Gönderi

220 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 3 days
Bu eserde Salman Khan’ın kendi teşebbüsleri ile oluşturduğu Khan Academy’nin oluşum sürecine, misyonuna, vizyonuna kendi kaleminden tanıklık ediyoruz. Yazar, söze değişen dünyada yerinde sayan geleneksel eğitim sisteminin yetersiz kaldığını belirterek başlıyor. Eğitim sistemi hakkında konuşulanların bir laf kalabalığından öteye geçemediğini, eğitim öğretimde değişim ve gelişimin sözle değil, fille mümkün olacağını söylüyor. İşte tam bu noktada da khanacademy.org’un ortaya çıkarmak istediği eğitim modelinin amaçları okura sunuluyor: Standart eğitime karşılık herkese, her yerde ve her an eğitim verme olanağı yaratmak, insanların gerçekten öğrenmesini ve öğrendiklerinin kalıcı olmasını sağlamak, bunların yanında geleneksel sınıf psikolojisinden kurtarılan öğrenciye internet ortamında kişisel gelişimini kişisel iradesine bağlayan bir eğitim verme olanağı sunmak. Kitabın yazarına göre, kim olursa olsun her insana kendi ihtiyaçlarına cevap verecek uygun ortam hazırlandığı takdirde her insan öğrenmeyi öğrenir, başarının kapısı her zaman herkese açıktır ve tek başarısızlık pes etmektir. Bu bağlamda kitapta “yapılandırmacı öğrenme” den izler bulunduğu anlaşılıyor. Kitabın birinci bölümü bizlere, öğrenmenin süreç gerektiren ve birbirini izleyen adımlardan oluşan sistemli bir iş olduğunu açıklıyor. Bunun için kişinin öğrenmesi için ihtiyaç duyulan süre olanağının bulunmasının gerekliliği, bilgi veya kavram öğrenmede temel olanın öğrenilmeden daha ileri olanın öğrenilmesinin neredeyse imkansız olduğu veya kalıcı olmadığı vurgulanıyor. Bu bağlamda geleneksel müfredattaki “işle geç” felsefesinin ve sınıfın belirlenen müfredata göre ilerlemesini zorunlu kılan siteme karşılık bilgisayar destekli her an ulaşılabilir ve tekrar edilebilir bir bilgi ağı sunmanın daha faydalı olduğu öne sürülüyor. Sınıf ortamındaki öğretmen, arkadaş gibi faktörlerin, başaramama korkusunun öğrenci üzerindeki olumsuz etkisinin tahmin edilemeyecek kadar büyük olduğundan bahsediliyor. Bunlardan ayrı olarak günümüze kadar yapılan araştırmalardan birinde herhangi bir insanın dikkat süresinin 10-18 dk arasında olduğunun, bir diğerinde ise ders ortamında problem çözme, tartışma gibi uygulamaların (problem çözme ve tartışma yöntemleri) öğrenmeyi daha kalıcı hâle getirdiğine yönelik bulgulara rağmen hâlâ aynı model üzerinde durulup derslerin saatlerce sürmesinin ve derste sadece öğretmenin aktif olmasının anlamsız ve yanlış olduğundan dem vuruluyor. Bölümün devamında "tam öğrenme" denilen bir eğitim modeli karşımıza çıkıyor. Yazar bu modelin uygulanması ve uygulanmaması arasındaki uçurumu okurun gözleri önüne getiriyor. Tam öğrenme modeli standart eğitim modelinden farklı olarak bir kavramın tam olarak öğrenilmeden daha ileri diğer bir kavramın anlaşılmasının beklenemeyeceğini, müfredatın zaman temelli değil, anlama ve başarı temelli olmasını, buna bağlı olarak kişinin herhangi bir şeyi ne kadar sürede öğrenirse öğrensin, önünde sonunda o işi öğrenmeden bir sonraki aşamaya geçemeyeceğini bildiriyor. Bundan ayrı olarak tam öğrenme modeli tarzıyla kişinin kendi öğrenimini sağlayacak olan öğrenme sorumluluğunun üstlenilmesinin standart eğitime nazaran çok çok fazlalaştığı bildiriliyor. Günün sonunda, "öğrenme sorumluluğuna sahip olan biz kendimizi eğitiyoruz. Her şeyden önce öğrenmeye karar vererek, kendimizi öğrenmeyi adayarak öğreniyoruz." Yine yazar bu bölümde öğrenmenin sistemli bir iş olduğunu ve gelen bilginin bir önceki bilgi ile etkileşime girip girmemesinin o bilginin kalıcılığını etkilediğini bildirmektedir. Bu yönde bilginin çizgisel bir düzlemde ilerlediğini değil genişlemesine bir gelişim gösterdiğini söylemektedir. Sal Khan, tekrar etmenin faydası üzerinde de bir şeyler söylüyor bize. Buna göre tekrar, kalıcılığı gerçekleştirmek açısından çok işe yarar bir yöntemdir. İnsan beyni bir şeyi iki defada daha kolay öğrendiğinden tekrar, öğrenmenin temel bir parçası durumundadır. Yazar, bu bölümde temelde bireysel eğitimin ve bilgisayar destekli öğrenmenin arkasında duruyor. Buna göre bir öğrenci kendine en uygun zamanda, en iyi şekilde öğrenebilir. İkinci bölüm bizlere geleneğin, alışılmış yaşam biçiminin eğitim sistemine yaptığı etkiden bahsediyor. Yazara göre geleneklerin dışına çıkılarak yeni bir eğitim modeli uygulamak kaçınılmaz derecede gerekli. Bu bölümde "öğretme fiili"nin ortaya çıkışına ve gelişimine dair kabataslak bir bilgi veriliyor. Buna göre öğrenme, ilk olarak taklitle başladı. Ebeveynin hareketlerini taklit eden çocuk hayatta kalmayı öğrendi. Daha sonra usta-çırak ilişkisi gelişti ve hiyerarşik bir düzen içerisinde ustanın kontrolündeki çırak yaparak öğrenmeye başladı. Klasik Yunan akademisyenlerinin, hakikat yolundaki arayışı en iyi şey olarak görmesi ise bir dönem uygulamaya yönelik öğrenmenin veya yararlı olan öğrenmenin daha değerli olması yolunda sekteler yarattı. Yazının icadı büyük bir adımdı fakat yazılan kitaplar ancak güçlü konumda olanların elinin altında oluyordu. Bu da güçlü olan kesimi daha güçlü hale getirdi. Daha sonraları ise sökülebilir hurufatın icadı ve daha da gelişmesi ile kısa zamanda birçok kitap basma olanağı bulundu ve bu anlamda bir eğitim reformu yaşandı. Şimdiki eğitim modelinin yani K-12 sisteminin temelleri ise ilk olarak 18. yüzyılda Prusya'da atıldı. Ancak bu sistemin amacı, başlarda siyasal bir amaç güdüyordu. Daha açık bir ifade ile insanların zihin yapılarını ve yaşayışlarını biçimlendirmeye dayanıyordu: "Bu sistemde düzenin meraktan üstün olması istenmişti; tasnif, kişisel inisiyatiften önce geliyordu." Ancak yine de düzenli bir eğitim modeli, gelişmeyi de beraberinde getirdi. İlerleyen bölümde yazar öğrencilere geçer not sınırı getirip o çıtayı aşanların başarılı kabul edilmesi sistemine de eleştiriler yapıyor. Ona göre öğrenmesi gerekenlerin %30 95'ini öğrenmiş bir öğrencinin bile eksikleri vardır ve bu eksiklik bir binayı zayıf temel üzerine kurmak gibidir. Bunun için bir öğrencinin öğrenmesi ve ileriye emin adımlarla gidebilmesi, öğrenmesi gereken konuyu bir şekilde %100 oranında öğrenmesine bağlıdır. Sınıf modelinin getirdiği başka bir olumsuzluk olarak da öğrenilen ya da öğrenildiği sanılan bilgilerin gerçek hayata uyarlanamamasıdır. Bunun nedeni de, öğretmenlerin sınıf içinde ders anlatırken öğrenciler ile yaşadığı herhangi bir iletişim bozukluğunun, öğrencilerin dersi iyi anlamasına ve gerçek hayatla ilintisini keşfetmesine engel olmasına bağlanmaktadır. Öte yandan test etme, sınava tabi tutma yönteminin de aslında büyük bir yanılgı olduğundan bahsediliyor. Buna göre test etme, sınava tabi tutma bizlere öğrencinin öğrendiklerinin ölçüsünü değil ancak ve ancak bir öğrencinin belirli bir andaki yaklaşık durumunu göstermekten öteye geçmez, bu durum da öğrencinin neyi, ne kadar öğrendiğini ifade etmez. Bölümün devamında tartışılan ev ödevlerine gelirsek, bunun bir türlü dayatma mı olduğu yoksa eğitim mi olduğu hususunda tartışmalar mevcut. Kimi öğrenci ve ebeveynler, ev ödevini gereksiz, zaman çalan, tıpkı ikinci bir okul olarak görüyor. Kimileri ise aksine faydalı olduğu olduğunu fakat çok ödev vermek yerine, nitelikli ödev vermek gerektiğini söylüyor. Ev ödevinin sorumluluk, zaman yönetimi, bağımsız düşünme gibi yetiler sağladığına dair görüşlere karşılık olarak yazar, ev ödevini yine standart sınıf modelinin bir sonucu olarak görüyor. Yani ona göre ev ödevi, bütün sınıfa yönelik olan ve herkes için aynı hızda ilerlemesi gereken müfredatın öğretmeyi okulda başaramaması ve bunu ev ile tamamlamayı düşünmesinin sonucu. Üçüncü bölüm yeni öğrenme tarzının yeni dünyada nasıl gerçekleştiğine dair. Burada yazar sözlerine eğitimde yeni bir modeli desteklerken bir teori savunmadığını bildirmekle başlıyor. Kendisinin savunduğu modelin kesin doğru olmadığını, ama kesin yanlış model de olmadığını belirtiyor. Ona göre bu model, yalnızca bazı öğretmen ve öğrencilerde olumlu sonuçlar doğurduğu kanıtlanmış bir öğretim modeli. Bunda bir iki kişinin başarılı olması herkesin başaracağına anlamına gelmez. Bunun için insanın kendini sınırlaması yerine kendine en uygun öğretim şeklini bulması aslolandır. Bu bölümde yazar, öğrencilerinin başarılarını ölçmek için bir yöntem gerekli olduğunu fakat bunun geleneksel geçme notu ile başarılı olamayacağını söylüyor ve kendi sisteminin nasıl olması gerektiğine karar veriyor. Onun varsaydığı ölçüte göre bir öğrenci, sadece herhangi bir konuda on tane üst üste doğru yaparsa konuyu kavramış demektir. Gerçek sınıfa geçiş üzerine yapılan bir denemede belli sınıftaki öğrencilerden bazıları matematik derslerine en baştan bazıları ise 5. sınıf konularından başlatılıyor. Bu durumda 5. sınıf konularından başlayanların daha iyi ilerleme kaydetmesi bekleniyor, fakat tam tersi oluyor ve temelden başlayan öğrenciler diğerlerine fark atıyor. Bunun nedenini yazar, bütün öğrencilerin tekrar dersine İhtiyaç duymasına ve bu sayede boşlukları bulup doldurmak için harcadıkları zamanın aslında hem zaman tasarrufu sağladığına hem de uzun vadede çok daha iyi öğrenmeyi mümkün kıldığına bağlıyor. Daha sonra Sal Khan, geliştirdiği eğitim modelinin yanında birçok öğrenme türünün de var olduğunu söylüyor. Buna bağlı olarak bir işin içinde aktif rol oynarken yaparak öğrenmeye; stratejik, zihin geliştirici ve üretici oyunlar oynayıp eğlenirken de farkında olmadan beynin çeşitli bölümlerinin gelişimine katkıda bulunulduğunu söylüyor. Bu bölüm genel manada "Her bir öğrencinin kendi ihtiyaçlarına göre biçimlendirilmiş farklı ayrıntılar kazanmış öğretim modeli" olan khanacademy.org’un Bill Gates dahil birçok üst düzey kişiden destek aldığını, bu oluşumun bir "dünya okulu" olma yolunda nasıl emin adımlarla ilerlediğini anlatıyor. Akademi'nin okullarda kullanılması yönündeki deneylerden birinin sonucunda bir okul müdürü ve bir öğretmen bu deney ve oluşum hakkında şunları söylüyor: "Khan Academy'yi kullanmanın, öğrenci karakterinde köklü bir değişim yarattığına inanıyoruz; ilgisizliğin yerini sorumluluk duygusu, tembelliğin yerini çaba harcama alıyor. Bu karakter değişimi bizce görmeye başladığımız müthiş sonuçların arkasındaki temel neden; hem sınıf düzeyinde hem de bireysel öğrencilerde." Son olarak bu bölümde, her yaşta öğrenmenin mümkün olduğuna vurgu yapılıyor. Ancak yaşlılarda nöral plastisitenin azalmasından dolayı öğrenme daha yavaş ilerliyor. Bunun yanında yetişkinler ise öğrendiklerini bildikleri ile ilişkilendirmede daha iyi oldukları için daha çabuk öğreniyorlar. Bu ilişkilendirme işi ise Khan Akademi'nin başından beri oluşturmaya çalıştığı önemli bir unsurdur. Kitaba da adını veren bölüm olan dördüncü bölümde yazar, öncelikle dünyanın sürekli değişim ve gelişim halinde olduğunu, bunun için gelecekte neyin ön plana çıkacağını kimsenin bilemeyeceğini ve buna bağlı olarak bugün doğan çocukların 20-25 yıl sonra nerede olduğunun öngörülemeyeceğini, bunun için de onlara neyi öğrenmeleri gerektiğinden çok nasıl öğrenmesi gerektiğini öğretmenin daha doğru olacağından bahsediyor. Ardından insanlara, öğrencinin kendi ilerleme hızına göre ders verilmesinin, geleneksel eğitimin sınırlamalarının ötesine geçilip gerekirse iki kat fazla dersin bile en iyi şekilde alınabileceğini öğrencilere aşılamanın, öğrencilerin kendi kendilerine hedef koyup ona göre çalışmalarını sağlamanın daha doğru olacağını aktarıyor. Daha sonra Prusya modeli eğitim modelinin getirmiş olduğu ve günümüzde değerini kaybetmiş bir başka özellikten bahsediliyor: Sınıfları yaş gruplarına göre ayırmak. Salman Khan'a göre öğrencileri küçük yaştan itibaren kendi yaşıtları ile aynı sınıfa tıkmak onları; rol model alabilme, rol model olabilme, liderlik vasfını geliştirme, sorumluluk üstlenme ve aynı anda hem öğrenci hem öğretmen olabilme gibi konularda geri planda bırakır ve böylece bu yetiler gelişme göstermeyince çocuk, hep çocuk kalır. Khan, bu bölümde bizlere sınıfların birleştirilip (ne de olsa her öğrenci kendi öğrenmesinden sorumlu) her sınıfa birer öğretmen vermek yerine bu birleştirilmiş sınıflara birden çok öğretmen verilmesinin ise öğretmenler için çok önemli bir destek olacağını söylüyor. Çeşitli bakış açılarına ve yeteneklere sahip öğretmenler sayesinde öğrenciler de çeşitli bakış açıları ve yeteneklere böylelikle yelken açabilirler. Öğretmenler sınıf içi kontrolünü bu şekilde daha iyi temin eder ve sınıf ortamında kendisini yalnız hissetmez. Ayrıca çeşitli sebeplerden ötürü girebileceği tükenmişlik sendromundan da kurtulmuş olur. Bu bölümde yaz tatiline de değinen yazar, yaz tatilini büyük bir zaman kaybı ve öğrencilerin geçmişte öğrendiklerini tekrar unutturmaktan başka bir şeye yaramayan bir mefhum olarak görüyor. Bunun yerine kendilerine en uygun hızda ilerleyen öğrencilerin ve birleştirilmiş sınıf sistemindeki öğretmenlerin, şirketlerde olduğu gibi gerektiği vakit izin alıp eğitimlerine ve işlerine ara vermeleri gerektiğini, izin süreleri bitince de tekrar geri dönmelerini tavsiye ediyor. Böylelikle eğitim sekteye uğramaz ve öğrenciler mütemadiyen öğrenmenin meyvelerini toplarlar. Ayrıca internet ortamındaki eğitimde bunlara bile gerek yoktur. Çünkü öğrenciler bu sistemde yaz tatilinde bile ders videolarını istediği gibi değerlendirip istedikleri şekilde öğretmenlerle iletişime geçebilir. Daha sonraki bölüm bir üniversitenin ideal hale gelebilmesi için öngörülen tavsiyelerden ve planlamalardan oluşuyor. "Nasıl bir ortamda nasıl bir eğitim gerçekleşir?" sorusuna büyük bir perspektiften cevap aranıyor. Kitabın sonuç bölümünde yaratıcılık mevzu bahis oluyor. Yazar yaratıcılığın öğretilmesi konusunda şüpheci bir tavır sergiliyor fakat yaratıcılığın çevrenin etkisi ile bastırılabilir olduğunu söylüyor. Özgünlüğün ise inatçı olmasına rağmen çok fazla yönlendirmeye maruz bırakılınca ölebileceğinden bahsediyor. Salman Khan yaratıcılığı da özgünlüğü de artırmanın yolunu, öğrencileri kendi başlarına bırakmak, onlara hata yapma ve yanılma fırsatı vermek, olumsuz girişimlerini tekrar tekrar denemeye teşvik etmek, güvenli bir eğitim ortamı vermek olarak görüyor. Tüm bu çıkarımlardan yola çıkılarak söylenebilir ki, "Dünya Okulu" bizlere yeni dünyadaki yeni öğrenme sisteminin nasıl olması gerektiğini, başarının nasıl yakalanacağını, öğrenmenin nasıl gerçekleşeceğini vs. büyük bir öngörü ile ve eğitici tavırla aktarıyor. Yazarın tasvirlerinden biriyle Dünya Okulu, "Dahil edici bir yer olacak; makul bir yer olacak. Hem topluluklar içinde hem de uluslararası alanda eğitimde eşitsizliklerin kaldırılmasına katkıda bulunacak." bir model olarak karşımıza çıkıyor.
Dünya Okulu
Dünya OkuluSalman Khan · Yapı Kredi Yayınları · 20211,740 okunma
·
319 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.