Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

381 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
11 günde okudu
İnsanlığın, Barışın ve Çanakkele’nin Romanı
Romanlar, bana göre hep bir adım öndedirler. Çünkü onlar diğerlerinden farklı olarak, hakikati bala bularlar ve bu balıda ancak balın tadını bilene sunarlar. Öyle ki; öyle bir eseri değerlendirmek nasip oluyor bize. Hem romanların duayeni, hemde sanatın ete kemiğe bürünmüş hali. Üstelik bir roman şehri, aşkın ve barışın kenti Çanakkale’den bahsetiyor; aşk ve muhabbet yüklü karakterleriyle. Yazarın samimi, yalın ve her paragrafının sonunda farklı alanlara dair yaptığı tespitleriyle okuyucuyu her bölümde edebi cümleler karşılıyor. Çok nadir olarak kitap okuduğunuzun bilincine varıyorsunuz. Dahası okumanızın ekseriyeti, romanın içinde erimekle varlık buluyor. Böylece romanın bünyesinde; maziye olan hasret, istikbale olan umut ile Çanakkale’nin tınısında vücut buluyor. ... Bu, yazarın okuduğum ikinci eseri. Benim için “Kuşlar, köstebekler ve Tanrılar” eserinin yeri hâlâ ayrıdır lakin maluma aldığımız eserin de ondan aşağı kalır yanı yoktur. Üstelik, duygusal ve zihni tespitler nazarında ondan üstünde diyebiliriz. .. Eser, 19 yüklü 20. yüzyıla götürüyor sizi. Oradaki ortam ve insanlarla tanışıyor, yetmiyor kaynaşıyorsunuz. Kozmopolit çevre, sosyal hayat, konjonktürel yapı gibi modern kavramlara dalmaksızın; aynı sofrada tarhana çorbası kaşıklayan ermeni-rum-türk dostluğuna şahitlik ediyorsunuz. Mahallede oyun oynayan çocukların, deniz kıyısında bakışan aşıkların, tavlanın hırsından dostane tartışan kardeşlerin, birbiri derdine şarap sunar aretlik sakilerin saflığına şahitlik ediyorsunuz. Üstelik üm bunları 21. Yüzyılın şarabından içmiş bir saki yapıyor. Bunu öyle ustaca yapıyor ki; 20. yüzyıldan bir ruh taşıdığına dolaylı olarakta reankarnasyona kolayca ikna olabiliyorsunuz. Romanın ilk altı da birlik kısmı; karakter, çevre ve olay tanımlamalarına, betimlemelere ve tasvirlere ayrılmış. Devamında ise sevginin tezahür ettiği cümleler süslemiş paragrafları. Aşklarla karşılaşıyor, aşık gözüyle seyrediyorsunuz aşkı. Bundan daha güzel bir seyir var mıdır? En güzelini sunuyor eser. İşin en ilginç kısmı ise bir kurgu mahsülü saydığınız roman, içerisindeki olaylarla, mekan ve olgularla gerçeğin ta kendisi. Böyle olunca romanı acziyetle tarihi bir roman olarak adlandırmak zorunda kalsanızda, yinede bir türün hapsine mahkum edemiyorsunuz. Sultan Abdulhamit’ten İttihat ve Terakkiye, Balkan Harplerinde cihan harplerine, Çanakkale muharebesine, göçlere kadar bir çok tarihi vakayla karşılıyorsunuz eserde. ... Riyakar yöneticilerden bunaldığımız, dahası bu yöneticilerden sebep devletimize küsmenin eşiğine geldiğimiz bu dönemde, hasret kaldığımız liyakat sahibi, lider ve baba vasıflı o yönetici romanın hemen başında karşılıyor okuyucusunu. Yetmiyor kucaklıyorda. İki dost hasretle kucaklıyor birbirini. Bu bağlamda; her ne kadar karakterlerin şahıssal karşılığı yakin geçmişte bulunmasada; karakterlerin, arke tiplerinin temsili ve tiplemesel varlığının hakikatli oluşunu itiraf etmek zorunda kalıyorsunuz. Madem öyle; okuyucu benzetmelerini de sıkıştıralım değerlendirmenin bu bölümüne. Böylece, tasavvuru birazda şekillendirip, şevki közleyelim. ‘Samih.’ Eserin baş karakteri şüphesiz, Samih. Bahsettiğimiz, özlemiyle tutuştuğumuz liyakatli devlet adamını temsil ediyor Samih. Yazar, kime misalen yarattı bilemiyoruz lakin bize karşılığına Mustafa Kemal’i koymak uygun düşüyor aciz benzetmemizde. Tefrikadan nefret etmese Abdulhamit’te derdik şüphesiz. Tecrübe ve ileri görüşlülük en çok ona yakışırdı çünkü. Ama Samih, onuda idesi konumunda bulunuyor. Hoş, tefrika konusunda Mustafa Kemalde pek masum sayılmaz ya. Tabi Enver Paşa’da diyebilirdik amma Çömlekçi gibi sahici dostlara sahip olması bu fikriyatımıza engel oldu. Biz yinede yıkılmış bir şehri maddi manevi ihya edişinden, dahası şahlandırıp güç vermesinden, siyasi zekasından, vizyonundan, liderlik vasıflarından, ileri görüşlülüğünden, dikkatli ve sinsi planlama kabiliyetinden sebep Mustafa Kemal’i canlandığını ifade ettik aciz dimağımızda. (Yazarın siyasi mefkuresinin de bir karşılığı olsa gerek Samih. Nihayetinde, yazarın seyri sülukunun yahut dimağının ekseriyetle tecelli ettiği bu karakter. ) ‘Müberra.’ Bilgeliğin, bilgeliğin verdiği kucaklayışın, milleti yüreklendirişin, davaya ve eğitime gönülden bağlılığın, dilinin, gönlünün ve dahi yüzünün güzelliğinin bedeninde Halide Edip Adıvar’ı sunmakta olduğunu kanaat getirdik. ‘Deli Ağa.’ Bu isim için bir ismi bulmak zor. Bizim toprakların tüm babayiğitlerinin bir vechi olsa gerek ağa. Üstelik sevgiye karşı olana kinimizin, intikamımızın ve öfkemizin topyekün bir tezahürü de Deli Ağa olsa gerek. Bu sebeple, tek bir isimle arkesinden bahsetmenin abes olduğunu düşündük. ‘Can Baba.’ Babalık, bu topraklarda manevi hikmetlerin kapısı manasında kullanılır, arapça kökeninden sebep. Can Baba da bu toprakların canının, özünün dahi ruhunun kapısını temsil eder misal aleminde. Şahsı Çanakkale’ye hâlâ babalık yapar iken benzetmede bulunmak haddimize midir bilememekle beraber, bizzat kendisinden edindiğimiz manevi şuura güvenerek ve bu şuuru icazet kabul ederek acizane tiplemesini anadolunun manevi babası Mevlana’ya benzettik. ‘Çömlekçi.’ Çömlek’çinin Rum bir cihetle tecelli edip, böylesine bir vatan aşkına sahip olup, üstelik bu aşkı mısralara dökebilecek kadar gönül adamı olmasıyla tüm şıkları eledik, tek ve yegane şık olarak Mehmet Akif’i seçtik. Sanırım Çömlekçi bundan daha da güzel benzetilemezdi. Ve son olarak; ‘Taktak Ali.’ Anadolunun manevi babası, sır katibi dahası manevi bekçisi Geyikli baba değilse ya kimdir? ... Eseri diğerlerinden ayıran en belirgin özelliği ise; ötekileştirici eserlerin idelerine inat birleştirici bir ide sunmasıdır. İdeal düzen, sevginin hükümdarlığına köle olmuş; kardeşlik duygusunun iktidar seçildiği, aşk saltanatlı, meşk divanlı bir yaşam standartlarından bahsetiyor yani eser. Hepimizin muhayyilesinin özü olan, yalnızca bahsetmekle gerçekleşeceğini sandığımız o ideden yani. Özelin arifliğinde, genellemenin cehaletini öyle muazzam analatmış ki eser, hayran olmamak elde değil. Atık Çanakkale’ye bakışlarımızın değiştiğini hissediyoruz gönlümüzde. Belkide Mydos’un gözünden bakmayı öğrenmişizdir. Öylesine muhabbet yüklü, öylesine esaretli, öylesine özgür ve öylesine insancasına... Velhasıl; Irkçılık, hamaset, menfaat ve kincilik hastalığına tutulmuş tüm çevreye armağan ve tavsiye edebileceğiniz bir eser. Ben yelpazemi geniş tutuyor ve cümle mahlukata tavsiye ediyorum. Esen kalınız. Bakî selamlar.
Mydos't İskelesi
Mydos't İskelesiFazıl Sayın · İlgi Kültür Sanat Yayınları · 201514 okunma
··1 alıntı·
1 artı 1'leme
·
117 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.