Gönderi

128 syf.
8/10 puan verdi
Okuyalı epey bir zaman oldu, inceleme demeyelim de bir tür iç döküş denilebilir. Ama üzerine düşünmeye değen etkileyici öykülerin, nüktedanların olduğu bu şaheser önemli bir Sabahattin Ali klasiğidir. Aklımda en çok yer eden öyküleri, "Portakal","Böbrek", "Sırça Köşk" ve benim en sevdiğim öyküsü de "Çirkince".. Kendi hayatından bir kesinti taşır bu öykü, yazar yıllar sonra çocukken gittiği bu minik köye bir at yolculuğuyla döner. Ve eski Çirkince artık yeni adıyla Şirince olmuştur. Şu meşhur Maya efsanesinde adı geçen minik bir İzmir köyüdür. Çocukluğunda bir Rum köyüdür Çirkince, Mübadeleyle yerlerinden edilen Rumların yerine yine yerlerinden, topraklarından sürülen Türklerin doluştuğu minik bir köydür artık Şirince. Zeytin ve zeytinyağı ustası Rumlar gitmiş, buğday, darı çiftçileri gelmiştir köye. Ama her şeyden çok dikkatimi çeken ise yazarın sosyolojik yorumudur. Ve düşündükçe de hak verdiğim, kendi yorumumu katıp ifade edeceğim bi konudur bu aslında.. Türkiye çok sesli muhteşem bir orkestradır. Ve bu orkestradan neşeli sesler çıkaran bir enstrümanı çekip çıkarmışlardır. Ve orkestranın ahengi bozulmuştur. Türkler genel olarak hüzünlü bir millettir, hüzün, isyan sadece arabeskle girmemiştir hayatımıza. Çok ciddiye alarak yaşarız hayatımızı. Kafkanın dediği gibi de bir nesil kendisinden sonra gelen nesil üzerinde baskı kurar. Mutsuzluğu, kuşkuyu adeta bir sonra ki nesle miras bırakırız. Bir tür karma gibi. Ve Rumlar ise bizim tersimize hep neşelidir ve ciddiye almaz hayatı sever ve eğlenmesini bilirler der yazar. Yani illa bi çıkarım cümlesi kurmak gerekirse keşke o enstrüman bu orkestradan çıkarılmasaydı. Bu milleti tanımak isterdim.
Sırça Köşk
Sırça KöşkSabahattin Ali · Tükenmez Kalem Yayınları · 202057bin okunma
·
2 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.