Gönderi

Ruh ve Yaratılış
Ruhumuz gerçekten yok da hepimiz doğanın bir parçasından mı ibaretiz? Bazen insanlık kozmik kazadan mı ibaret gerçekten de?” diye düşünüyorum ve düşünürken -insan zihniyeti gözlemim kapsamında- ilahi bir dokunuş olduğunu gösteren en ufak bir kanıt maalesef göremiyorum. Doğaya çeviriyorum yüzümü, sonra gökyüzüne ve evreni düşünüyorum; biraz olsun umutlanıyorum. Bu umudum, yaradılışın olup olmadığını bilemeyeceğimi fark etmemden kaynaklanıyor; İnsan zihniyetinden çıkarım yapamayacağımı kanıtlıyor en azından. Perde arkasında gizemli bir yaratıcı kuvvetin olabileceği ihtimalini evrene bakarak veriyorum. Bu benim, insan zihniyetinin, basit bir varoluşu simgelediğini göstermesiyle, bunun yıpratıcı potansiyelinden uzakta kalmamı sağlayan meditasyonum; o zihniyetin darbeleri suratıma her vurduğunda, umudumu -yaratıcı güçten yana- arttırmak için uyguladığım bir meditasyon. Ruhun varlığı konusunda düşüncelere dalıyorum; Belki de insan bedeni içinde sıkışmış olan ruhumuz, kendi doğasını ortaya çıkaramıyorken, mesela bir insan bedenini 2 metrekarelik bir odada elleri ayakları, ağzı, gözleri bağlı bir şekilde, sıkışmış, kımıldayamadığı gibi ruhumuzun da materyalist dünya bedenimizin beyninde sıkışmış güçsüz durumda olduğunu varsayarsak; yağ kütlesi olan beynimizin -kapasitesi kapsamında- her yerine doluşarak sadece o kadarını parlatabilen bir enerji mi? Yani ne kadar güçlü olursa olsun bulunduğu konağı sarıp sarmalayan, dolayısıyla sadece beyin kapasitesi kadar kısmi olarak etkin olan bir enerji olabilir mi? O halde daha küçücük bir ceninken, bir parazitin konakçı araması gibi ruhumuz, bu doğa örneğine benzer şekilde konakçı olan ceninle birleşerek enerjisini, konakçının kabiliyeti kadar kullanabiliyorsa; bebek beyniyle, geçmiş tüm yaşamlarını veya nereden geldiğini unutması olağan gibi görünüyor diyebilir miyiz? Henüz cenin olan konakçıdan, çok daha fazla üstün olan bir parazit olduğunu hayal edersek, bu parazit, konakçıya girip kontrole geçtiği zaman; sadece konakçının kapasitesi kadar davranabilecektir. Çünkü beynin yapısı bellidir; küçük bir ampule 10 kat enerji verip onu patlatabileceğin gerçeği gibi, parazit (öz bilinç) beyni bozmamak ve maddeyi aracı kullanarak materyalist dünyada varlığını sürdürmek için tam kapasitesini ya kullanmıyor ya da kullanabilecek bir beyin kapasitesi olmadığı için kullanamıyor. Cenini bir araba, paraziti ise şoför olarak düşünelim. (Parazit ne kadar üstün olursa olsun, arabanın yapabilecekleri kadar olacaktır ancak) Parça parça düşünelim; bir bedenin kana ihtiyacı vardır; kansız bir beden yaşayamaz. Bir bedenin damarlara ihtiyacı vardır; damarsız bir bedende kan sirkülasyonu olmayacağı için beden yaşayamaz. Bir bedenin bilince ihtiyacı vardır, benliğe ihtiyacı vardır, yani ruh dediğimiz enerjisel forma ihtiyacı vardır; bilinçsiz bir insan olamaz diyebilir miyiz? Kısmen evet, bilinçsiz bir insan muhtemelen genlerden gelen, sadece temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek içgüdülerle hareket eden bir insan olurdu; her hangi bir hayvan gibi. İnsan bedeni öldükten sonra ise bir parazit gibi, ruh da bedeni terk edip başka konakçı arar ya da geldiği yere mi döner?... Bildiğim tek bir şey var; bu dünyanın, çoğu insan için yaşanmaz bir yer olduğu. İnsanlığın mevcudiyetinin açıklamasına, eğer paralel evrenler yoksa “kozmik kaza” demek imkansız görünüyor. Paralel evrenler, sonsuz çeşitlilikte evrenin varlığını gösterdiği için, yaşamın varlığına, hatta insanın varlığına “Kozmik kaza” demeyi mümkün kılıyor. Eğer yaratılmışsak ya da yaratıcı bizzat kendimizsek ve deneyimlemek için bu evreni kurgulamışsak, gerçekten acı bir deneyim sunmuşuz kendimize. Kim bilir, belki de yok edilemez bedenimizle şu anda bir şeyin içinde tahayyül edemeyeceğimiz bir şeyin içinde; bir sanal alemdeyizdir. Belki de, bir yerde tanrıyızdır ve bilincimizi milyarlarca, hatta farklı gezegenlerdeki uygarlıkları da katarsak sayısız farklı bedene bölmüş, tüm yaşamları aynı anda deneyimliyoruzdur; bunun anlamı her ölüşümüzde aslında trilyonlarca, katrilyonlarca, kentrilyonlarca beden içinde yaşıyor, ve maddesel formdan ayrılan ölmüş bedenlerden çıkan toplam bilincimizin bu parçasıyla yeni konakçılara dağılıyoruzdur. Yani tanrı bizizdir. Belki de, her şeyin özünün bir birinden tamamen farklı olsa da aynı atomlardan oluşması ancak farklı titreşimlerle belli bir nitelikler bütünü ve görselliğe sahip olan evrenin canlı ve cansız tüm parçalarının bilinci (ruh) aynıdır, özdür. Belki de, evrenin üstünde evren, onun da üstünde hayal edemeyeceğimiz üstün evrenler vardır da, tanrı olarak kendimizi (kendimi) oraya bilemeyeceğimiz bir amaç için hazırlıyoruzdur... bir insan ile şempanze arasında %1 fark vardır. Bir insandan; tıpkı şempanzeden üstün olduğu gibi küçük bir farkla daha üstün olan bir canlıyı anlamamız mümkün olmazdı. İşte bu acizliğimiz, bu zavallılığımız ile nasıl olur da kendimize ateist/deist vb. Sıfatlar koyabiliriz? Agnostizm; mevcut acizliğimizi simgeleyen en doğru sıfat gibi görünüyor; bilinemezcilik. Tabi bu aciziyete ve eski tarihlerden gelen yaşam biçimine bakarsak, dünyada hala dine ihtiyaç var. O kesime bir şeyler anlatmak mümkün olmadığı ve tarihi bir anda silip, yeni doğan bebekleri ailelerinden ayırarak yeni bir yaşam biçimine başlatmamız mümkün olmadığından, ihtiyaç vardır; fitil ateşlenmiş bir kere... Umarım bir gün, insanlık yapay zekanın yardımıyla evrimleşir ve mükemmele yakın genlere sahip olarak şimdiki versiyonumuzdan kat be kat daha üstün bir seviyeye ulaşırız; kim bilir, belki o zaman her şeyi anlayabiliriz, belki de yapay zeka bize her şeyi anlatır...
Fareler ve İnsanlar
Fareler ve İnsanlar
Suç ve Ceza
Suç ve Ceza
Sefiller (Kutulu 2 Cilt Takım)
Sefiller (Kutulu 2 Cilt Takım)
Notre Dame'ın Kamburu
Notre Dame'ın Kamburu
Oblomov
Oblomov
Ölünceye Kadar
Ölünceye Kadar
Karamazov Kardeşler
Karamazov Kardeşler
İki Şehrin Hikayesi
İki Şehrin Hikayesi
Gurur ve Önyargı
Gurur ve Önyargı
Satranç
Satranç
Amok Koşucusu
Amok Koşucusu
Anna Karenina
Anna Karenina
·
23 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.