"Yaşam ve... ölüm! İşte o kadar!" incelememe kitaptan bu alıntıyla başladım çünkü kitabın ana düşüncesi tamamen bundan oluşuyor. Ben daha önce ölümden bahseden eserler okudum, bunların birçoğu da dini eserlerdi. Ancak görüyorum bir dünya klasiği size ölümü olanca açıklığıyla daha güzel hissettirebilirmiş.
Yaşam nedir? Ölüm nedir? Ölmek için yaşamıyor muyuz? Hepimizin benzer şekilde bir sonu olmayacak mı? Tolstoy bize bunların cevaplarını tokat gibi vermiş.
Esere adını veren İvan İlyiç, kendi halinde normal bir yaşam süren birçoğumuz gibi sıradan bir kişidir. Gerek evliliği, gerek iş hayatı çoğunluğa oldukça benzerdir. Muhtemelen bu çoğunlukta olan her birimizin ölümü de benzer olacaktır ki Tolstoy bunu tüm acılığıyla bize yansıtmış. Ölürken çevremizdeki insanlar biz ölelim diye mi bakacaklar, herkes bir yalan maskesi takıp üzüldü gözükürken aslında içten içe kurtulmak mı isteyecek, daha cenazemizde bizden arta kalan makama oturmak isteyen akbaba(!) lar uçacak mı? Neler olacak sahi, yaşamımız bu kadar benzerken ölümümüz de İvan İlyiç'inkine benzeyecek mi?
Benim de her daim aklımda olan bir şey var: Yaşadığımız yaşam aslında gerçekten yaşamamız gereken yaşam mı? Ölmeden önce bunu pişmanlığını yaşamak, boşa heba edilmiş bir ömür sermayesi ile gözlerimi kapatmaktan hep korkmuşumdur. Hayattaki en büyük pişmanlık ömür hazinesini boşa ziyan etmek olmalı, ki İvan İlyiç de ölüm döşeğinde bunu bayağı bir sorguladı.
Ölümün nefesini ensenizde hissedeceğiniz ve bir kez daha kendinizi hesaba çekeceğiniz bir eser bu. Çünkü ölüm istisnasız herkese var. Çünkü ölüm adam kayırmıyor. Çünkü ölüm hepimizin varacağı son. Bence okuyun, fırsat varken hayatınızı düzene sokmak için çok güzel motive olursunuz. Yoksa ne demiş Müslüm baba, "son pişmanlık neye yarar" :)
Keyifli okumalar!