Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Altın saçlı kız
"Giderek artan titreşime ayarlı saatim yastığın sıcak yüzü altında öterken farkettim geç kalabileceğimi. Sabah programlarında ballandıra ballandıra anlatılan daha sonra lahmacun tarifi verilen anların birinde denk geldiğim diyet önerisini yapıp çıktım sokağa. Sokakta benden başka yalnızlık vardı. Bağırsam o da terkedecekti beni yalnızlığa. Hoş, yalnızlık artık yalnız değil yalnız uyuduğumda. Seçim öncesi dökülen yarı asfalt yarı mıcır yollardan geciyordum, seçimsiz. Bizim buralara pek insan uğramaz işi düşmeden yada işini iyi yapıp sürgüne gönderilmeden. Komsu köyler "sürgün kent" diye alay edince muhtar dayanamayıp insta hikayelerine konum olarak "sürgün province" yazmaya başladı. Resmi işlerde şaka olmaz diyip görevden alıp sürgüne gönderdiler, şimdi alt sokakta yaşıyor. Yürüdükçe yolun sonu denize çıkan sokaklarımız yoktu bu yuzden hep eksik hissettik kendimizi bulutlar altında. Çocukluğumun son yaz tatilini gecen sene tüketirken bunun farkındalığına sonradan sahip olmak tavan altında düşünülecek en ilk konularımdan biriydi. Artık çocukluğumun bittigini kavrayınca başladım o işe. Dedem o bölgenin hatrı sayılır insanlarındaydı, en guzel katırlar onda bulunurdu. Bununla hava yapacak degilim tabiki de. Onun vasıtasıyla kömurlükten bozma dukkanda çırak olarak çalıştım. Getir gotur isleri derken onu gördüm iste. Kalbimden beynime getir gotur yapan impulslarda bunun farkinda olacak ki eşik nefes seviyem diplerdeydi. Saçları milyonlarca ışık yılı uzaktaki güneşin ham maddesi, gözleri aydın zeytini gibiydi. Ustam bağırmış olacak ki elimdeki yumurtalar siparis yerine ulaşmadan yere düşüp kırıldı. Birkac kurus aldığım yevmiyem de delindi. Olsun sevgi neydi, belki bu degildi ama bu olsundu. Yerdeki yumurtaları gorunce yanağının kenarında cukur belirdi, misket oynarken kazdığımız kuyular gibi. Bu muhitten olamazdı diye dusunurken annesinin sesiyle irkildim. Bilgeymiș adı, ne kadar guzeldi bi bilse... Bir kac gun boyunca onu goremeyince içim batman kışları gibi karardı. Dukkana gelen musteriye para ustu olarak sakız yerine jilet verir olmustum. Usta iceri girip elime tokusturdu kağıdı, karşıki evin siparişiymiş. Hemen sepete ekleyip vardım oraya, bu arada batman kışları gibi olan içim doğuya dogru esiyordu. Kapıyı bilge açtı, bu kadar samimi söylediğime bakmayın. Halbu ki sepet yine yerdeydi. Ustam beni kovmadan ben terkettim o muhiti. Artık evini biliyordum, evimi de. Y Kac zaman sonra sürgüne gonderilen babasıyla beraber geldiklerini ve her sürgün edilen insan hayaliyle geri doneceklerini ogrendim. Oysa buraya az insan gelir, cok insan giderdi. Gidenler hiç gelmedi, gelenler hic gelemedi. Büyük bencillik ederek gitmemelerini diledim, oysa o işlere belediye bakiyordu. Yanlış yere dilek tutmustum. 2 sene kaldılar bizim mahallede. Yani bunu takvimsel olarak belirttiler ama bence 2 gun falandi. Newton amcam o kadar hakliydi ki "zaman mutlak degildir" derken. Herkese 2 yil, surgundekine 2 asir gecen zaman bana 2 gun gibi gelmisti. 2 yıl boyunca onunla cok iyi arkadas olmustuk. Annem köyün terziligini yaptigi icin onların da yolu düşmüştü bizim eve. Artık beraber yürüdüğümüz yollarin sonu sahile çıkıyor havasındaydı. Sokak aralarinda yakilan tezek kokusu onunla bağdaşmıştı. Derken babası sürgüne ve iftiraya daha fazla dayanamayıp köylülerin kaçak mazot icin kullandıkları dağdan atlayıp canına kıydı. Dünya bir simülasyon ise bu kesinlikle matris hatası olmalıydı. Çok gecmeden tasinacaklarını duydum, annesi annesine yerlesecek ankaraya gidecekmis. Keske mis'li gecmis zaman hic olmasaydı. Bir seyler oluyor sen onu duyuyorsun ama coook sonradan tahribini anlayınca başkasından duymuş kadar etkileniyorsun. Sokakta onun icin ağlarken kimse sormasin diye dizimi kanatmistim. Dizim acıyo dedim anneme, yüreğim çürürken. Giderken elime bir toka ve kağıt ilistirdi. Tokasinda güneşin izleri vardi, kâğıtta onun hisleri. Altında ona ait açık ev adresi, umudumun simgesi. Yıllarca onun hasretiyle yanarken tek anahtarım onun sehrinde universite okumakti. Belki iyi yapacağım bir iste sürgüne gonderilecegimi bile bile bitirdim liseyi. Hedefime ulaşıp ankarayi kazandim, annemin terziliginden birikimiyle bilet aldim. Yollar bozuk engebelli, kalbim yerinde degildi belli ki. Gittikçe bitmeyen yollar yapılmıştı ankaraya. Günün sonunda elimde kırışık bi kağıtla sokaklara kostum. Yine yalnızlıktan başka kimse yoktu. Ambulans sesleri bozdu ortami. Sora sora bağdat bulunur diye düşünürken bağdati iki gözüm kapali bulabilirim diye mirildandim. Sonunda o adresi bulup ona gittim. Biliyor musun o asla baska bi o olmamıştı. Saclari yine güneş, gozleri zeytin, yanakları misket kuyusu. Bak hatta biraz bekle sana onu gosterebilirim. Bak iste geliyorlar, güneş misali sevgilim ve ikimizin uydusu imge." Hangi peronda kalktığını bilmediğim otobüsümü beklerken farketmis semih amca beni, yani oyle dedi. Gözlerime bakıp hikayesini anlattı. Hikayeleri gerçek dışı sanırdım, peki ya ben neydim. Kızı ve eşi gelince eşinden hatira tokayla kızının saçını toplayıp gitti. Dışarı çıkıp semih amcanın yalnızlığını aradım, bulamadım. Elimdeki bileti yırtıp yalnızlığı aramaya başladım. Yürüdükçe onu kaybediyor, durdukça hasret çekiyordum. Belki manzarası iyi degildi ama sonunda buldum onu. Sırt üstü uzanıp göğü izledim, işte oradasın yalnızlık. Bir bulut kümesinin ardında gizlenip beni izliyorsun. İcime dol, yüreğim sarhoş. Tut elimden, benim göğüm ol. Seni bulmuşken soyleyeyim, yalnız olmak ne kadar da zor. Son cümleleri ifade ederken sınıfta alkış tufanı koptu birden. Kimse sınıfın haylaz çocuğundan boyle bir hikaye beklemiyordu oysa ki. Ödevinden tam puan alma rahatlığıyla sırasına geçerken zilin sesini duydu. Yalnızlık mı, o cocukken yoktu.
··
66 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.