Gönderi

Öyle görünüyor ki, Dursun kişiliği ve eserleriyle bir "bilim adamı" tavrından çok, İslam'a duyduğu kin ve düşmanlık sebebiyle, ne pahasına olursa olsun onunla mücadele eden bir "savaşımcı", "dava insanı" tavrı sergilemektedir. Eğer Dursun'u bu bağlamda değerlendirecek olursak onun, üslubu dışında, inancı uğruna gösterdiği fedakarlığına, coşkusuna ve idealizmine saygı duymamız gerekir. Dursun, o kadar azimli ve inanmış bir dava insanıdır ki, kendisini "yüzyılların doğurduğu ölüm" olarak tanımlar; yani yüzyılların birikimiyle ortaya çıkan Dursun, artık dinlerin sonu olacaktır, zaten "tabu can çekişmektedir" ve o dünyayı tek başına değiştireceğine inanır. Aslında o bu yönüyle adeta bir "mesih" ve "kurtarıcı"yı andırmaktadır. İşte bütün bu tavrından dolayı onu, ancak aşırı sol çevreler ve her ne şekilde olursa olsun hiçbir ahlaki ve bilimsel kaygı gözetmeden İslam'ın geriletilmesi gerektiğini düşünenler sahiplenebilmiştir. Onun kitapları, sözü edilen bu anlayış sahiplerinin yoğun desteği, öldürülmesiyle oluşan popülaritesi, özellikle gençlerin din konusundaki bilgi yetersizliği ve onun dine bakışının materyalist ideoloji sahiplerinin bakışıyla paralelliği gibi sebeplerle geniş bir okur kitlesine sahip olmuştur. Başka bir ifadeyle o, bazı kesimlerin din konusundaki duygu ve düşüncelerinin hem tercümanı hem de tasavvurlarına uygun bir din anlayışının üstadı olmuştur. Tüm bunların ötesinde Turan Dursun'un bir kesim aydın tarafından "İslamiyet konusunda dünya çapında bir otorite", "Aydınlanma savaşçısı" gibi sıfatlarla anılması tamamen ideolojik bir bakışın sonucu olsa gerektir.
Sayfa 29
·
7 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.