Gönderi

Majestelerinin Hizmetinde Hititler tüccar bir halk değildi. Elimizdeki metinlerde Hitit tüccarlarına ilişkin çok az atıf yer alır. Temel tüketim ürünlerinden lüks eşyalara dek ithal edilen ürünlerin büyük bir kısmı yabancı aracılar tarafından krallığa getirilirdi. Bu ürünler kimi zaman krallığa tabi devletlerden gelen haraçlar ve yabancı devletlerden Hitit krallarına gönderilen 'hediyelerdi'. Harti ülkesi içinde bile kentler ve yerel pazarlar arasında dolaşan Hitit tüccarlarına ilişkin elimizde çok az kanıt vardır. Gerçekten de Hititçe tüccar anlamına gelen unnatalla sözcüğüne nadiren rastlanır ve bu sözcük yalnızca müttefik ülkelerle uluslararası ticaret işlerini yürüten ve Majestelerinin koruması altında faaliyet gösteren varlıklı ve önemli kişiler için kullanılırdı. Çoğu Anadolu'nun güneydoğu kıyısında yer alan liman kenti Ura'da bulunan bu temsilciler, anlaşıldığına göre Doğu Akdeniz kıyısındaki Ugarit'ten gelen ürünlerin anayurda nakliyesinde önemli rol oynuyorlardı. Mısır veya Hatti'nin Suriye'deki tabi devletlerden gelen tahıl, imparatorluğun son yıllarındaki en önemli mallardan biriydi. Sığır, koyun, at, katır ve eşek gibi çok sayıda çiftlik hayvanı da 'tüccarlar' tarafından Hitit anayurduna veya Hitit devletinin diğer bölgelerine gönderilen ürünler arasındaydı. Hitit ülkesine Altın, gümüş, lapis lazuli (lacivert taş) ve akik gibi değerli madenler ve taşlar ile bakır, tunç ve kalay gibi metaller de nakledilirdi. Köleler ve nitelikli atlar, kumaşlar ve renkli yün ve iplikler de Hitit dünyasındaki çeşitli yerlere gönderilirdi. Aracılar yoluyla kurulan ticaret bağları güneydoğuda Babil ve Asur' a, güneyde ise Mısır' a dek uzanırdı. Ancak Hititlerin batıdaki Mikenlerle ticaret yaptığına ilişkin elimizde çok az kanıt vardır. Dolayısıyla Hititler kuşkusuz Tun Çağı'nın sonlarındaki uluslararası ticarete dahil olmuşlardı. Ancak metinlerde tüccarların adının çok az geçmesi, ticaret işlerinin başkalarının eline bırakıldığını gösterir. Gerçekten de büyük ölçekte faaliyet gösteren çok sayıda girişimin varlığı, bu girişimlere dahil olan 'tüccarların' büyük olasılıkla krallar tarafından işe alındığını akla getirir. Varış noktalarına dek ticaret mallarına eşlik eden bu kişiler özel girişimciler değillerdi ve kuşkusuz çok sayıdaki silahlı askerle destekleniyorlardı. Elbette Hititlerde küçük çaplı pek çok girişimci de varsa da elimizde bunu destekleyecek bir metin bulunmamaktadır. Kraliyet temsilcileri veya özel girişimciler olan bu kişilerin nakliye işleri, güzergahları boyunca soygun ve ölüm riski taşıyordu. Karada kat ettikleri topraklar boyunca haydutlara ve açgözlü yerel hükümdarlara karşı savunmasızdılar. Denizde ise Doğu Akdeniz'i ve kıyıları kasıp kavuran korsanların saldırıları ve gemileri ve yüklerini çoğu zaman mahveden ani fırtınalar tehlike arz ediyordu. Bu bölümde tüccarlardan bahsetmemin nedeni de budur. Hitit kralları, uzak bölgelerden gelen çok sayıda malın Hitit ülkesine getirilmesinde hayati rol oynayan tüccarların korunmasına çok önem verdiler. Tüccarların mallarını çalanlar için sert cezalar öngörülüyordu. Kimi zaman hırsızlar, yüksek statüye sahip kişilerdi. Örneğin Ugarit kralı ülkesinden geçen bir kervandan 4.000 gümüş şekel değerinde 400 eşeğe el koymakla suçlandı. Kral, bu suçun cezası olarak 1 /3 talanton gümüş ödemek zorunda bırakıldı. Gerçekten de 7 Temel ağırlık ölçüsü birimleri talanton, mina ve şekeldi. Bu ölçülerin birbirlerine olan oranları kullanıldıkları uygarlığa göre değişirdi. Ancak genel konuşmak gerekirse bir talanton yaklaşık 60 minaya ve bir mina da yaklaşık 60 şekele eşitti. Ortalama bir mina yaklaşık yarım kilograma denk geldiğinden, Hitit valilerinin katıldığı mahkemelerde hükme bağlanan pek çok dava, soygun, adam kaçırma ve cinayet gibi tüccarlara karşı işlenen suçlarla ilgiliydi. Failler yakalanamazsa, o bölgenin sakinleri veya suçun işlendiği yerde yetkili olan kişiler ciddi miktarda tazminat ödemek zorundaydılar. Hitit Yasaları'nda yer alan az sayıdaki ve dolaylı atıftan, tüccarların güvenliğine verilen önemi açıkça görüyoruz. Bir tüccarın öldürülmesi durumunda verilen ceza (4.000 gümüş şekel ve buna ek olarak tüccarın mallarının yerine verilen topraklar), yasalarda geçen diğer suçlara verilen cezalardan çok daha ağırdır. İlgili hüküm (5) failin kuşkusuz tüccarın mallarını gasp etmek amacıyla cinayeti kasıtlı ve taammüden işlediğiyle ilgilidir. Bu suç ağır olmakla birlikte hükümdeki asıl vurgunun cinayet olmaması ilginçtir. Hüküm, cinayetten çok tüccarın mallarının gaspını vurgular. Böylece Hitit hukukunun önemli bir özelliğini ortaya koyar: Hitit yasaları, ceza yerine mülkiyetin korunması ve tazminata öncelik verir. Gerçekten de bu hükmün daha sonra düzenlenmiş bir versiyonu, tüccarın mallarının olmadığı bir durumda, bir münakaşa sırasında veya kazara öldürülmesi (eğer amaç soygun değilse) halinde cezayı önemli ölçüde indirir ve sırasıyla 240 ve 80 gümüş şekel olarak belirtir. Eğer tüccar mallarıyla birlikteyken öldürülürse, fail ağır bir ceza ödeyecek ve buna ek olarak malların değerinin üç katını tazminat olacak verecektir.
6 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.