinde yabancı bir bedenle karşılaşır. Lacan’ın uydurduğu extimité terimi tam da bunu, mahremiyetin ortasındaki yabancıyı adlandırmayı hedefler. Özne tam da "sadece kendisi etrafında dönerek", "kendinde kendinden fazla" olan bir şeyin, Lacan’ın Almanca das Ding sözcüğüyle atıfta bulunduğu travmatik keyif çekirdeğinin etrafında döner. Özne bu döngüsel harekete, çok yakınına yaklaşılmyacak kadar "sıcak" olan Şey'le arasındaki mesafeye verilen bir addan başka bir şey değildir belki de. Özne, işte bu Şey sayesindedir ki evrenselleştirilmeye direnir, simgesel düzen içindeki bir yere -bu boş bir yer olsa bile- indirgenemez. İşte bu Şey yüzündendir ki komşuna duyduğun sevgi bir noktada zorunlu olarak yıkıcı bir nefrete dönüşür. Ne diyordu Lacan? Seni seviyorum, ama sende senden fazla bir şey, objet petit a var, bu yüzden de seni sakatlıyorum. - (s. 224-5) *Lebensphilosophie, felsefenin en önemli odağı olarak yaşamın anlamını, değerini ve amacını vurgulayan felsefi bir düşünce okuludur. [Wiki] Adı Geçen Hitchcock Filmleri Psycho (1960) - The Birds(1963) - Rear Window (1954) - Vertigo (1958) - North by Northwest (1959) - Notorious (1946) - The 39 Steps (1935) - Strangers on a Train (1951) - The Man Who Knew Too Much (1956) - Frenzy (1972) - The Lady Vanishes (1938) - Turn Curtain (1966) - Saboteur (1942) - Lifeboat (1944) - Foreign Correspondent (1940) - Young and Innocent (1937) - I Confes (1953) - Under Capricorn (1949) - The Trouble with Harry (1955) - Rope (1948) - Shadow of a Doubt (1943) - Mr. & Mrs. Smith (1941) Diğer Filmler The Maltese Falcon (1941) - Woman in The Window (1944) - Creepshow (1982) - Night of The Living Dead (1968) - Empire of The Sun (1987) - The Elephant Man (1980) - Lady in the Lake (1946) - The Sting (1973) - The Edge (1966)- The Great Dictator (1940) - Limelight (1952) - Monsieur Verdoux(1947) - Manhunter(1986) - Out Of Africa (1985) - Murder My Sweet (1944) - Out of The Past(1947) - Body Heat(1981) - Shane(1953) - Le de Samourai(1967) - Following (1998) - Seven Brides for Seven Brothers (1954) - The Shootist (1976) - Bronyenosyets Potyomkin (1925) - Mad Max I ve II (1981) - When a Stranger Calls (1979) - Brazil (1985) - Lili Marlen (1985) - Once Upon a Time in The West (1968) - My Name is Nobody (1973) - Blowup (1966) - Cat People (1982) - The Seventh Victim (1943) - Aliens I, II ve III(1979-92) - Letter from an Unknown Woman (1948) - İçindekiler Önsöz Teşekkür I Gerçeklik Ne Kadar Gerçektir? 1. Gerçeklikten Gerçeğe 2. Gerçek ve Maruz Kaldığı Değişimler 3. Arzunun Gerçeğinden Kaçmanın İki Yolu II Hitchcock Hakkında Asla Çok Şey Bilinemez 4. Külyutmazlar Nasıl Yanılır? 5. Hitchcockçu Leke 6. Pornografi, Nostalji, Montaj: Bir Bakış Üçlüsü III Fantazi, Bürokrasi, Demokrasi 7. İdeolojik Sinthome 8. Postmodernliğin Müstehcen Nesnesi 9. Biçimsel Demokrasi ve Huzursuzlukları Sözlük
Yamuk Bakmak
Yamuk BakmakSlavoj Zizek · Metis Yayınları · 2012389 okunma
··
1,370 views
Adem okurunun profil resmi
İncelemelerinin çoğu kendi alanınla alakalı ve onları daha iyi anlayabilmek için bu alanda okumalar yapmam gerekiyor sanırım :) ama kendi alanının hakkını veriyorsun bunu söyleyip neden yazdığıma gelmek istiyorum. Alfred Hitchcock'un bir sürü filmine (belki de hepsine) değinmiş yazar. Hitchcock filmlerinden en az on tanesini seyrettim. Ve bazılarını tekrar tekrar izledim. Kamerasından çıkan en ufak ayrıntı filmde etkili olabiliyor. Bakış açılarını, nesneleri çok iyi kullanan bir yönetmen bana göre. Bu kitabı okusam şayet Hitchcock sinema kültürünü daha iyi anlamlandırabilir miyim? Onu merak ettim. :)
Mihriban Karadağoğlu okurunun profil resmi
elbette fakat salt, münferit olarak Hitchcock ele alınmıyor ancak Lacanyen psikanalizin dahilinde inceleniyor. Yalnızca Hitchcock için kitabın kimi bölümleri yeterli gelebilir ama şu kitapları önerebilirim belki, Hitchcock Sineması, ve Hitchcock ve Truffaut
2 next answer
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.