Harp zamanında idik ... Anam bir sabah ekmeğin üstüne belli be-
lirsiz tereyağ sürmüştü. Bütün ömrüınce bol tereyağlar sürülmüş ek-
mek yedim. Fakat o günkü tereyağın sevincini duyamadım. Gün oldu
ki, halkla bu çarşıları, sefil dükkanları, pis aşçıları, kışlaları ve tezgah-
ları dolduran halkla aram bir uçurum gibi açıldı. Kocaman kahveler-
de kravatlan düzgün, boğazları tok gençlerle bilardo oynadım. Öyle
lokantalarda yemek yedim ki, bir öğle yemeği parasıyla beş kişi bir
hafta doyardı. O tiyatrolarda, o koltuklarda oturdum ki, etrafımda be-
yaz kadınlar dünyanın en kokulu lavantasını sürmüşlerdi, erkeklerin
yüzlerinde ise bir tek kıl yoktu. Herkes, her şey pırıl pınldı. Ama ·ne-
den her zaman küçük, mütevazı köşeler aradım? Dostlarımı, en sev-
diklerimi bll çarşı içierinin kara çocuklanndan seçtim. Bir tiyatronun
galerisinde tanışhğım birisi, en iyi arkadaşım oldu. Bir tezgahta tül-
bent dokuy.an narin bir kıza aşık oldum. Onun ayaklannı ellerimin içi-
ne aldım. Onu paltarnun içine saklayarak kış geceleri tenha sokaklar-
da yürüdüğüm zaman saadeti, ilk defa vücuduma bir 36.5 derece ha-
raretle sindirdiğimi hissettim. En çok zevki kasabanın bayram yerle-
rinden, halkın tatil günleri serpildiği çayırlıklardan aldım. Kayalara,
dağlara, baharın ve yabani kokulann rüzgarla beraber dolaştığı tepe-
lere tırmarup küçük çoban çocuklarıyla konuştum. Bir keçi kokusu
sarmış ağıllarda çobanlar la arkadaş oldum. Dert dinledim. Onların se-
faleti ile kederlendim. Saadetleriyle coştum. Her umıımi ve herkese
•
açık yol, aşçı dükkanı, bahçe, kır benim oldu. Inkaya yollarının rengi-
ni ezberledim. Gölge görmeyen yollar benim gölgemle doldu.
Köylülerle beraber demir parmaklıkJara (Jsılıp içkili belediye bah-
çesinin içinden saz dinledim. Açık yerlerde oynayan sinemaları para-
sız seyredenlerle yaz günleri birbirimizi ittik.
Mahalle kahvesinde yirmi lira maaşlı posta müvezzileri, balıkçı-
lar, dostsuz mütekaitler, zebun ve sessiz kahvecilerle altı kol iskarnbil
oynadım. Dünya benimdi!
Sayfa 104