Gönderi

Ben, Ahırkapılı, iri yapılı Ayyaş Ahmet. Sultanahmet'ten Cankurtaran'a doğru, çingene mahallesinin aşağısında, (çingenelere Roman diyor nicesi, bence bu bir kandırmacadır, çünkü çingeneler Roman değil, çingenedir ve çingeneler en az herkes kadar saygıdeğerdir) Barbaros Paşa'nın leventleri için yaptırdığı kışlanın temelleri üzerine Armada Otel yapıldı. İşte o otelle deniz arasında, surların tam dibinde nice ayyaş yaşar dört mevsim. Her birinin mekânı vardır. Tapusuz mekânlardır bunlar. Tapusuz ama tapuları yüreklerde tescilli. Kıyıdaki kayalar arasına avuçla toprak taşıyıp çiçek dikmiştir kimisi. Avuç kadar bahçelere çiçek dikmişlerdir. Güneş batarken, rakı içerken, anason kokusuna karışsın diye kokulan, ıtır, fesleğen, nane dikmişlerdir.Dört mevsim burada yaşarlar. Yaşarız. Yaz kış, denize girerler,gireriz. Uzun donları vardır, illâ donsuz dolaşmazlar, dolaşmayız.Çoğu gece gündüz burada. Ben yalnız gündüzleri gelirim. Havaalanından (ben uçağa hiç binmedim) Eminönü'ne doğruarabayla geçenler, halimize bakıp bizi yaşamda yenik düşmüş zannederler. Evet, çoğu evden, işten atılmıştır bu ayyaşların ama yoldan geçenler bilmezler ki bu yenik düşmüş erkekler, kayalar arasındaki bir avuç toprakta, ıtır kokulu, yosun kokulu, anason kokulu yaşamı teneffüs ederler. Ve, dalgalara, egzoza, yoldan geçen meraklılara, dikkatlilere, dikkatsizlere ve her şeye direnen o inatçı otlar gibi, kendi dillerince ve gönüllerince yaşamayı becerirler. Ey dikkatli okuyucu, anason anason dedim diye, bu mıntıkada bol bol rakı içilir zannetme. İnce belli cam bardakta içilen rakı, balığın ve denizin raconudur gerçi. Ama daha çok şarap içer buranın halkı. Malum, rakı pahalı.
Sayfa 161Kitabı okudu
·
16 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.