Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

83 syf.
10/10 puan verdi
"İstediğim, denizi yazmak. Zümrütlerin, gökyakutların sabrını; ağaçların tarihsizliğini...Bir tek kıyısını kavrayabildiğimiz, anlamını ancak bir tek kıyısıyla kurduğumuz denizin öyküleri yoktur bir kara adamı için. Yolculuklara, ister gerçek ister düşsel olsunlar, yakıştırdığımız son, öbür kıyıda bitse bile, deniz gene tek kıyılıdır, üzerinde yaşayıp çalışan biri olmadıkça. Deniz, kara adamının yalnız sınırlarını kaldırışı değil, sınır düşüncesini içinden çıkarıp atıvermesidir. Her şeyin bir aradalığının bir yerde başlaması ya da bitmesidir. İstediğim, denizi yazmaktı. Her şeyin bir aradalığına yenik düşeceğimi bile bile." Böyle diyordu Altı Ay Bir Güz Cok değerli bir hoca ve Felsefeci olması hasebiyle ekstra hayranlık duyduğum fakat edebî ve müzisyen kişiliğini de her daim ayakta alkışladığım adam, Karasu. Felsefeyle edebiyatı hep dozunda harmanlayan fakat eleştirel, düşünsel ve birey sorunlarına bir adım önde odaklanan, odaklandıran, bakışlarında ve dahi bakış açısıyla tıpkı kuyu derinliği hissettiren, kendi 'Karasu'larında yaşayan adam, Karasu. İdolüm ve Türkiye Felsefe Kulübü başkanı Prof. Dr. 'Kuçuradi' nin en yakın dostu ve çok sevdiğim Oruç Aruoba'nın ustası, hocaların hocası adam, Karasu. ♥ Eserlerini çoğu yazar gibi açık raflarda sergilemekten hoşlanmayan, aksine kapalı kapılar ardında yazan, yazdıklarını da saklayan ve dahi "yalnızca metin yazıyorum" diyecek kadar mütevâzi olan, tarafımdan hep sevilmiş ve sevilecek olan Bilge Adam, Karasu. #dipçem Aslında değerli hocama dair yazılacak, onu anlatacak o kadar çok kelime ve tümce var ki, kelime kifâyet ummanında ve dahi "Bilge Karasu"larında boğulmamak/ boğmamak adına burada noktalıyor ve yorumuma başlıyorum. "Bizim de bir masal dünyamız var; uçsuz, bucaksız bir dünya bu: Kel Oğlanı da içine alır, Köroğlunu da; peri kızını da içine alır, dev anasını da; sizi de içine alır, bizi de, gene de bir fındık kabuğuna sığar, yedi dünyaya sığmaz. Hani, şu masal dünyâsını bir dönüp dolanayım diye, demir çarık, demir âsa yola düşseniz; dere, tepe düz, ~Altı Ayla Bir Güz~ gitseniz, bir arpa boyu yol gidersiniz ancak! İyisi mi, gelin derelerden sel gibi, tepelerden yel gibi geçerek; lâle, sümbül derleyip, soğuk sular içerek; daha da yorulursanız Hızırın atına binerek bir tandır başına …" Merhabalar sevgili kitap dostlarım. Yine yeniden, kılı kırk yaran felsefeci-edebiyatçı-çevirmen ve çok değerli bir hoca olan Bilge Karasu'ları-ndan bir avuç su ile geldim. Altı Ay Bir Güz, Bilge Karasu'nun hasta olduğu aylarda (pankreas kanseriydi) tamamlayamayacağına karar vererek yayınevine teslim ettiği, ancak ölümünden sonra yayımlanmasını vasiyet ettiği son metnidir. Metin, ölüme yaklaşmış yaşlı bir adamın çocukluk-ergenlik-yetişkinlik dönemlerinden anlar-anılar, düş-gerçek arası yaşamından izler, birbiriyle ilgili-ilgisiz gibi görünen karmaşık bölümlerden oluşuyor. Karmaşıklığa rağmen gayet akıcı, okuyucuyu etkin kılan ve farklı yorumlamalara açık bir metin olduğunu da eklemek isterim. "... Bütün tümceler belki burada biter, bitmeli tümcelerin hepsi, günlerin, yılların, gezilerin, denizlerin, inançların, ölümlerin, kaçışların hepsi. Bundan sonrası tükenesiye tükenmez sözler, tükenmez sözleri tükenesiye söylemek olacak! ..." dercesine canhıraş-çalakalem, aynı zamanda da harf-harf, kelime-kelime nârin bir motif gibi işlediği bu metin, bir ömrün ardından sona gelindiğinin bilincinde/bilinciyle kaleme alındığından, ölüm üzerine içsel sorgulamalarla dolu bir "veda" metni olarak da nitelenebilir: Ayrıca ölümle yüz yüze gelindiğinin hissedilmesi ve hissettirilmesiyle otobiyografik özellikleri olan bir metindir diyebilirim. "Sonun, başın, ortanın birbirine karıştığı, anlamını yitirdiği, tersinmez zamanın boyunduruğundan kurtulduğunuzu duyduğunuz bir gün gelir. Yaşlanmışsınızdır, yaşamınız artık sizin malınızdır. Malınızı istediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Yeterince güçlü, yerini bulan bir fiskenin ~ister içinizden gelsin, ister dışarıdan~ sizi nasıl dağıtabileceğini, elinizden her şeyi ~bir kırıntısını bile bırakmamacasına~ bir anda nasıl alabileceğini öğrenmiş olduğunuz ölçüde yaşamınıza egemensinizdir artık. " derken, ölüm karşındaki çaresizlikle teslimiyet ve geçen ömrün muhakemesi yapılıyor gibidir. Sevgili hocamın hemen her metnindeki felsefî derinliğe hayrân olmamak mümkün değil, ~anlatılamaz-ın anlatılamaz-lığını anlatmak çabası~ karşısında saygıyla eğiliyorum. Anlaşılması zor altmetinlerin-mecazların güzel ruhlu Bilge'si ~Altı Ay Bir Güz~ metninde belirttiği gibi, geçmişin içinde gezinip duran bir anlatıcının o geçmişin içinde duyduğu şimdiliği, şu andalığı duyurmaya çalışıyor ve bunu yaparken de geçmişte gezindiğini hiç unutturmuyor. Dolayısıyla anlatılan anıların okurun kendi anılarıymış gibi benimseyip yaşamasını sağlıyor. İmge ve realite'yi (düş-gerçek) harmanladığı, geleneksel mecaz anlamın dışında bir "mecazla" derinlik kattığı, destan-mitlerle, tarih-sanat-teoloji-felsefe ve daha birçok disiplinle harmanladığı 'imgesel öykü'leri iyi ki var. #dipçem Değerli hocam bu metninde Gılgamış Destanı, Yaratılış Destanı ve Deli Dumrul'a gönderme yapmış, Da Vinci şaheserini (Son Akşam Yemeği/ Hz. İsa-Yehuda ilişkisini) farklı bir bakış açısıyla yorumlamış, ölümü masalla anlatmış. Sayfa sayısı az olmasına rağmen yoğun bir anlatıma sahip olan bu metni, postmodern edebiyat ve imgesel öykü seven ilgilisine ısrarla tavsiye ediyorum.
Altı Ay Bir Güz
Altı Ay Bir GüzBilge Karasu · Metis Yayınları · 2018398 okunma
·
93 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.