Gönderi

115 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 17 hours
Bence, Zweig'in biyografi yazıları kısa hikayelerinden daha güzel. Yalnız, Nietzsche üzerine olan biyografisi için şunu belirtmeliyim: Kitap, Nietzsche'nin hayatı ve fikirleri üzerine ayrıntılı bilgi almaya elverişli değil. Daha çok Zweig'in Nietzsche üzerine bir denemesidir. Ama edebi açıdan harika bir kitaptı. Nietzsche'nin hayatı ve felsefesi hakkında bilgi sahibi degilseniz, salt edebi zevk yeterli gelmeyebilir, birçok şey havada kalabilir. Bu açıdan Zweig'in Nietzsche kitabını, Nietzsche hakkında bilgi sahibi olduktan sonra okumak daha mantıklı gibi duruyor. Montaigne kitabında ise deneme ile biyografi arasındaki ibre az farkla biyografiden yanadır. Bu sefer Montaigne hakkında bir şey bilmiyorsanız rahatlıkla başvurabileceğiniz bir eser karşınızda duruyor. Önsöz kısmında Ahmet Cemal, Montaigne ile Zweig'in benzerliklerini ortaya koyduğu güzel bir yazı bulunuyor. Buradan anlıyoruz ki, iki büyük yazarın yaşadıkları dönemlerin nitelikleri birbirine çok benzemekte, bundan biraz daha az benzerlik de iki yazar arasında bulunmaktadır. Bir kere 16. yy Fransa'sında/Avrupa'sında mezhep savaşları yaşanmakta ve kitaptaki ifadeyle "evinizin yanındaki ormana gitmek, insan eti yiyen yamyamlarin bulunduğu yerlere gitmekten daha tehlikelidir." 20. yy'da ise Birinci Cihan Harbi yaşanmış, kılıçlar yerine tekrar geri çıkarılmak üzerine sokulmuş; nitekim kısa zaman sonra dünyanın gördüğü en yıkıcı savaş olan İkinci Dünya Savaşı başlamıştır. 16. yy'un kaos ve kanında Montaigne, 20. yy'unkinde ise Zweig, içlerindeki insanlığı, birey olabilmeyi, aklı öldürmemek için benzer yolları tercih ederler: ilki şatosunda on yıllık inzivaya çekilir, ikincisi ise Güney Amerika'da soluğu alır. İki yazarın ayrıldığı bir nokta ise ölümleridir: Montaigne hastalıktan dolayi yaşadığı yoğun acılar nedeniyle intiharı düşünse de o anda gelen Bordeaux belediye başkanlığı teklifinin de etkisiyle seyahatini yarıda keserek Fransa'ya döner ve biraz da kralın ısrarıyla belediye başkanı olup hayatına devam eder. Zweig ise Almanya'nın kaosundan, ırkçı faşist ve nefret kokan ortamında kaçıp gitse de kara bulutlardan uzaklaşamaz. Çünkü en karanlık bulutlar, zihnimize hakim olanlardır, gökyüzüne değil. Nihayetinde Zweig çifti intihar eder. Tekrar Montaigne'a dönecek olursak, soylu bir ailenin çocuğudur. Babası 1. François'le çıktığı seferden şato sahibi Kont olarak döner, soyluluk unvanı alır. Oğlu Montaigne'i üç yaşına kadar bir köylünün yanına vererek, şato/soylu hayatının dışında bir ortamda ilk yıllarını geçirmesini ister. Bundan dolayı Montaigne ileride babasına minnettar olacak ama aynı eğitimi alan Balzac ise bundan dolayı annesini hep suçlayacak. Sonrasında dönemin eğitiminin olmazsa olmazı, günümüzün İngilizcesi gibi olan Latince eğitimi başlar. Ama bunun için baba Montaigne yine farklı bir yöntem izleyerek, üç tane hiç Fransızca bilmeyen Latince öğretmeni tutar, ve evde aile üyeleri de dahil kimse Fransızca konuşmaz. Oğul Montaigne Latince öğrensin diye tüm aile az veya çok Latince öğrenmiş olur. Dönemin çocuklarından farklı olarak aldığı bu iki eğitim şekli, Montaigne'in ileriki hayatını temelden belirler: Montaigne skolastizmin etkin olduğu formal eğitimi hiçbir zaman benimseyemez, okuduğu kitaplarda aldığı eğitimde de hep ezberlemeyi değil hayatına değer katacak şeyleri öğrenmeyi esas alır. Üzerinde otorite baskısı hissetmeden özgürce hayatı arzular, sorgular ve yaşar. Montaigne'in trajedisi ise Rönesans'ın aydınlık, özgürlükçü, entelektüel, hümanist ortamını kıl payıyla kaçırıp, iç savaşların ve kaosun içinde yaşamak zorunda kalmasıdır. Zweig'in tabiriyle Leonardo da Vinci'nin, Michelangelo'nun zamanından Avrupa, yeniden Cengiz Han ve Timur'un vahşetine uyanmıştır. Bu ortam içinde Montaigne iş hayatını bir süre sürdürüp sonra kendi içine kapanır. Şatosundaki meşhur kulesinde kendini, 'Denemeler' yazmaya adar. İnsan, hayat ve ölüm nedir, bunlar üzerine düşünür ve yazar ekseriyetle. On sene sonra seyahate çıkar, seyahatinde herkesin gitmekte olduğu yerleri tercih etmez ve her sınıftan insanla muhabbete girerek onları tanımaya çalışır. Nihayetinde 1592'de hayatını kaybeder. Kitapta geçen sözlerinden Montaigne'in en çok şu sözünü beğendim: "Kitaplığım, benim krallığımdır ve burada mutlak bir kral gibi saltanat sürmeye çalışıyorum.” İleride evimde büyük bir kütüphane kurarsam, bu sözü görünür bir yere yazacağım. Bununla birlikte Montaigne'in kütüphanesinde dönemine göre hayli fazla sayıda kitap bulunur: 1000'den fazla kitap. Döneminde yazılan neredeyse her kitabı okumuştur diye de hakkında rivayetler varmış. Ancak Montaigne, az önce dediğim üzere ezberlemek, bilgi veya alıntı depolamak için okumuyordu: “Bir şeyi ezbere bilmek, insanın bir şey bildiğini değil, bir şeyi belleğinde tutabildiğini gösterir,” der. Hiçbir insan mükemmel değildir, herkesin eksik veya hatalı olduğu bir husus vardır. Montaigne'ınki de kadınlar hakkında fikirleri olabilir. Bunun temel nedeni ise düşünsel hayatının Antik Yunan'dan etkilenmiş olmasıdır. Tabi buna ek olarak yaşadığı dönem de etkili olsa gerek. Her düşünür veya büyük insan, çağını her konuda aşacak diye bir kaide yoktur. Şimdi, 2020 şartlarından 16. yy'da yaşamış bir düşünür olan Montaigne'i salt kadınlar hakkındaki düşüncelerinden dolayı yargılayıp değerlendirirsek büyük hata ederiz. Benzer durum sanırım Erasmus için de geçerli. Buna en iyi örnek ise şu an, tarihsel eziklik duygumuzu bir kenara bırakarak düşünecek olursak, Avrupa, insan hakları ve pek çok konuda bizden hayli ileride; aynı zamanda Montaigne olsun Erasmus olsun bu düşünürlerini el üstünde tutarlar. Onlar da biliyorlar bu düşünürlerin kadınlar hakkında düşüncelerinin hoş olmadığını ama buna odaklanarak olumlu kazanımları ve yanlarını göz ardı etmiyorlar. Göz ardı etmek isteyen eder, kendisi bilir, tüm ataerkil düzeni birkaç böyle düşünür veya yazara fatura ederek boykot vesaire uygulayabilirler. Herkesin kendisine kalmış bir durum sonuçta. Aynı Montaigne'in şu davranışı ise az önceki durumuna tezat oluşturur: "Kendi evliliğinin bir aşk evliliği değil, bir mantık evliliği olduğunu söyleyen Montaigne, aşk evliliklerinin neredeyse karşısında olduğunu, “mantık evliliği”nin tek doğru evlilik biçimi sayılması gerektiğini, kendisinin yalnızca bir habitude’e, yani bir âdete boyun eğmiş olduğunu değişik ifadelerle sayısız kez yinelemiştir. Montaigne’in o sarsılmaz dürüstlüğüyle, zaman zaman bir değişiklik olsun diye bir sevgili edinme hakkını erkeklerden çok kadınlara tanımış olması, yüzyıllar boyunca aleyhine bir puan sayılmış, hatta kimi biyografi yazarları Montaigne’in son çocuklarının gerçek babası olduğundan kuşku duymuşlardır."(#83393659) İyi okumalar
Montaigne
MontaigneStefan Zweig · Can Yayınları · 20171,363 okunma
··
176 views
SonAy okurunun profil resmi
Nietzsche biyografi yazısı hakkında aynı düşüncedeyim. Freud hakkında yazmış olduğu eserini de okumadıysanız tavsiye ederim, çok başarılı bulmuştum. Özel hayatını değil, düşünce ve çalışma prensiplerini anlatıyordu. İncelemeniz doğrultusunda Montaigne kitabını da listeme alıyorum. Teşekkürler.
Kaan okurunun profil resmi
Ben teşekkür ederim, bakacağım Freud kitabına da.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.