Gönderi

170 syf.
·
Puan vermedi
okumakla kendime ne denli büyük bir iyilik yaptığımı her sayfasında tekrar tekrar hissettiren bir kitap oldu. insanın kendini ve dünyayı algılama ve ona anlam verme biçimi, gördüğü/okuduğu her yeni bilgide biraz daha değişiyor. okumak, öğrenmek sizi daha mutlu biri mi yapıyor? dolaylı yoldan belki. ama hiç olmazsa mutsuzluğunuzu daha iyi anlamanızı, varsa dertlerinizi anlamlandırmanızı ve kendinizi şöyle bir uzaktan seyredebilmenizi sağlıyor. bu da hiç yoktan iyidir. çünkü spinoza'nın dediği gibi, "acı duygusu, buna ilişkin net ve kesin bir tablo oluşturduğumuz an, acı olmaktan çıkar." insan, mutsuzluğunun biricik olmadığını fark ettiği an rahatlıyor. bu da vakit kaybetmeksizin proaktif düşünüp, bu mutsuzluktan sonraki yeni hamlesini tasarlama arzusu doğuruyor. böylece acısına anlam katmış, onu "gelecekteki mutluluğun ya da başarının" hamuru olarak kullanmış oluyor. *** iki bölümden oluşuyor kitap. ilki, yazarı viktor emil frankl'ın, 1942-45 yılları arasında auschwitz dahil dört nazi kampında yaşadıklarından oluşuyor. hem fiziksel hem psikolojik anlamda yaşadığı ve şahit olduğu acıları ve yıkımları, duygu sömürüsü yapmadan, olanca yalınlığıyla aktarıyor. bu bölümü uzun uzun anlatmak yerine, bir alıntı paylaşacağım. victor emil frankl, bir gece rüya görmekte olan bir adamdan bahsediyor: "korkutucu rüyalardan ya da hezeyanlardan mustarip insanlar için özellikle her zaman üzüntü duymam nedeniyle, zavallı adamı rüyasından uyandırmak istedim. ansızın, yapmak üzere olduğum şeyden ürküp, adamı sarsmaya hazır olan elimi geri çektim. o anda, ne kadar dehşet verici olursa olsun hiçbir rüyanın, bizi çevreleyen ve kendisini sarstığım takdirde adamın uyanacağı kampın gerçeklerinden daha kötü olmadığının, yoğun bir şekilde bilincine vardım." kitabın ikinci bölümünde, viktor frankl, kurucusu olduğu ve literatürde "üçüncü viyana okulu" olarak geçen `logoterapi` yönteminden kısaca bahsediyor. yöntemi, kabaca, kitabın adından da anlaşılacağı gibi, insanın anlam arayışı üzerine. frankl, başımıza ne gelirse gelsin, hangi şartlar altında olursak olalım, eğer sığınabileceğimiz bir "anlam" bulabilirsek, hayata tutunmaya devam edebiliriz, bizi çevreleyen acıların üstesinden, "hayatı kavrama biçimimizle" gelebiliriz diyor. sık sık nietzsche'nin "yaşamak için bir neden'i olan kişi, hemen her nasıl'a katlanabilir." sözünü alıntılıyor. üç yıl süreyle nazi kampında tutsak kalmış ve insanlık dışı bir muamele görmüş biri olmasına rağmen, yaşadığı tüm acılara karşın onlarda bir anlam bulabilmiş ve hayata tutunmayı başarmış bir kişinin, "siz de yapabilirsiniz. hiçbir acı, dünyanın sonu değildir." çağrısı bu kitap aslında. ama asla öğüt vermiyor, üstten bakmıyor yazar. sadece, gözlerimizdeki sis perdelerini aralamaya çabalıyor. o bir ressam değil, göz doktoru. ressam çizdiği resimle, bize dünyayı kendi gözünden gösterir. bir göz doktoru ise, görmemizdeki bozukluğu düzelterek, olanı olduğu gibi, gerçek haliyle görmemizi sağlar. victor emil frankl, milyonlarca satan kitabıyla, eminim hepimizin göz doktoru olmayı başardı. ben kişisel olarak, hayatın genel bir anlamının olduğunu düşünmüyorum. tam olarak nihilist bir anlayışta olduğumu söyleyemesem de, varoluşsal bir boşlukta olduğumu belirtebilirim. ama yazarın bahsettiği anlam arayışı, kendince bir tür spritüel anlam bulmak ve bunun peşinden ömür boyunca koşmak değil zaten. daha çok, yaşanılan şey her ne olursa olsun, önemli olanın bizim onu kavrayışımız ve verdiğimiz tepkimiz olduğundan bahsediyor. yani önemli olan şey başımıza gelenler değil, başımıza gelenlere karşı ne tür bir anlayış içinde olduğumuzdur diyor. fazla iyi niyetli ve abartılı bulanlar olabilir; ama karamsarlıktan daha iyi olduğu kesin diye düşünüyorum.
İnsanın Anlam Arayışı
İnsanın Anlam ArayışıViktor E. Frankl · Okuyan Us Yayın · 202375 okunma
·
34 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.