Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

İstanbul Sözleşmesi ile alakalı son kez derli toplu bir şeyler yazacağım. Burada muhatap olduğum ufak muhafazakar kitlede dahi türlü tereddütler görüyorum. Farkında olmanın yüklediği sorumlulukla bu tereddütleri gidermek için, son kez. İstanbul Sözleşmesi, üst başlığı kadına şiddet olan, taraf ülkeler üzerinde pek çok yükümlülük doğuran uluslararası bir sözleşme. Sürekli bahsi geçen 6284 sayılı kanun da bu sözleşmeyle üstlenilen yükümlülükleri yerine getirmek için çıkarılmış bir kanun. Genel çerçeve itibariyle İstanbul Sözleşmesi de 6284 sayılı kanun da "Kadına şiddet ve ev içi şiddet" konularını düzenliyor. Sözleşmede de kanunda da yerinde hükümler ve uygulamalar söz konusu, bunu kimse reddedemez. Zaten sözleşme metnini okuduğunuz zaman bunu görebilirsiniz. Fakat bu sözleşmede "yerinde" diye nitelenebilecek düzenlemeler olması, bu sözleşmeyi "masum" görmek için yeterli değil. Neden yeterli değil, bu sözleşme neden masum değil, bunca insan neden bas bas bağırıyor? Bu sözleşmeye karşı çıkanlar kadınlara uygulanan şiddetten hoşnut mu? Son soruya cevap vereyim öncelikle: genel olarak şiddet, özelde kadına şiddet hepimizin ortak problemi. Bu sorunlara çözüm olabilecek düzenlemelerin yapılıyor olması takdire şayan. Kesinlikle bu sorunların çözümü için ortaya konan yasal düzenlemeler yoğunlaştırılmalı. Fakat bir uluslararası sözleşmeyi altında yatan ideolojiden bağımsız değerlendiremezsiniz. İçerisinde yer alan her kelimenin varacağı sonucu titizlikle hesap etmek mecburiyetindesiniz. Bu hesabı düzgünce yapmazsanız, yarın karşınıza çıkaracakları yükümlülükler belinizi büker. İstanbul Sözleşmesi'nin arka planında da Türkiye'nin toplum ve aile yapısını dizayn etme amacı yatıyor. Sözleşmenin içerisine sinsice işlenmiş bazı kavramlar ve bu kavramları inşa etmenin gereği olan birtakım yükümlülükler söz konusu. Burada karşı çıkılan en temel iki kavram "cinsel yönelim" ve "toplumsal cinsiyet" kavramları. Sürekli güzellemesi yapılmasına ve sözleşmenin özü ile alakası olmadığının vurgulanmasına karşın aslında sözleşmenin alt metninde ve ideolojisinde yatan en temel iki kavram bunlar. Bunu yalnızca biz söylemiyoruz, buyrun Polonya Başbakanı'nın sözleşme hakkında yapmış olduğu açıklama bu. Polonya hükumeti, sözleşmenin bu dayatmalarını reddettiği için çekilme kararı aldı ve bu böylece deklare edildi: Sözleşmede geçen "cinsel yönelim" kavramının meselenin özü ile alakalı olmadığı her fırsatta beyan ediliyor birileri tarafından. Peki "İstanbul Sözleşmesi İzleme Platformu" isimli oluşum neden yoğun şekilde marjinal feminist gruplar ve LGBT derneklerinden teşekkül ediyor. Bu sözleşmenin garantörü gibi hareket eden KADEM, sözleşmenin uygulamasını takip etme işini LGBT derneklerine ve marjinal feminist gruplara mı terk etmiş? Madem bu sözleşmenin uygulamasının takipçisi bu gruplar olacak, KADEM'in muhafazakar kesimin gazını alma amacı nedir? Madem KADEM isimli dernek sürekli vurguladığı üzere aile kurumunu çok önemsiyor; bu sözleşmeyi takip etme işini aile kurumunu yıkmaya adeta yemin etmiş, toplumun tüm erkeklerini potansiyel birer tehlike olarak gören marjinal feminist gruplara nasıl terk eder? KADEM de çok iyi biliyor ki bu sözleşme Türk toplum yapısını dizayn etme amacı güdüyor. Sözleşmeye bu tür marjinal grupların, eşcinsel derneklerinin sıkı sıkı sarılmasının temel nedeni de bu. Fakat KADEM'in bu dizayn girişimi ile herhangi bir problemi yok. KADEM'in de temel ideolojisi "İslâmi" olduğunu iddia etse de feminizm. Marjinal feminist grupların başarısı, toplumun ifsadına yol açacak olsa da KADEM bu savaştan temel ideolojisi bakımından galip çıkacak olmanın rahatlığı içerisinde. KADEM ve dolayısıyla "İslâmi feminizm" "cinsel yönelim"in korunması ile "toplumsal cinsiyet" odaklı eğitim verilmesinin, orta vadede birlikte yol açacağı problemin ya farkında değil ya da feminizme olan sadakati İslâm'a olandan daha büyük. "Toplumsal cinsiyet" kavramı ne? Yukarıda Polonya Başbakanı güzelce açıkladı ama ben de kısaca açıklayayım: biyolojik olarak kadın veya erkek olabilirsiniz, bunun önemi yok. Toplumsal cinsiyet projesi kişiye, "kendini biyolojik cinsiyetin ile sınırlı hissetme" diyor. Bu şu anlama geliyor. Doğuştan gelen tabiatını, fıtratını, özünü reddet; kadınlar erkek gibi, erkekler kadın gibi olabilsin. Toplumsal rolleri reddet, toplumsal cinsiyet kabullerini reddet. Bunun bir sonraki aşaması cinsiyetsiz çocuk yetiştirme projesi, bundan emin olun. Buyrun İstanbul Sözleşmesi'nin "toplumsal cinsiyet" bahsi geçen maddelerinden bazıları. Bunların içinde eğitim ile ilgili de düzenleme var. Eğitim maddesi diyor ki taraf devletler tüm eğitim düzeylerinde "toplumsal cinsiyete dayalı" eğitimler verir Avustralya'da LGBT'nin sahip olduğu gücü anlatırken eğitim sistemlerinin "toplumsal cinsiyet" kavramı üzerine kurulu olduğuna ve bunun doğal sonucu olarak eşcinselliğin daha ilkokulda çocukların zihninde normalleştirildiğine kısaca değinmiştim. LGBT propagandası ilkokul kitaplarının içine dahi sokulmuş, pek çok Müslüman bu yüzden çocuklarının geleceğinden kaygı duyuyor. Fakat şimdiye kadar, sokakta eşcinsellik aleyhine propaganda yapmaya çalışan misyoner rahip dışında, LGBT karşıtı bir Avustralyalı görmedim. Hikayenin sonunda murat edilen şey, nesillerimize verilecek eğitim ile Türk toplumunun Avustralya toplumu gibi bir toplum olmasıdır, bundan da adınız gibi emin olun. Zaten bugün itibariyle "toplumsal cinsiyet" temelli eğitim MEB müfredatına da girmiş bulunuyor. MEB'e bu dayatmayı yapan İstanbul Sözleşmesi'dir. Mevcut iktidarla belki mümkün değil fakat iktidar değişince çocuklarınıza okullarda eşcinselliğin ne kadar normal bir şey olduğu anlatılacak. Hep beraber çocuklarınızı alıp LGBT bayrakları ile Taksim'de yürüyüş yapacaksınız. İstanbul Sözleşmesi'ni, kadına şiddet sorununu çözmede yegane yol olarak pazarlayanların beklentisi bu ve göreceksiniz ki önlem alınmazsa orta vadede aynen de böyle olacak. Tekrar belirtiyorum: ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERİ ARKASINDA YATAN İDEOLOJİDEN BAĞIMSIZ DÜŞÜNEMEZSİNİZ. Peki ne yapılmalı? Şu çok net Türkiye İstanbul Sözleşmesi'nden Polonya gibi çekilmeli. 6284 sayılı kanun ise ya yapılacak birtakım değişikliklerle yürürlülükte kalmalı ya da onun yerine kadına şiddeti önleme odaklı ikame bir kanun çıkarılmalı. İstanbul Sözleşmesi'ni yegane çözüm gibi sunanlar bu toplumun iyiliğini düşünmüyor. Bu yüzyılda kimse bir toplumu tepeden inme bir şekilde dizayn edemez. Onlar da bunun farkında olarak, bu dönüşümü kadına şiddet gibi hassas bir konu ile perdeleyerek başarmaya çalışıyor. Değerli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, değerli Müslümanlar; İstanbul Sözleşmesi vatana, topluma, İslâm'a ihanettir. Bu sözleşmeyi destekleyenler de hasıl olan vebalden paylarını muhakkak alacaktır. Gözümüzü açalım ve #İstanbulSözleşmesiİhanettir diyerek sesimizi yükseltelim. Furkan Gurbetoğlu mobile.twitter.com/gurbetogli/stat...
··2 alıntı·
207 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.