Gül özgökçe ve @ritimplus yayınlarında da bize matbadan çıkan taze kokulu kitapları ulaştırdıkları için teşekkür ederim. Bu kitapta bir de ayrıdan teşekkür etmek istediğim kitabın editörü Şükrü Uyar’a da dikkatli ve titiz çalışması için teşekkür ederim. Gerçekten editörlerin ne kadar önemli olduklarını birkez daha görmüş oldum
.
Gelelim kitaba: Kitabımız yazarımızın ilk kitabı. Ve ilk kitaba göre başarılı. Öncelikle beğendiğim noktaları sıralayacağım:
Detaylara ba-yıl-dım. Her şey o kadar ince düşünülmüş ki. karakter isimleri, anlamları, mekanlar beni çok etkiledi.
Üslubunun akıcı olması güzeldi. (zaman zaman ne oluyor desem de)
Kitabın ve yazıları boyutu, editör titizliği, bölüm sonlarındaki küçük vurgulamalar, insanların dualarla kalplerde yer edinmesi(ilk kısım için) gerçekten hoştu.
Dikkatimi çeken en önemli nokta ise yazarımızın üslubundaki değişiklikti. Yazarımızlar sohbet ederken (kendisi çok tatlış bir insan bu arada, sağ olsun benim hiçbir sorumu cevapsız bırakmadı ve o kadar güzel sohbet ettik ki ) kitabını 5 yılsa tamamladığını ama bu 5 yıllık sürede 3 yıl yazmadığını söyledi. O zaman kafamdaki birçok soru işareti gitmiş oldu aslında. Başta bizi hayal dünyasında ve (bana göre yapay gerçeklik) şiirlerin arasında gezdirirken ikinci kısımda daha hayattan, daha bizden diyologlar karşımıza çıkıyor. Aynı şey umudun ışığı için de geçerli: İlk kısımda pembe gözlükleri ile dolaşan bir Veda, ikinci kısımda hayatın gerçeği ile kendi savaşının umudunu yeşerten bir Veda. Ama ikinci Veda olması için birincisi aşması gereltiği gerçeğini atlamadığım tabiî ki
Kitapta çok fazla olay var ve aradan geçen yıllar. Bence kitapta havada kalma hissi bu yüzden. Bu roman bence en aşağı 300 sayfalık olmalıymış, dedim kendi kendime. Detaylarında güzellğine hayran kaldığım kitabın geneline böyle bir eleştiri yapmadan da geçemeyeceğim.
Neyse ben baya yazdım, okuması sizden artık. Esen kalın