Gönderi

128 syf.
9/10 puan verdi
"Senin mi benim mi, hangimizin haklı olduğunu görmek için beklemek gerek, belki üç neslin kendini feda etmesi gerek, onlarca korkunç savaş, devrimle yaşamak gerek. Gel gör ki yeryüzünü kaplayacak olan o kan yağmuru daha yeni kurumaya başladığında sen de, ben de, hepimiz çoktan toz olup uçmuş olacağız.".. Albert Camus "felsefi", "entelektüel" okumalar yapanların vazgeçilmez ismi. Bir yazarın büyüklüğü bir eserinin çok okunması ile mi anlaşılır? "Yabancı" yazarın en çok okunan kitabıdır. Belki de en çok yönlendirildiğimiz kitaptır.. Kimse eline tiyatro metni alıp okumuyor, başka coğrafyalarda durum yine aynı mı bilmiyorum ama bizim ülkemizde tiyatronun "okunacak" bir tür olduğu konusunda toplumla bir uzlaşma sağlayamıyorum ben. Okumayı da geçtim sahnede bir oyun izlemeye hevesli olanlar da bir azınlıktan ibaret. Sahnede izleyenlerin çoğu da metin halinde okumayı erdem saymıyor.. "absürt" bir durum.. Bana göre Albert Camus okumalarına tiyatro eserlerinden başlanılsa çok daha iyi olur. Felsefi eserlerine göre hazmedilmesi daha kolay olan metinlerdir. Camus okunması kolay bir yazar değil. Biz "nitelikli" okurlar elimize hemen bir "Düşüş" bir "Sisifos Söyleni"ni alıyoruz. Halbuki tiyatro metinleriyle de Camus, Camus'tur. Albert Camus kendini varoluşçu olarak da absürdizmin öncüsü olarak da görmüyordu. Yazmakla ilgileniyordu. Lakin insanlar kategorileştirmeyi boyunlarının borcu olarak gördükleri için onu illaki bir akıma dahil etmek adına çaba sarf ediyorlar. Dün okuduğum eserine göre de nihilist olur o zaman. Dün okuduğum tiyatro kitabında (Sıkıyönetim) şöyle diyordu Camus: "Benim felsefem budur! Tanrı dünyayı yadsıyor, ben de Tanrı'yı! Varolan tek şey olduğuna göre, yaşasın hiçlik!" "Hiçbir şey istemediğim için, her şeyin üstündeyim artık." Benim için önemli olan: yazarın okuru sorgulama yapmaya itiyor oluşudur. Bunu hangi akımla yapıyor oluşu değil... Okuduğum her eserinde de bu eylemi bana hissettiriyor Albert Camus o yüzden onu ayrıca seviyorum. Adiller: Ön sözde şöyle diyor Camus: "1905 Şubatı'nda, Moskova' da, devrimci sosyalist partiye mensup bir grup terörist, Çar'ın amcası Grandük Sergey'e yönelik bombalı bir suikast hazırlığı içine girdiler. Bu saldırı, öncesinde ve sonrasında gelişen olaylar Adiller'in konusunu oluşturuyor. İnanması her ne kadar güç olsa da, bu oyundaki bazı durumlar, yaşanmış, tarihi hadiselerdir." Devrim yapma düşüncesi içinde olan bir örgütün eylemlerinin bir sınırı var mıdır? Yaşanmış bir olaydan yola çıkan Camus'un bu kitapta sorgulattığı en önemli düşüncelerden biridir. Devrim yaparken masumların ölümüne göz yumacak kadar merhametsiz mi olacağız? Yoksa suçu olmayanları affedecek kadar merhametli mi? Karakterlerden biri olan Dora şöyle diyor: "Yıkım bile muhtaçtır düzene, muhtaçtır sınırlara" Stephan ise: "Yeteri kadar öldürmezsen, öldürdüklerin boşa gitmiş olur" demektedir. Bizim düşüncemize zıt olan bir düzeni devirmek için ne kadar insan öldürmek gerekiyor? Kan akmadan devrim ya da karşı devrim gerçekleşebilir mi? Düzen ile alakalı her sorunun sonu ölüme çıkıyor. O yüzden "Sıkıyönetim" kitabında şöyle diyordu Camus: "Ölüm de yaşam kadar değerlidir; insanoğlu, başkalarını yakmakta kullanılacak ateşin odunudur." İlerici veya gerici farketmeksizin bir taraf diğerini ateşi körüklemek adına odun olarak kullanacaktır. İşte içindeki merhamet duygularına söz geçiremeyenler daha fazla kişinin yaşamasını mümkün kılabilir. Kaç kişinin ölümünü engellersek Adil olabiliriz? Emniyet müdürü SKURATOV'un dördüncü perdede dediği gibi midir? "İnsan hayat talep edemez azizim. Hayat, insana bağışlanır. Siz hiç kimseyi bağışladınız mı? Bir düşünün bakalım" Bağışlamadınız mı? Demek ki siz "Adiller"den biri olamamışsınız henüz. Nedir ki şu adalet, şu adillik? "Sıkıyönetim" kitabında: " Var elbet bir adalet, midemi bulandıran bir adalet..." "Adiller" kitabında: "Ölü doğacak bir adalet uğruna, kök salmış bir adaletsizliğin parçası olmayacağım." "Adaletin kendisi umutsuzluk demek onun için" Ya da; "Ekmekleri ellerinden çalındığı zaman sığınacak bir adalet de bulamazlarsa yanlarında eğer, neyle hayatta kalacak bu insanlar?" Hepimizin yakındığı bir kelime şu "adalet" kelimesi. Hangi adalet tanımı bizi tamamen tatmin edebilir? Ben herhangi bir tanımın insanoğlunu tatmin edeceğini düşünmüyorum. Bu kadar bencil bir yaratığı adalet ve düzen teskin edemez ki binlerce yıldır edemedi de... Yabancı romanında şöyle diyor Camus: "İnsanların adaleti bir hiç, Tanrı'nın ki ise her şeydi. Beni mahkum edenin insanların adaleti olduğunu belirttim." Tanrı'nın adaletini de beğenmiyor çoğu insan o yüzden de ona inanmaktan vazgeçiyor. Çünkü Tanrı bile kitaplarında bazı insanları diğerlerine göre üstün tutmuştur. Hem mal mülk, hem de cinsiyet olarak. Başka bir yaşam, başka bir evrende gelecek adalet ise geç kalınmış bir adalet olabilir. O yüzden biz yaşadığımız çağda bu göreceli olarak temin edebileceğimiz "Adalet"i temin etmek adına mücadele veriyoruz ya da bir kısmımız mücadele veriyor diyelim..
Adiller
AdillerAlbert Camus · Can Yayınları · 2018737 okunma
··
218 views
Semih Doğan okurunun profil resmi
Henüz tiyatro eserini okumadım Camus’nün. Ama incelemeyi okuduktan sonra tiyatro eserlerine de yönelmem gerektiğini fark ettim. Bu değerli yazarı her yönüyle tanımak gerekir. Elinize sağlık Adem hocam.
Adem okurunun profil resmi
Teşekkür ederim Semih Bey. Şuana kadar üç tane tiyatro metnini okudum. Üçünü de çok beğendim. "Sıkıyönetim" ve "Adiller"i öneririm. Düzen ve adalet üzerine birçok cümle geçiyor. Bu durumun da sizin ilginizi çekeceğini düşünüyorum. :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.