Gönderi

Mustafa Sabri’nin tesbitine göre “tevekkülün kişiyi tembelliğe ittiğini” söyleyenlerin pek çoğu, tevekkülün içinde yer alan Allah’a güvenmek yerine “nefse güvenmeyi” (özgüven) tavsiye ederler. Bilmezler ki nefse güvenme sonucu, rahatça savaş kararları alınmış, memleket büyük felaketlere sürüklenmiştir. Halbuki bunun yerine Allah’a güvenilseydi, haktan ayrılıgı kabul etmediği için bunda akla ve hakikate uygunluk gibi hususlara da dikkat edilirdi. Zira gerçek mânada Allah’a tevekkül etmek, ilâhî hükümleri de dikkate almaktan geçer. Müslümanın vazifesi hem çalışmada kusur etmemek, hem de tam anlamıyla Allah’a güvenmektir. Eğer müslümanlar, Allah’a güvenip de çalışmayı terk ediyorlarsa, yapılması gereken bu yanlışı düzeltmektir. Ancak bu yanlışı düzelteyim derken, insanları Allah’a tevekkülden alıkoymak, iki yanlışı birden yapmak demektir. Diğer yandan kendine güvenin; mağrür olmak gibi ahlâken nahoş bir hale dönüşme ihtimali bir tarafa, mantık nazarında da kendine bir yer bulamayacağı unutulmamalıdır. Çünkü kendine dayanmak (yaslanmak), bir anlamda dayanaksız kalmak demektir. Zira ortada, “güvenen ve güvenilen” olmak üzere iki şey düşünülmediği takdirde, mantıktaki “bâtıl devir” yani bir şeyin kendi nefsine muhtaç ve mütevakkıf olma durumu meydana gelir. Dolayısıyla bu durumda güvenme tabirinin de bir mânası kalmaz.502 Başkalarının yardımına itimad etmemek anlamında nefse itimad bir değer taşırsa da, şayet bu anlayış, Allah’a güvenmeyi karşısına alırsa, çirkinliğe ve hüsrana dönüşür. Nefse güven sayesinde kişi, başkasında bulunmayan bir kuvvet elde edemeyeceği gibi, bundan başkasına karşı bir imtiyaz vesilesi de çıkaramaz. Nefse itimad edenin karşısındaki de bu itimada sahipse, ikisi de bu kuvvetten aynı derecede faydalamr. Allah’a tevekkülde de karşılıklı iki kişi buna sahip olabilirse de kendisini haklı bilen kişi; haklılığından ötürü karşı tarafın bundan faydalanamayacağını ve Allah’ın kendisine yardım edeceğini düşünür ve bundan daha fazla istifade eder. Halbuki, “ben haklıyım, nefsim bana yardım eder” gibi bir mantık yürütülemez. Öte yandan tevekkülde “sadece Allah’a güvenip başkasına güvenmemek” şeklindeki bir anlam mündemiç bulunduğu için, bunun karşısına kendine güvenmeyi çıkarmak doğru değildir. Zâten tevekkülde bu düşünce, daha mükemmel bir şekilde bulunmaktadır. Zira nasıl kendine güvenen kişi boş oturmuyorsa, tevekkül eden de başıboş oturacak değildir. Ikisi de çalışacak, başkasına minnet etmeyecektir, ancak nefsine itimad eden kendi başına kalacakken, mütevekkil kendi çalışması dışında Allah’ı ve mânevî feyz kaynağını da yanı başında bulacak, ayrıca çalışıp Allah’a güvenmenin yanında bencillik hastalığından da kurtulmuş olacaktir.
14 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.