Gönderi

Bir gün Celâl Hoca’nın Soğanağa’daki evinde O’nunla sohbetteydim. Şimdi hatırlayamadığım başkaları da vardı. Bulunduğumuz odaya orta yaşlarda, heybetli bir adam girdi. Celâl Hoca, bu yeni geleni: “-Bu benim kayınbiraderim Hafız Cevdet Efendi’dir. Kendisi Şişli Câmii imamıdır. Bak Kadir Bey, bunda senin işine yarayacak mühim bir hâtıra var.” dedikten sonra oturmaya hazırlanan Cevdet (Soydanses) Hoca’ya: “-Cevdet, şu askerliğinde M.Kemâl Paşa ile olan mâceranı anlat da Kadir Bey dinlesin.” dedi. Cevdet Hoca yaşadığı bir vak’ayı şöyle anlattı: “-Ben Balıkesir’de askerlik yapıyordum. Bir akşam gece yarısına yakın yatakhanemize bir çavuş gelerek: “-Aranızda hâfız var mı?” diye sordu. “-Ben hâfızım.” dedim. “-Benimle geliyorsun.” dedi. Giyinip, yatakhâneden çıktım. Ben hasta, ölmek üzere olan biri var da Kur’an okunacak sanıyordum. Birlikte merkez binaya gittik. Kapının önünde çavuş, kapıyı tıklattıktan sonra içeriden: “-Gel!” denilmesi üzerine kapıyı açtı. Selâm ve resmî ta’zim ifâsından sonra: “-Hâfızı getirdim.” dedi. “-Sen çık, O gelsin.” dediler. Çavuş çıktı, ben içeri girdim. Askerce selâm verdikten sonra hazırol vaziyetinde bekledim. Karşımda bir güruh vardı. Önlerinde rakı kadehleriyle yemek yiyip, çerez atıştırıyorlardı. Tavanda mutantan bir avize, gözleri kamaştırmaktaydı. Birçok masa birleştirilerek tek bir masa hâline getirilmişti. Masanın başında gazetelerden tanıdığım M.Kemâl, etrafında ise sivil ve asker birçok kimse yemek yiyip, içki içiyorlardı. M. Kemâl Paşa bana hitâben: “-Sen hâfız mısın?” diye sordu. “-Evet” cevabını vermem üzerine: “-Peki, bize Kur’an’dan bir şey oku.” dedi. “-Ne okuyayım?” diye sordum. “-Sûre-i Rahman oku!” dedi. Bu emir üzerine ben hemen yere çömeldim, cebimden takkemi çıkararak başıma koydum. O, bu hareketimi görünce: “-Bakın, bakın! Nasıl bir ta’zim vaziyeti alıyor!” diye söylendi. Ben duymamazlıktan gelerek Cevdet Soydanses Eûzubesmele’yi çektikten sonra Sûre-i Rahman okumaya başladım. Biraz sonra “Febieyyi âlâi rabbiküma tükezzibân” yâni “Şimdi rabbinizin hangi nimetini tekzib eder, yalan dersiniz?!” mealindeki âyete geldikçe bana elindeki kadehi sallayarak: “-Hangi nimetini tekzip ettik. Kuru fasülyesini mi, yeşil pırasasını mı?!” gibi lâflar atmaya başladı. Mâlumunuz bu âyet orada çok tekerrür eder. Her defasında benzer istihzâlar savurdu ve nihâyet: “-Yeter, yeter artık! Hadi defol!” dedi. Ben ayağa kalkıp çıkmak üzereyken masadaki şişman birisi yüksek sesle: “-Gâzi Hazretleri! Bu millete Tanrı olarak sen yetersin. Başka Tanrı gerekmez!” demesi üzerine umûmî bir bravo ve alkış sesiyle kadehler ayağa kalktı ve: “-Gâzi Hazretleri şerefinize!” sayhalarıyla rakıyı yudumlarlarken ben sür’atle kaçıp, oradan uzaklaştım. Ertesi gün bu şişman herzegûnun kim olduğunu merak ettiğimden mahallî gazeteyi aldım. Orada bu sofranın resmi vardı ve masadakilerin de ismi yazılıydı. Bu mel’unun Yunus Nadi olduğunu oradan öğrendim.” dedi.
Sayfa 406 - Sebil YayıneviKitabı okudu
··
421 views
İsmet İstanbulî okurunun profil resmi
Herkes bilmez..
Serhat okurunun profil resmi
Yunus Nadi Cumhuriyet gazetesini kuran herif. Şaşırmamak lazım. Hafızın da bu fısk ortamında Kur'an-ı kerim okuması garip.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.