Gönderi

Kazmanın toprağı salladığını hissedince daha hızlı daha hırslı vurmaya başladı. Daha hızlı daha hızlı… Nerde başlamıştı… Arabadan aceleyle inip koşarak ekranın başına gidişi… -Kimsin sen? -Ben şey… yani.. Siktir et Nietzsche’yi…. O ne güzel gözler öyle.. Of -Ben şey… Kazmayı fırlatıp kürekle toprağı savurmaya başladı.. Hayır… Hayır… Vurgulu iyimserlik mastürbasyonu bakışların beklentilerine cevaben giriştiği işler Kendini kanıtlama çabalaması… çabalamaya aradığı bahaneler.. Adım atmaya bir sebep… Yolunu bulduğunu sanmıştı… rehber olarak Martin Eden’i seçmişti. Mahveden gazetedeki kaza haberi mi? Hayır.. hayır.. … Toprağın sertliği ellerini acıtmaya başlamıştı.. vurduğu her darbe aklına kazıdıklarına değiyordu… Evet o akşamdı… her şeyin bittiği ve başladığı o şubat akşamı Yan odada Demıs Roussos - Adıos Amor Adıos un çaldığı, sokak lambasının ışığında parlayan, kristal kar taneleri ve telefonda “hayatımda başka biri var -bitti-” diyen bir kadın. Yıllar sonra en çok üşüdüğüm en fazla yandığım dediği akşam. İntikam almak için eyleme geçip başarıya ulaşan, can acıtma ustası kadına yenilmekten başka çaresi kalmadığı akşam. “Gözlerinde görmeden inanmam” demişti. “Gel gör o zaman” demişti, intikam alacaklısı kadın. Sabah gözlerini bambaşka bir şehirde açmıştı. Buluşma noktasına giderken, önceleri keyifle sokakların da yürüdüğü şehir çamur kaplıydı sanki. Ayaz havanın yerdeki karları eriten güneşi üşümesine engel olmuyordu. Uzaktan O’nun gelişini gördü. Siyahlar içindeydi. Yüzüne baktığında bu onu son görüşü olduğunu anlamıştı. Bambaşka bir siluet… O gün zaman çok hızlıydı. Sözler anlamsız sadece söylenmek için söyleniyordu. Akşam olmuş Ayrılık vakti gelmişti. Ayrı yollara yürümeye başladıklarında O’na son bir kez dönüp bakmıştı… Yıllar önce ilk buluşmada turkuaz bir elbisenin içinde gülünce kalbini sallayan, İlk defa aşkı hissettiği, minicik ellerine ilk dokunduğunda ömür boyu bu elleri tutmak istediği, gülünce dünyayı daha yaşanır kılan güzellikte bir yüz… Mezara dönüşmüştü… Küreği bırakıp toprağa sırtüstü uzandı. Soluk soluğa kalmıştı. Yıldızları izlerken Ahmet Tellinin dizelerini hatırladı… “Büyük aşklar yolculuklarla başlar ve serüvenciler düşer yollara” hiddetle bir küfür savurup kazmayı tekrar kaptı, seri sert toprağa vurmaya başladı. “Onun yüzünü mezara çeviren sendin” diye söyleniyordu. En mutlusu hangisiydi günlerin… Mutlu bir günün farkına varıp daha önce böyle bir şey hissetmediğini, bunun kıymetli çok kıymetli bir an olduğunu anlayıp bitecek korkusuyla endişelendiği o gün. Konser salonundaydı. Etrafı kuşatılmıştı. Yumruğunu havaya kaldırdığında O da ona sarılıp yumruğunu havaya kaldırmıştı. Sahnede İbrahim ile göz göze gelmiş ve gülümsemişlerdi. Sıralı tahtalara ulaşınca kazmayı bırakıp küreği aldı. Kalan toprağı temizleyip. Tahtaları sırayla yerinden sökmeye başladı. Ayaklarıyla destek alabileceği şekilde vücudunu yerleştirince. Dipten yukarıya kenarlardan sürükleyerek cansız bedeni dışarıya çıkardı. Yorgun halde birikmiş toprağın üzerine kendini bıraktı. “bok çukuruna tekrardan hoş geldin” diye mırıldanıp sigarasını yaktı. Neden öldürdüğünü düşündü biran… Gaye için Damla yüzünden öldürmüştü onu… Şimdi ise tekrar canlanmasını bekliyordu. Sigarasını bitirip yerinden kalktı, yerdeki battaniyelerden ikisini alıp, biriyle mezar taşının üzerini kapattı diğeriyle de kefenden çıkardığı vücudu kolları ve kafası dışarda kalacak biçimde sardı. “Üzgünüm elbise düşünecek halde değildim bunlarla idare edeceksin artık” diye mırıldandı. Sırtını mezar taşına yaslar şekle getirip ayaklarını uzattı ve yerden büyük bir taşı sürükleyip önüne getirip oturdu, beklemeye devam etti. Keyifli bir melodinin rüzgarla tenine dokunduğunu hissedebiliyordu. Ferahlatan rüzgâr giderek sertleşip fırtınaya dönüşmüş karanlığın içine sürüklemişti…. Üşüdüğünü hissetmeye başladı… Gözlerini hafifçe araladı. Karşısında gözlerini ona dikmiş bir siluet… - Ooo.. Nihayet beyimiz canlanabildi… - Kimsin sen? Neredeyim ben? - Aşk olsun! İnsan katilini hatırlamaz mı? Deniz ben, eh biraz yaşlandım, ölüp tekrar dirilmenin şoku da var tabi hatırlamaman normal… - Neredeyim ben?... Neler oluyor? - Sevimli dünyamıza tekrardan hoş geldin Özgür! Susamışsındır, biraz su iç… Hafızan gelene kadar sana kısa bir özet geçeyim. On iki yıl önce seni öldürmem gerekmişti…Şimdi de diriltmem gerekti… Seninle çözmemiz gereken bir sorunumuz var? - Seni öldürdüğüm günü hatırlıyor musun? Özgür güzel bir rüyadan kabusa uyanmış hissediyordu. Hiçlikte uçuşan ateşböcekleri gibi geçmişi dağılıyordu aklının odalarına… Karşısında ki ses tekrarlıyordu “seni öldürdüğüm günü hatırlıyor musun?” Özgür öfkelenmeye başlayarak; -Evet Deniz, seni hatırlıyorum ve diğerlerini ve evet beni öldürdüğün günü de hatırlıyorum. Nedir bu şimdi, sırf geçmişinle yüzleşmek için mi uyandırdın beni… olmayan vicdanın mı sızlamaya başladı? -Güzel Deniz’in keyfi yerine gelmişti. Mezarı kazarken hınçla öfkeyle doluydu. Özgür’ü görünce geçmişe açılan sevimli bir pencereden bakmanın hazzı üzerindeydi. -Beni neden öldürdün? -Sırası geldiğinde sorularını cevaplayacağım ama önce benim sorularımı cevaplamalısın. Seni öldürdüğüm günü hatırlıyor musun? -Evet hatırlıyorum. Son günümü. Dün sayılır benim için… -Anlat ne oldu o gün, her ayrıntısını, bu defa korkmadan! artık kaybedecek bir şeyin kalmadı değil mi? Korkmana da gerek kalmadı. Anlat. -Senin pisliğini temizlemeye çalışıyordum o gün. Kırmızı bir defter vardı. Damla’ya yolladığın. “Bu gece yola çıkacağım Gaye’den ayrılmak istiyorum ama peşimi bırakmıyor saplantı haline getirdi kurtulmak için son bir kez yüz yüze görüşüp bitirdiği söyleyeceğim” yazıyordu. Fakat senin o yazdıklarında yalandan ibaretti. Gaye’yi gördüğünde ondan asla vazgeçemeyeceğini kendinde anlamıştın. Ama noldu işler istediğin gibi gitmedi değil mi? Damla’dan gelen “seni özledim” mesajı planda yoktu. Yüzleşmeye korktuğun, hatta yüzleşmek istemediğin, Gaye’yi enkaza çevirmenin akşamı Damla’ya yalvarman bu yetmezmiş gibi Gaye’nin yanına tekrar dönüp “bu halde seni bırakmak içime sinmedi” diye yalan söyleyecek kadar aşağılık biri olduğunu gördüğüm ve buna rağmen belki… belki… diyerek karşına dikildiğim gün. Özgür'ün bu hali Deniz'i daha da keyiflendirmiş istemsiz gülmesine sebep oluyordu. Özgür daha da sinirlenerek devam etti; -İnsanların hayatında uzun süre olumsuz etki edecek eylemlerin gülünecek bir tarafı olduğunu bilmiyordum. Sen değil miydin…. Deniz elini Özgür'e doğru uzatıp; -Şşş sus bak nedendi bunlar biliyor musun? Özgür söyleyeceklerini umursamadan sesini daha da yükselterek denizin konuşmasına engel olarak söze devam etti; -Ben söyleyeyim nedenini. Sen aşağılık kompleksini bir türlü yenemeyen biriydin. Okuduğun bütün kitaplar hep başka birilerine kendini ispatlamak içindi. Birinin sana aşık olması ilgilenmesi şımartmıştı seni. Öncesinde özgüven yoksunu hayatında herhangi biriyle iletişim kurmakta bile utanan biriydin. Gaye’nin sana olan aşkı sende özgüven patlamasına sebep olmuştu. Çirkin bir yüzle birinin sana aşık olmasını sağlamıştın ve bunla yetinmemiş. Sonradan görme arsızlığına bulaşmıştın. Özgürün Söyledikleri bu defa Deniz'in canını sıkmıştı. -Yeter. Diyerek lafa girdi Deniz ve devam etti; -Seni öldürdükten sonra midemin üst tarafında biriktirdiğim zift tamamen ortadan kayboldu. -O ne demek zift! Beni neden öldürdün! -Ayağı kalk. Deniz Özgür’ün ayağı kalkmasına yardım edip koluna girdi ve yürümeye başladılar. Özgür’ün kulağına fısıldayarak “Bazı şeyler olması gerektiği için olmalıydı” “Seni neden öldürdüğümü uzun uzun anlatacağım sana ama öncesinde görmeni istediğim bir şey var” ….
·
129 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.