Gönderi

458 syf.
7/10 puan verdi
·
Read in 5 days
Spoiler içerir
Kanla başlayalım. Kan kutsallığı onsuz edemeyişimizden, canla özdeşleşmişliğinden geliyor. Kurban edildiği zaman eti bize kanı TANRI'YA armağan edilir. Kanın bu yaşamla birebirliği o kadar içtendir ki hayat verdiği dokuları aynı zamanda zehirleyebilir! Her tanesinin vücudumuzdan ayrılışı acı verir, yok eder bizi. Rengi o kadar büyüleyici ve caziptir ki tutkunun rengi olmuştur. En çok baştan çıkarıcı renktir kırmızı. Arzunun, zevkin doruklarında özündedir. Bir de siyah hali var tabii ona birazdan geleceğiz... Siyah özel olarak oluşmuş bir renk. Bütün renkleri içinde barındırır. Tıpkı hayat gibi hayatta içinde ressamın elindeki fırçayı olanca boyaya bandırıp tablosunda bir sağa bir sola sallaması gibi rastgele kaotik ve olağan her türlü olayı içinde barındırıyor. Bu yüzden siyah gerçeğin rengi. Aynı zamanda yalanın rengi çünkü her türlü rengi örtebilecek tek renk var siyah! O halde gerçek olan her şey aynı zamanda yalan. Kan bir tutkuydu bazen akışını seyretmesi bazen rengi bazen vücudunun bir yerinde toplanması hepsi aynı şeye itaat ediyordu kuşkusuz tatmin... İnsanın aslında tek bir özelliği vardı aslında tek gerçekliği onun dışındaki en içten duygular bile aynı şey içindi. EN iğrenç, en kötü, en iyi... Ne varsa ne yaptıysa onun içindi. Başarı onun sonlanış ve azış formuydu daha fazlasını alabileceğinin tescilli belgesiydi. Bu biraz dramatik bir anlatımmış gibi gelebilir ama gerçekten öyle. Her yemek yediğinizde beyninizde bunun karşılığı dopamin, öğrendiğiniz yeni bir bilginin beyninizde bunun karşılığı dopamin, seks yaptığınızda beyninizde bunun karşılığı dopamin, bir şıkkı yuvarlak içine alıp yanına tik attığınızda bunun beyninizde karşılığı dopamin... Eğer bir makine birden bizim düşünme biçimine sahip olsaydı eminim hiçbir şey yapmazdı. Bilmek ve bilinmek istemezdi. Milyonlarca satırlık bilginin birine bile bakmaya tenezzül etmezdi neden baksın ki? Öğrenip ne yapacaktı? Sonunda uyuşturucu bir maddesi yoksa. Kurgu kısmına gelirsek ben açıkçası bu tarz macera-polisiye kitaplarını sıkıcı bulurum. Bunda da kitabın neredeyse her yerinde sıkıldım ama tabii ki eğlendiğim, heyecanlandığım yerler de oldu. Bu heyecanlandığım yerler dışında gözüme batan hikaye ilerlerken 'ee bu neden vardı o zaman?' dediğim yerler oldu. Bunlardan beni en çok tilt edeni ikinci el bilgisayar kısmı o kadar gereksiz ki atölyesindeki bilgisayarı alsa gitse hikayede hiçbir şey değişmeyecek. Bir de gittiği yerde kendi ağından bağlanıp bağlanmamak konusunda tereddüt ederken sonrasında kendi üzerine olan kontratla bir telefon alıp onla mesajlaşmaya devam ediyor . Jımmy'nin Reverdi davasına hayranlık duyması ve bakirelerin kanını içmesi dışında bir derinliliğinin olmayışı onun babasının Reverdi'ye ne sattığının sonradan ortaya çıkmayışı aşçıların insan ve domuz bağırsağını ayırt edemeyişi vs vs böyle uzayıp gider ama bunları ben kendi kuruntum olarak sayıp daha fazla üzerinde durmak istemem. Son olarak değinmek istediğim kısım ise kitabın sonuna doğru o kaotik, mistik havanın iyice havası kaçması. Yani Kitap yayınlandıktan sonrasında Reverdi'nin intikam alması ve bunu büyük oranda önceden bizim bildiğim yöntemle yapması sıkıcı hale getirmiş. Sadece 'çabuk saklan baba geliyor!' sözünü açıklamak için bence o kadar uğraşması gereksiz olmuş. Özellikle sonda Reverdi'nin yanma haberini aldıktan sonra 'yine mi?' diyor insan. Keşke kitap yayınlandıktan sonra Marc kan üzerine daha fazla düşünürken Elisbeth olarak bitseydi kitap çünkü benim için asıl çekici olan Reverdi değildi KANDI!
Siyah Kan
Siyah KanJean-Christophe Grangé · Doğan Kitap · 201512.2k okunma
·
7 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.