Gönderi

256 syf.
8/10 puan verdi
MERHABA DÜNYALI, BİZ DOSTUZ (!?) Açlık, savaşlar, hastalıklar, şiddet, ekonomik krizler, sömürü düzenleri, diktatörlükler... Dünyanın gerçekleri... Peki ya bunların hepsinden kurtulabileceğinizi söylesem. Kabul eder miydiniz? Peki ya bunlardan kurtulabilmek için bir şeyleri feda etmek gerektiğini söylesem, kurtulacaklarınızın yanında, kaybedeceklerinizin hesabını tutar mıydınız yoksa sorgusuz sualsiz teklifi kabul mü ederdiniz? İyi düşünün... Uzay yarışının kızıştığı bir dönemde, kimin uzayı keşfedeceği (hadi birbirimizi kandırmayalım, sonuçta hepimiz insanız, kimin uzayı sömürgeleştireceği) konusunda hummalı çalışmalar yapılırken ortaya çıkar Hükümdarlar. Devasa uzay gemileriyle önemli başkentlerin üzerinde arz-ı endam ederler. Bilinmezin getirdiği korku hali, ardından korkunun azalmasına paralel, korkulanın ne olduğuna dair iç kemirici bir merak duygusu, devamında ise insan olmanın ve de olmamanın getirdiği farklılığın tezahürü... Kitap üç kısımdan oluşuyor. "Dünya ve Hükümdarları" adlı ilk kısım, dünyalıların Hükümdarlarla tanışmalarını ve onları tanımlamaya çalışmalarını işliyor. Bu kısımda ana karakterimiz BM Genel Sekreteri Stormgren. Hükümdarlar, daha doğrusu Dünya'nın Gözetmen'i olan Hükümdar Karellen, onun üzerinden dünyayla ilişki kurmakta. Henüz Hükümdarlar, kendilerini ortaya çıkarmak konusunda çekimserler, fakat onun da zamanının geleceği konusunda teminat vermekten geri durmuyorlar. Sadece insanların bu duruma alışmalarını, bu durumu kabullenebilecek seviyeye gelmelerini bekliyorlar. Sonuçta insanoğlu nelere alışmıyor ki değil mi ama? Bu sırada başta saydığımız o, kurtulmak uğruna nelerden vazgeçeceğimizi düşündüğümüz ya da düşünmediğimiz şeylerden dünyayı arındırmaya başlıyor Hükümdarlar. Bu da insanoğlunun gelişimi yolunda atılan adımlardan biri. Mesela bir boğa güreşi sahnesi var ki, orada yaşananlar beni gerçekten de etkiledi. İşte bunun gibi adımlarla dünyayı şekillendiriyor, insanoğlunu hizaya sokuyorlardı neredeyse... İkinci kısım "Altın Çağ". Karellen yeryüzüne iner, kasabayı ziyaret eden vali edasıyla karşılanır, Clinton'ın burnunu sıkan çocuk misali, kucağına iki çocuk gönderilir ve onlarla babacan pozlar verir basına falan fıstık... Yine de bu yaratık, onca hazırlığa rağmen bazı insanların korkudan bayılmasına sebebiyet verir. Bu incelemede pek spoiler verme havamda değilim, onun için şöyle izah edeyim bu Hükümdarların görünüşlerini: Her ne kadar bazı insanlar, böylesi bir yaratığı ilk kez görüyor olsalar da, daha evvelden bazı insanlara göründükleri olmuş bu arkadaşların. Hatta biz onları başka şeylere benzeterek tasvir etmişiz... Okuyunca fark edeceksiniz zaten. Altın Çağ demişken, dünya öylesi bir dönüşüm geçiriyor ki resmen Ütopyada yaşıyor insanlar. Savaşlar bitmiş, üretim mekanize bir hal almış, refah düzeyi tavan yapmış, suç oranları sıfıra yaklaşmış vs. Burada "bunca şeyin arasında bunu mu buldun" diyecek olabilirsiniz, ama ben şu eğitim meselesini çokça beğendim. Yirmi yaşından evvel nadir olarak üniversite bitiriliyor, sonrasında deneyim kazanıp, gezip tozup ufkunu genişlettikten sonra insanlar, yirmi beşlerinde tekrar okula dönüp üç yıl daha okuyor. Bunun yanında ilgi alanlarına yönelik olarak, hayat boyu eğitim alabilme imkanları da mevcut. Gençlikte hayatını "eğitim" adı altında ezberci, liseden hallice üniversitelerde geçirmek nerede, böylesi bir sistem nerede... Bu kısımda, değinilesi daha birçok detay var ama incelemeyi uzatmamak (!) adına, yazarın öngörüsü yüksek biri olduğunu söyleyip, detayları kitabı okuduktan sonra fark etmenizi istiyorum. Yine de bir örnek verecek olursam, kitap 1953'te yayımlanıyor. DNA'nın keşfi de aynı yıl içerisinde. Kitapta, insanlığın gelişimiyle alakalı örneklerden biri, hata riski düşük bir, kandan yapılan babalık testi. Bu bağıntının evveli falan yoksa eğer, bu gerçekten de bir ileri görüşlülük örneği. Bilimkurgu sırf bu tip detaylar için bile sevilmeye değer... Üçüncü ve son kısım ise "Son Nesil". Bir önceki bölümde saydığımız ve de sayamadığımız onca ütopik detayın yanında insanoğlu, bir armağan daha edinir fakat biz ona şu anda dahi sahibiz, sadece günümüzde bu bizi tamamıyla esir edebilecek düzeyde değil: Can sıkıntısı. Refah düzeyi yükselip, insanoğlu neredeyse "hiçbir şey yapmasa da olur" seviyesine geldiğinde, insanlığını kaybetmemiş bazı insanlar şu soruyu sorarlar kaçınılmaz olarak: Şimdi ne yapacağız? Hakikaten, Hükümdarlar insanlığa bütün kötü sayabileceğimiz olgulardan kurtulmayı bahşederken bizi bambaşka bir kötülüğe mi sürüklemişlerdi? Bunu bilinçli bir şekilde mi yaptılar yoksa bu kaçınılmaz ve de öngörülemez bir biçimde mi çıktı insanlığın karşısına? Düğüm son bölümde çözülecek elbette... Bu arada, ikinci bölümde karakterimiz Jan, onunla tanıştığımız o partide tanıştığımız çiftimiz Jean ve George Greggson ise son kısmın karakterleri. Son kısımda tasvir edilen bir Yeni Atina var ki, Antik Yunan'a selam çakar nitelikteydi bence. Burada da ister istemez şu soru geliyor aklımıza: İlerlemenin yolu, bazen geride bıraktığımız bir yerden geçiyor olmasın sakın? Son olarak kitabın üç bölümlük bir mini dizisinin de yapıldığını söyleyerek bitirelim. Dizinin bazı sahnelerine şöyle bir göz attım, Hükümdarların nasıl canlandırıldığını görmek hoşuma gitti ama bana kalırsa siz yine de kitabı okumadan diziyi izlemeyin. Kitaptan alınacak keyfin, dizide tam manasıyla alınamayacağı hissine kapıldım zira.
Çocukluğun Sonu
Çocukluğun SonuArthur C. Clarke · İthaki Yayınları · 20213,470 okunma
·
101 views
Bilal Günaydın okurunun profil resmi
Güzel bir inceleme olmuş. Elinize sağlık. Bahsettiğiniz mini dizi "Childhood’s End" mi?
Post Mortem okurunun profil resmi
Teşekkürler :) Childhood's End evet.
4 next answer
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.