Gönderi

İhtiyar Kürtçe söylüyordu. Kadın erkek bütün köylüler de başımıza toplanmış, merakla bizi dinliyordu. ‘’ Amca şimdi söyle, biz Nuhun gemisini bulabilirmiyiz?’’ Yaşlı, seyrek,ak sakallı zayıf yüzü küçücüktü. Gene sustu. Uzun zaman sustu söylemedi. Israrla gözlerine bakıp, bekliyordum. ‘’Bulamazsınız,’’ dedi. ‘’Neden?’’ ‘’Bulamazsınız işte’’ ‘’Gemi bu dağdamıdır?’’ ‘’Bu dağdadır.’’ ‘’Çürümemişmidir?’’ ‘’Çürümemiştir.’’ ‘’Öyleyse neden bulamayız?’’ ‘’Bulamazsınız sizlere gözükmez.’’ ‘’Şimdiye kadar gören olmuş mu?’’ ‘’Çoook!’’ Sonra çoştu: ‘’O gemi kıyamete kadar çürümez. O gemiyi yalnız günahsızlar, sabi çocuklar, evliyalar görebilir. Abanoz ağacından yapılmıştır. Sular çekilirken geminin durduğu yer hala bellidir. Mıhtepe yakınlarında bir düzlüktür. O yerin bir tonluk, iki tonluk, on tonluk bir kayasını alıp Van gölüne atın batmaz, aynen vapurlar gibi yüzer. Boşuna aramayın… Bu gavurlara gemi size gözükmez.’’ ‘’Sen gördün mü’’ dedim,’’ gemiyi?’’ ‘’ Ben gördüm ya, bir çoban vardı bizim… Evliya çoban. O,gemiyi her zaman görürdü. Gemiden kopardığı bir parçayı yanında gezdirirdi. Kapkara bir parçaydı. Her Hastalığa, ağrıya, sızıya iyi gelirdi. Sonra çoban kayıplara karıştı. Nuhun gemisine binmiş gitmiş derler.’’
Sayfa 182Kitabı okudu
·
4 görüntüleme
Emir Gürsoy